30 Nisan 2009 Perşembe

Nivea Kullanmayan Kadınlar...


zamanla aksi olurlar, dikkat...

Gözün Hikayesi












erekte şiirden 1 halka hizmet daha ve işte Bataille'in ölümsüz klasiğinin illüstrasyonları...

29 Nisan 2009 Çarşamba

1 Mayıs, 2 Mayıs, 3 Mayıs...


deep depresen/ Ayşegül (Volüme7)

deep depreş canımı yakmadan deep depreş yüzüme bakmadan ya da ayna ayna hiçbir şey söyleme bir siktir git adlı hiç yazmadığım ve yazmayacağım, çünkü söz uçuyorsa uçmayı sevdiği için değil söylemek yerçekimsiz olduğu içindir, şiirime ek...

akla lanet akılsızlığa da
ah be güzelim bugün de mi çok üzgündün bugün de mi üzgünlüğünü manasızlığına çarptın ah be güzelim nasılda hiç akıllanmadın.diyen biri yoktu. ben kendime dedim sessiz dedim o yüzden delirmedim korkma anne. tamam sakinim öleceğiz ve bitecek her şey de bana sonluluktan korkmayı ve aynı zamanda bununla yaşamayı ve yaşamaktan tiksinmeyi ama belki de daha iyisi olabiliri aynı anda düşünmeyi ve bundan gocunmamayı ne düşündürttü. neden.

ve/ veya
kendimi yanlış okuduğuma yordum dilimi bilmediğime konuştum da azıcık rahatlık olsun belki huzur(ne tuhaf bir kelime) diye fakat nereden çıktı şimdi bu ah çok yalnızımlar anlamadım da yine yorduğuma yordum.demin.
ise
dilini bilmediğiniz birini anlamaya çalışmayınız o kendiniz olsa bile bir ilke miydi yüksekten düşmemek lazımdır ve dünya üç dört boyutlu şizoid bir kişiliktir gibi de ben mi bilmedim. neyse.

ancak ve ancak
bir nokta olsam bir yerde düşünmeyen ama düş gören düşünmeden. bilmeyen bilmeye ihtiyaç duymayan ve keşke ilk öğrendiği korku olmayan. korktuğu için belki de düşünmeyi icat eden keşke hiçbir şeyi icat etmeyen. hadi düşündün diyelim siktiğimin piçi susan söylemeyen söylemeye çalışmayan evrimin canına okuyan hani o kadar akıllı. bir nokta olsam bir yerde bir daha o ben olsam o ilk aklına bir fikir gelen aklına gelen o fikri söyleyen yazan bundan bir sonuç çıkaran o ben olmam. susarım. hiçbir şey söylemem. çünkü başlangıçta söz yoktu çünkü başlangıç yoktu.

Oscar Dominguez ve Pianolar 5


yaşlı adamın suratı geceye akıyor. kafa tasında var koca bi krater. sakalları ile karışıyor geceye ve bana Dostoyevski'yi anımsatıyor hep; neden siz.
piyano topografyaya erimiş, mekanın dış-uzay çizgilerini çekiyor. bu akışkanlık onun dişiliğinin delili dibi.
çorak ağaç; adamın kaderini bağlamış, dolgun hatlı kadının yaşlılıkla solan bedeni olabilir. sol köşede falloktik süsü vrilmiş karaltı -ki kesin dişil- kadının bedenden ve zamandan bağımsız ruhunun silüeti olabilir.
peki yanan o küçük ateş, alev parçası ne?
sonuçta gece çöktü çöküyor, hatta dili yutmak için hazır bekliyor silüetleri.
çöktüğünde sonsuz gece, geriye sadece piano kalacaktır.
hissiz sanılan ağlayan ezgisiyle hece hece gece...

Kadıköy Portreleri 1/ Junky Oğlan


işçi sınıfı ile bağlantı sahibi olsan, seni Brooklyn'e Son Çıkış'a yakıştırabilirdim. ama, yok...
sanırım Rene haklı, sen bir Henry Miller prototipisin. ama yazmalısın, ama yazmalısın çok çok. sen şu an anda sadece Miller gibi yaşıyorsun, çok çok az yazıyorsun. gerçi senin hayali teşkilatın kuram değil silmesikmesikilme yaşam pratiği üstüne. Sen Miller'dan daha Beatsin, bitiksin.
kızma bana o delim kelam etti diye üstüne, ne biliyorum ki 3 kelime ve de biraz haliyet-i ruhiye. hem kimseye de bir şey söylemedim, flört bile etmedim sizin hayali örgütle; neyse.

sikik gecelerin yalnızlık ritmi, alacakaranlık bed kuşağı gibi koca kanatları ile çökerken Kadıköy'e sen gelip patlıyorsun, patlatıyorsun, kopuyorsun bir yerden çıkıp yırtık dondan gibi fırlayıp; enerji veriyorsun bizlere. kokain'in ritmi hep geceyi böler, hem de ustura gibi iki'ye böler. benim gibi ortayaşlı ayyaşların unuttuğu bir simya formülüdür bu.

ama bazen de gelirsin, sadece düşersin geceye, gözlerin kanlanmış, dudakların patlamış, Basmaneye takmış bildiğin oğlan işte. katatonik ve patetik. ve ben hep bu anları unutmak isterim.

seni simya ile yıkanmış neşenle anmak isterim en azından portrelerim bu yüzden be. dünyanın o son günü seni anacağım bekle.

28 Nisan 2009 Salı

Müstehcen/15.05.09


Açılış: 15 Mayıs Cuma
mekan: Kargart

Henüz Bellek/ Ayşegül (Volüme 6)

tavşan düşer düş kalır. düş düşer tavşan kalır mı? kalmaz. kaçar korkar kendinden bir sığınak bulamadığından yakar belleğini ısıtır belleğini. çünkü soğuk ve karanlık. dünyası kadar küçük çok küçük. ilkbaharlar gelmeyecek demişlerdi. hep hala kıştan kalma saçma pis soğuk karanlık. dünyası kadar yalnızlık çok yalnızlık. demişlerdi tanrıya mahsustur. henüz bellek daha bellekken henüz hala bildiğini sandığıyla avunabiliyorken yani çok geç olmadan ve karanlıklar basmadan içine yani bir parça çok değil yaşanabiliyorken gelmediydi gelmeyecek dedikleri ilk de olur son da olur biraz da olur sıcak güneş parçası iki kişilik evet haklıydılar tanrıya mahsustur o bunak orospuya yalnızlık.
bir zaman başdöndürücü bulutlarda yatandı yanına uzanmaya hevesli olduğum yalnızlık bir zamanlar o uzak pırıltılı bir yerken ve ben bilmiyorken anlamını içine battığımda boğazıma kadar çıkamadığımda hapsolmak yanında az kalır olduğunda duvar olsa aşılır çünkü taş olsa kırılır dokunulur çünkü sınırlar çizilir kendiyle arasına ama içine battığımda yanında yatacağım yerde, çıkış var mı? hangi yüz hangi ses aşacak şimdi onu. beni. hangi yüzle bakacak yüzüm hangi sesle söyleyecek kime. kimse. duyacak mı.bir hikaye anlatıcısı değilim. olmadım. hikayeler yaratmaktan aciz kuru sessiz resimlere bulanık dönüştü çö.plüğüm. beynimi yedirdiğim keşke kartal olsaydı. efsane hesabı belki yeniden. bana bir tanrı gerekti. o tanrı dışımda sandığım içimdeki pislikten çıktı. kuru sessiz çöplükten beynim kendi pisliğinden doğurduğu yalnızlığa tapar oldu ve beynim yalnızlıktan bozma akıllara zarar çöplükten bozma akla ziyan yalnızlık oldu. kendine ancak bakan gören mi bilinmez, kendine ancak söyleyen duyar mı, bilinmez.
....
doğru.yanlış.bilinmez.
....
kutu kutu pense oynarken içerde tıkılı kalan tavşankediböcüğü yaşar mı ölür mü bilinmez...biri kapıyı açmalı biri en az biri cesur olmalı. yaşar mı ölür mü bilmeli. kime söylediğime sessiz kime baktığıma gözsüz ne oldu.

Kurtuluş Hangi Perşembe?

Kaput..
Cerehatlı masumiyet
Apiko beklerken sırtlanlar
Dediler ki bayım bizi kurtar!
Kaputtt..
Dinleyin lütfen beni sonsuzluk ve kargalar!
Kasırgalar bitmez ıslak hayatlarda
Umut
Yokolsada
Dinmeyecek
Sabahsız barikatların erekte çocukları
Gelecek kayıp olsa da direnilecek
Hayat yada hiç uğruna
Hiç olmadı inadına…

Sarhoşluğun gücünü kuşanarak
Boşlukta çınlarken dostların sesleri
Zulmün tepesine binecek
Lepistes’in sol kroşesi!


04.12.07

27 Nisan 2009 Pazartesi

Tevriye'nin İlk Pusulası...

Hospital of the transfiguration
Bir odada
Yıl 1955

30unda yattım hastaneye. İletişimin imkansızlığınıanlamaya başladığım geç bir çağ. Metin çözümliycektimoysa, insana ulaşmak için. Yazılmamış şiirleriçevirdim bir süre, öyle para kazandım. Tüm elimegeçeni ilk baskı kitaplara harcadım. Sararmışkağıtlar kokladım, katarsis anını bekledim umutla.Oysa solgun tenimin farkında bile değildim. Damarımdelindi. Akan özgürlüğüm mü? dedin. Ama ben onusahiplenmiştim. Ne acı! Şimdi hangi sözcükleriimgeleştiricem? Hangi kapana koyucam boşluğu, veherşeyi düşünen felsefeci nasıl bulacak ilk sözcüğü? Sen de hoşça kal.
Tevriye C.

Baharın Erekte Sokakları Nerede?


şu sikik bizansın şu lanet yağmurları artıkın bitmeli...
sokakta daha çok olmayı, eylemeyi ösledim.
hem 1 de yeni sokak şiiri planları var, 3 vakte kadar..

Masumiyet Sızıntısı


Oscar Dominguez ve Pianolar 4


yorumsuz yada isteyen yorumlasın; benim yorumum da bu sefer bende kalsın.

5 7 9

95 7 9 5 7 9... 579 değil; beş yedi dokuz...
tck'nin 161 maddesine göre kanamalı bir pazar günüydü. kadıköyde yağmura ve kadınlara hiç güven olmuyordu. ve sanırım tam 36 saattir sarhoştum.
çay ile başladım güne, kendi sağlık raporumu çıkarmayı düşünüyordum ama ak ve kara 2 çiğerim vardı, onların halini düşünüp vaz geçtim bundan. havada hiç lemur yoktu...

Şenol ile gittik DDR'nin stüdyosuna, ki orada çalışan var daha 42 grup. KUP ropörtajı için gittik. ben çocukları çok sevdim, müziklerini de severdim.
anlatmıyayım fazla dinleyin: http://www.dogualmanya.info/

5 7 9... 5 7 9... 5 7 9...

sonra içmeye başladık Şenol'un yaşgünüydü. nalbant yada camgöz Yardbirds çalıp bizi yardıktan sonra; rahmetli Cobain'in rahmetli ve aziz William dede ile kaydını çaldık. Rahip; yine rahmetli Ballard'ın deyişiyle konuşmayı çok ciddiye alarak, tane tane okuyordu.
sonra ben bağırdım 5 7 9..
sonra şenol bağırdı 5 7 9...
sonra ben bağırdım 5 7 9....
sonra şenol bağırdı 5 7 9.....
tempo tuta tuta bar tezgahına, vura vura. votka, viski, tekila.

zuladan bir siyah 1 sprey boya alarak, koşarak çıktım kulağımda DoğuAlmanya'nın o tedirgin edici, tekinsiz müziği ile. cuma gecesi o duvara yazdığım tüm yazıları kapadım. ve şunu hatırladım kendime kötü olan hayat değil, bu hayat.
ama yapmaz mıydın, ikrar?

5 7 9.................................

25 Nisan 2009 Cumartesi

Şebeke: Sokağın Savunması


Yırtılan Haleli Robot mu?

size çok kötü şeyler söyleyebilirim. ama söylemicem. anlamsızlığa anlam aramak haddim değil. şu evrenin kos koca yasaları var, hepsinin amına koyayım...

yırtılan haleli robot muydu hatırlamıyorum, çok zaman geçti ve ben çook içmiştim, çoook.
ruhbilime girişten bahsedildi, sanırım o daha yırtılmadı, belki de 1 metin olarak yırtılmaması gerek. orada ne yazıldı bilmiyorum, çok zaman geçti, sadece yoldaş sokak köpekleri var aklımda.
sadece 1 soru sorulabilir umarsızca: senin pembe filine ne oldu?

ben hala sarhoşum, saat 11:30 falan oysa. sevgili anne sen bizi ırak bırakıp gideli tam 8 yıl oldu ve üşüyorum sık sık. ağzıma tekila tadı geliyor, kurtçuk tadı geliyor, suntalam tadı geliyor ve üşüyorum sık sık. biliyosun hep yalnızız anne. baharlarında tadı yok, çocuk olmayalı. sen bizi hiç bırakıp gitmedin anne, biliyorum ve ben seni hep sevdim, sen hep sıcacıktın anne ve seni sevdim.

geceden de bu yana çok zaman geçti, merdivenlere gittik sanırım, o duvara ne yazdım ki? inan anne hiç bilmiyorum, o insanlarla neler konuştum, bira mı içtim o kadar zemberek üstüne, inan hiç hatırlamıyorum. çağrı'yı hatırlıyorum sadece anne ve onun ne kadar yoldaş olduğunu...

sen de üzülme öle, mahsun durma haleli robot, mevsim kıştır hep bizde, dışarda ayva çiçekler açsa bile.devrimin manevi evlatlarını düşkün görmek yakışmıyor bize. varoluş sancımızı ne alkol ne aç bedenler ne de eğlence saramıyacak, bile bile yaşıyoruz sike sike.

ben çok içmişim bi de anne...
ve tekila vodka kırması adamın amına koyuyor.

24 Nisan 2009 Cuma

Gerçeğin Jiletlediği Bedenler yada Joel-Peter Witkin











ışıltılı olanın karşına çürümekte olanı, aydınlık olanın karşısına karanlık olanı, pürüssüz olanın karşısına deformasyonu koyabilen Joel-Peter Witkin, şu sikik dünyada bedene ve varoluşa dair Sürreal bir gözle bakıp; yeni mutasyonların kapılarını aralıyor.

23 Nisan 2009 Perşembe

Şebeke Perfromans/25.04.09 İstiklal/Vertigo

Sokağın Savunması- adlı Şebeke özel gösterisi 25.04.09 tarihinde ve saat 17:30 da Vertigo da.

Vertigo, ise imam adnan sokak beyoğlu'nda (yeşilçam sinemasının 2 kat üstü)

Şebeke:
özgün müzik ve icra: Murat Koç, Mümin Dünen, Özden Terzi, Özgün Pehlivan
şiirler: Rafet Arslan (Hayali 3, Tozan), Aras Keser (amokachi ilerde hep yalnızdı)
okuma: Rafet Arslan
logistik: Onston

22 Nisan 2009 Çarşamba

Bellek/Ayşegül (Volüme 5)

bana buz gibi soğuk su gibi katı taş gibi kesin matematik gibi kuşkusuz sevmek gibi aşk gibi deli gibi sevişmek gibi ıslak gibi gerçek gibi gerçek gerek gibi depreşen yaşamın altında inleyen ruhum varmış gibi inanmak ister gibi en az bir tanrı olmalıydı gibi sormak gibi neden gibi gökyüzünden aşağıya bakmak gibi içinde hiçbir şey görmemek gibi acı yakıcı bir soluk gibi dağ havası orman uykusu ağaç gibi bir tartışmasızlık gibi kendinden başkası yokmuş gibi yalnızlık sadece bir kelimedir aşk gibi ah kim uydurdu gibi tüm bunları...

Oscar Dominguez Ve Pianolar 3


boğanın erkek kuvveti, piyanonun dişi çekiciliği karşında ne kadar şanslı?
kapak bu resmin üstüne sertçe kapanacak, boga pianoyu ağaca devredecek ve piano tekinsizce çalmaya devam edecektir

Yeni Cinsel Organlar


çoğu zaman baştan çıkarmanın sorusu, ne kadar çıplak değil ne kadar örtülü olduğudur arzu nesnesinin...
fotoğraftaki organa yan bakarsak yeni çağa ait 1 göz vizyonu olabilir. peki ortadaki cezbedici tepecik, öpülesi bir dudak mı,yoksa ortasındaki çukur yeni tip 1 yarık mı?
bakış; sadece öznenin obsesyonun yörüngesindedir.

The Errorist

Sokak şenlikleri güzeldir,İzmir de yapılmakta bir süredir. Alsancak sokaklarının yalnız adamı Osman'ı da davet ediyor yada etkinliğe katmaya çalışıyor organizasyonu yapan arkadaşlar.

Osman yada bizim dilimizdeki adıyla 'errorist' bambaşka 1 gerçekliğin öznesi. en son gördüğümü hatırlıyorum, acı ile bağırıyordu simit sarayının karşısında, şimdi heykel dikilip parkmış havası verilen alanın köşesinde bağdaş kurmuş.

Errorist'in gözlerine bakmaya çalışıyorum kendimi zorlayarak, sikik lanet acı hayat, amına koyayım.

parçalanmış hayatlardan estetik bir nesne olmaz. ve en acısı yarın öbür gün Osman'ı da sonsuzluğa yollayınca, onun adına da etkinlikler yapılacağı.

21 Nisan 2009 Salı

Kaddar/Ayşegül (volüme 4)

gaddardan bozma.düşünüyorum varım o halde ulan.lı cümle kurdum hiçkimseye kurdum önce kudurdum sonra içimde.her şey içimde oldu her zaman dışımda oldu bir şey ler.bıktım. kendimden de gidemedim başkasına diye türkü tutturdum önce sonra bıktım bundan da seneler geçti bunlara bakmadan. sahi seneler bakmaz ya. dedim sonra öncesi yok.bana ne oldu neden hep huzursuz böyle dedim önce sonra alıştım buna da.sonra dedim dur dedim arkana bakma dedim sus bi. allahın belası sus dedim içim dışım bir oldu dedim siktirtme sıkıntından yaşa git dedim önce mi sonra mı ne önemi var ki dedim. içime. düşüş o düşüş dedim lan dedim bak dedim inan dedim ne olur azıcık inan dedim ne olduğu önemsiz dedim. içime.bir şey demedim önce. sonra sıkıntıdan boğulmazdan az önce dedim ki yok bu böyle olmayacak öyle de olmayacak içimdeki ses kısıldı bağırmaktan dedim biraz. konuş dedim. geber dedim. kime dedim. ne.

Oscar Dominguez Ve Pianolar


Dominguez 1930'lu yıllar boyu piano merkezli bir çok tual yapmış. bu tabloların bir kısmında kesik elli kadınlar iç yada dış mekanlarda piano çalıyorlar.

1934 tarihli Piano adlı tablo da yine benzer bir manzara var. kadın sanki punk ve fazlasıyla post-modern bir imajı var. denzi kabuğu-kulak mutasyonu organında yeşil bir saç kuyrugu sarkıyor. kafatasının arkasında ise vajinal bir delik var, bir çeşit topografi...

gözleri ise uzak şatoya ve oradan yaklaşan makas yelkenli kayıkta...


20 Nisan 2009 Pazartesi

18 Nisan 2009 Cumartesi

Oscar Dominguez


yaratım mistik, tekinsiz, ve sadistik bir güzellik anı olsa gerek...

Dış Cephe Mimarisinde Kadın Eti








Kenn Lichtenwalter, New York'lu 1 fotoğrafçı. kadın bedeni ve mimari arasında kurduğu çapraşık açılar ilgi çekiciydi.
60'larda kadın hareketinin kullandığı 'amın kudreti' sloganı 90'lara gelindiğinde tüketim toplumunun nesneleştirici söylemi tarafından çoktan ele geçirilmişti. yarığın artık tamamen bir pazarlık ve erk aygıtı haline gelmesinden bahsedilebilir. zaten kentli, liberal entellektüel yapının içindeki kadınlar bu oyunun sapkın hazının çoktan tadını aldılar.

haz ve iktidar ilişkinin keskinleştiği günümüzün cesur yeni dünyasında, kadın bedenin araçsallığının bir ayağı da dış cephe mimarisi. mimari de süslemeden nefret eden avantgarde geçmişten, post-modern gösteriye geçişte, kadın eti ışıltılı bir dış mimari ensturumanı haline geldi.

Debord, G. J. Ballard'ın gibi kahinlerin önceden gördüğü bir kent gösteri. yakın geleceğin gladyatör arenalarını düşleyen var mı aranız da?
bu sorunun yanıtını değil ama bu sorunun sorulacağını Situasyonist Ivan Chtcheglov haber vermişti:

'Mösyö Corbusier’nin fabrika ve hastanelere, bir de geleceğin hapishanelerine yaraşır tarzı kendisinin olsun: O hala kilise inşaatına el atmadı mı? O kalitesiz betonarme yığınları altında insanı böyle ezmek istemesi için bir şahsiyetin nasıl bastırılmış duygular besliyor olduğuna dair hiçbir fikrim yok – suratı çirkin, dünya görüşleri ondan da çirkin. Betonarme, ki mekanın havadaki bir eklemlenmesini, cayır cayır yanan gotiğin de üstüne çıkarak sağlayabilecek kaliteli bir malzemedir. İnsanı kolaylıkla serseme çevirebilir. Ama Corbusier’nin herhangi bir maketi bende hiç vakit kaybetmeden intihar etme isteğini uyandıran tek imgedir. Onun civarlarındayken neşeden arta kalan herşeyin rengi solar. Aşkın da –tutkunun da- özgürlüğün de'

17 Nisan 2009 Cuma

Güneşle Çalışan Makine/Ayşegül

o günlerde.
elimde bir de dilimde güneş vardı. iyi ki.
makine olmak hoşuma gidiyordu çok pis. gidiyordu zaman. zaman gördüğüm yere akan yazma isteğim güneşi ilgilendirmiyordu ve hiçkimseyi. beni. bilmiyordum her zaman. akan dedim yine diye de makine oldum az biraz diye küsmeseydim dedim keşke kendime diye ağlamak uzak yakın değil diye üzülemem bak şimdi ben anı biriktirmem tekrar ederim bu yüzden diye sıkıldığım zaman başa dönerim güneş varsa çalışırım yoksa deep depreşen. olurum fark edilmeden. neresi kötü bunun. ve dahası kötüyle ne ilgisi var. ilgi. var mı. bişi bişiye bağlı mı gerçekten. yoksa hepten alakasızlıklar toplamı. bana ne bundan diye makine değilim. makineyim diye güneşle çalışan bana ne bundan asıl.
büyüyünce yoda olucam bi de küçülünce kozmonot.
hedefimi çok büyük koydum hedefime koydum sonra diye kim dedi lan hedef diye. bak sen makinenin işine. yaaa.
öle olur sonra.
neyse ne.
gıcır gıcır fabrikadan yeni çıktım baktım fena deelmiş bir makine olmak bu kadar basit. basit iyiymiş diyenlere sevgim çoğaldı. sonra dedim ki. git dedim kızım kendime bir makine olan akan yazan gördüğünde zamanı aslında akan bi bok olmadığını da bilen. bi bak dedim büyük makine nasılmış diye. sonra git güneşin batmadığı bi yer bul kendine. huzur bul sonra. İSYANDA. kim demiş makineler isyan etmez diye.

Başka Kadınların Cenaze Marşları

1
Dün akşam Tanrı
Benimle msn de konuştu
dedi ki : yanlış yol iptal et kendini

2
Bizans 1 kabus
Haz patlaması arasına
Acını sıkıştırarak yalan hayat
‘görülmüştür’

3
Ve arada susuluyor
Kifayetsiz yanlışlık
Ego hep teröristtir maktul
Tarih çoktan bitti sadece
Arkelojisini çıkartıyoruz
Acının…

4
Saçmayın üstüme zehrinizi
Çekin lütfen elinizi sikimden
Kendim de 31 çekebiliyorum
Sadece kestiremiyorum
En yakın darbenin nerden geleceğini

5
Ey Üsküdar’daki berduş meyhane
Biliyoruz ki yalnızlık kaderimizdir
Çekilsin artık hayat önümüzden
Huzur ile ateşe verelim her şeyi

6
Taratıp fotoğraflarını gönderebilirim artık Tanrıya
Nefret ettiğim tüm kadınları.

Misafirler 1/ Mahşer...

Kin Koridorları
Mahşer

"Varlıkları ilk gördükleri halleriyle algılamakta ısrar eden sığırlar, işte onları kullanılmamış beyin parçacıklarıyla harlanmış ateşlere mahkum kıldık.. Doğrusu, Allah techtir."
Plastik Suresi

Bir zamanlar, eskiden, daha acı varken çizdiğimiz kin koridorlarında, saklanacak odalar arıyoruz şimdi. Kapılar açılmıyor ve yüzler değişiyor bir bir. Herkes kendi pisliğinin, deliliğinin, cinnetinin hasatını yapacağı gövdeyi, beyni kolluyor; herkes kendini düzüyor gecenin en kör ucunda.

Yeraltı dar bir çemberdi zaten bu şehirde. Yeraltı labirentlerden arındırılmış, hoşgördüğümüz kültür sapıklarının kendi düşük bütçeli zayıf şizofrenilerine bilet sattıkları koskocaman bir salon olmuştu. Kuyruğuna binlerce insansı mahlukatı takmış yerüstünden tipler de inmeye başlamıştı aramıza, kim olduğumuz belli değildi artık. Korsan sakallı kılıksız cühela da, kara takım elbiseleriyle yürüyen kralın tebası da sırıtıyordu hep. Yerin altı üstüne gelmişti ya da tam tersi. Sorgulanmasına gerek kalmadan yara izlerinin belirlediği yasalar hüküm sürüyordu azınlıklar içinde, tek kişilik despot rejimler türüyordu en küçük karmaşada. Harcanan, ağır ağır yok olan öfkenin nemi sinmişti kıyafetlerimize, yalnızca tiksinti kalmıştı geriye, nefes alamıyorduk.

Bulacağımızı değil belki ama aradığımızı sanarak, yalnızca kendimizi mi kandırıyorduk? Bu hastalıklı rehavette harcadığımız her bir saniyeyle daha da gerçek olan hiçliğin bilgisi ne işe yarayacaktı ki? Geleceğin ölüleri olan bizler, modernlerimizin tükenmek bilmeyen patetik iyimserliğinde neden sürekli istim üstünde olduğumuzu merak etmiyor muyduk?

Onlar asla anlamayanlardı; kendi çürüyüşlerine benzettiler çocukluklarımızı giderayak. Kenti buldukları gibi bırakmadılar, kalan boktu ve onlar da içindeydi, tekrar tekrar ölümü yaşatmak isteyen birer ur gibi her biri.

Peki ama neden bu kadar zorluyoruz? Neden rüyalardan başka şans tanınmamış akıllı bir türün üyeleri olarak topluca biletimizi kesmiyoruz? Hala genç olduğumuzdan mı? Aslında hiçbir zaman inanmadığımızdan mı? Bu kapılar açılmayacak. Sonunda hayatta kalanlar, boka adapte olabilenler, kokuyu almayanlar, ne olursa olsun sırıtanlar olacak.

(21. Yüzyılda Konstantinopolis Turizmi isimli kitapçıktan kolajlanmıştır.)

16 Nisan 2009 Perşembe

Bay Perşembe İftiharla Sunar: 2

Küfretmekti Maksat

Azcık eğretilemeden ölünmez. Yaşanır.
Ya da tesadüfen sevdim seni yârim üstüne alınma. Kişisel bişi.
Biraz kimya az hormon çok sıcaklık isteği, dünya çok soğuktu çok. Diye kucağına atlayan kadını sevme. Salak sevme. Beni de.
Biraz kimya az hormon çok sıcaklık isteği ek olarak kendini önemli hissetme ve arazide bir yer arzusu ile beni seveni sevmeyeyim. Dünya çok soğuktu çok diye. Salağım sevmeyeyim. Seni de. (eskiye gönderme yeniye gözdağı. lakin hepsi kendi kendime)…
Lan annem de vardı aslında, fena sayılmaz hani sevmişti de. Kucak sıcak ilişkisi. Eee.Si. Ne demeye bu sevilmeyenleri sevme isteği bi bağrına basma bi kabullenme isteği. Tanrıça mısın lan, orospu desem, alınmasam kendime de biraz da kendimi sevsem. Eee yetti be. Desem. Yok bi dursam. Sakinlesem azcık da öyle karar versem. Sanki proje a.k. nereye karar veriyosun. Tüm kararlar verilmiş okeye dönülüyo yavrum benim sen hala eğretile eğretileyebildiğince. Sana paye bu . sana ödev görev ne sikimse. O işte.…

Yok bu böyle olmayacak. Siktiğimin işinden de. Evinden yolundan arazisinden de. .

Sıkılmanın genini bulmuşlar, onu aldıracam. Sikilmenin genini bulmalarını bekliyorum onu da aldırcam. Yane kahvehane aççam da, ön hazırlık mahiyetinde yazam dedim. Oldu..

Aççam kahvehaneye tüm dostlar tüm kafası beyni sikikler davetlidir, çaylar şirkettendir. Şirketin adı bedbahtlara bir yerdir. Yer cehennemin dibidir. Altıdır üstüdür. Cennetinden kovan orospudur. Bir cenneti olmadığı halde öyleymiş gibi davranan şerefsizdir. Ya sabır.

Bay Perşembe İftiharla Sunar:1

yakın geleceğin belirsiz ayaklanmasının robot resmi Ayşegül'ün metinlerinde büyüyor. ve şimdiden spot ışıkları görülebiliyor, geleceğin. buyrununuz efendim:

Mandalina
mandalinalar tatlıdır. hayat mandalinaların da tatlı-yalan olabileceğini gösterir.
tekila shot.
hiçbir şey söylenmese de olur ama her aşk birkaç kelimeyi hak eder.
tekila shot.
mandalinalar yok artık. mevsim bahar. insan-hayvan sevişmek ister. hayvanca sevişmek. insan gibi sevmek. hayvanlar sevmez.
tekila shot.
küçük kız küçük kız söyle bize ne oldu. dün sabah ağlıyordun. bugün başka birgün mü?
tekila shot.
kabile çoktan dağıldı. kabile yalan üzerine kuruluydu. bari sevmek yalan olmasaydı. her şey çok anlaşılır.
tekila shot.
anlaşılmaz olana ihtiyacım sonsuz. keşke sonsuz olan bu olmasaydı.
tekila shot.
bu bir ajitasyon bildirisidir. kimse kimseye olmadığı bir şeyi oynamasın diye. hayat bir sahne değildir. ben oyuncu hiç. sen de.
tekila shot.
anna ahmatovadan gelsin insanların yakınlığında gizli bir sınır var.
***
bana sonsuz bana sınırsız aşk acı ne boksa bir şey gerek.

15 Nisan 2009 Çarşamba

Provalar- 3

içmek mesele değil
herkes içer tahamüdden
arka sokakların 1 ritmi var
onu biz duyarız
duvarlara dökülmüş resim-şiir
meraklanmayın kabir azabı değil
çalar saat
ve bekleyiş aksamaz
berduşane benliğin iptal
kendini ispatlaman değil
sadece yaşaman gerekebilir...

Provalar- 2

bu barda karartma var ama en iyisi okumamasıdır insanın yazdığını..
çünkü okursa incenebilir...

ciyaklama gibi sesin geliyor öteden, bense hep yaptığımı yapıyorum;
adabımla sadece hikaye anlatıyorum
rahatım nasıl olsa dinleyen yok!
aksak bir yazı makinesi
ve sanırım sonsuza dek zamanla sorunlu...

bitmeyen atak;
binlerce insana maruz kalıyoruz; hayat bu kötü
hissiz gecelerin orospu şafağı, kadavra
sanal alemlerde herkes güçlü
sancısız ameliyatlarda yapılabiliyor artık

herkes rahat olsun,
nasıl olsa 1 yangın çıkışı var hayatın
kısa yol, kaçmak serbest
bizim dehşetimizle nasıl olsa herkes boşalacak!

işimize bakmak lazım, görev ağır
uçuş kalkanları hep açık olmalı
kadınların saçları fönlü ve hüzünleri yalan
kararsızlıklarını ciddiye alma,
hepsi an'ı hazla hiç düşünmeden takaslayacak.

her proğramın 1 kısa yolu var,
hiçliğin ise hiç!

Aksak Ritimli Arka Sokak Düşleri...

Kalabalıkla yıkanmak bir arınma eylemi. Caddelere, sokaklara vuruyorum kendimi . Ara sokakların hüznü sırra boyarken geceyi…
Havada takla atan güvercin, karanlığı dağıtmak için, hedefine yuvarlanan bir molotof kokteyline benziyor. Derin derin içime çekiyorum soğuk havayı…Tom Yorke’un sol gözünü seviyorum…Aylin Aslım’ın dilini… Eren Keskin’in sol ayak bileğini seviyorum…

Her gece rüyama Artaud konuk oluyor, kulağıma ‘devrim,yıkım, devrim’ fısıldıyor…Duvardaki grafiti ‘düş anahtarı: ısırır’ diyor ve ben kendimi her kaybettiğimde düş duvarlarımı William Blake deliliğe boyuyor. Ve ara sokakların hüznü düşe boğuyor geceyi…Nina Simone’un dilinde arzuyu ve Wild is Wind’i seviyorum… Portishead’in yürek dağlayıcı şarkılarını ve yollarını seviyorum… Her gün Fourier’in gölgesi geziyor benimle ve eğer tutkularına esir değilsen; diğer her şeyin kölesisin- diyor…

Arka sokakların tekinsizliği, düzensizliğe davet ediyor geceyi… Büyücüleri ve şamanları seviyorum. Kızılderili dansının ritmi gece de rap tınlıyor. Köşe başında hip-hop yapan çocukları seviyorum. Şehrin en lüks restoranında tam da ana sıcak servis edilirken, klasik müziğin kesilip Public Enemy çalmasını hayal ediyorum…Boşalmış caddelerin melankolisi, baştan çıkarıyor geceyi. Az ötede bir sokak çocuğu elinde bali ‘kapı açılacak, kapı açılacak’ diye bağırıyor.

Üşümüş bir kedi çığlıklarla ona eşlik ediyor. 1481 sokakta sokak filozofu Ati’ye ‘devrim neyi deviririr’ diye soruyorum. Hiç düşünmeden ‘zamanı’ diyor. Tüm dünyadaki saatleri aynı anda durduracak bir bomba düşlüyorum. ‘sana büyük bir sır söyleyeceğim: zaman sensin’ diyen Aragon’u seviyorum. Zamanın durduğu, terk edilmiş şehirlerin ressamı Chirico’yu da…Issızlaşan gece de ay çarpmış beni, yürüyemiyor; sendeliyorum…

Bir mum yakıyorum her gece, uykusuz. Her sabah söndürüyorum, ruhumu öldürüyorum her gece; her sabah yeni bir düşe gözlerimi açıyorum… Arka sokakların aksak ritmine teslim ediyorum geceyi; kendimi…

ps: eski 1 metin bu Ati o zaman sağdı.. hazin. bende kalkıp içkici dedim, sokak filozofu dedim. şimdi sokak filozofu diye etkinlikelr yapılıyor Ati'ye, gençler eglip Ati'yi soruyor. insan hata yapabiliyor, bazen..

14 Nisan 2009 Salı

K.U.P kapak


Müstehcen

“Müstehcen”

15 – 31 Mayıs 2009
kargArt

* Sergi Açılış, 15 Mayıs Cuma, Saat: 20:00
*Sergi 16 Mayıs Cumartesi günü kapalıdır
* Sergi Pazartesi hariç her gün 13:00- 20:00 arası gezilebilir

Katılımcılar:
Zeynep Özkazanç, Bob Achtor/aka: E.C.A, Ferzan Aktaş, Dilan Bozyel, Cins, Burak Cirik, Şenol Erdoğan, Fantom, İnci Furni, Gamze Göker, Kerem Kamil Koç, OnstOn, Juan Carlos Otano /Grupo Surrealista del Rio de la Plata, Zeynep Özkazanç/İlmek Sultan, Bay Perşembe, Alper Tekgüler& Süyümbike Güvenç, Hüseyin Uğur/Hayali

Sergi Koordinatörü: Rafet Arslan

Müstehcen:Müstehcen olmanın karakteri veya niteliği; bir edim, bir ifade veya bir öğenin genel ahlakı, kendi uygunsuzluğu ve hayasızlığı ile bozma eğilimi.Hayal:Resmi sözlükte adı geçmeyen.

Müstehcen:Hayal

Hayal:Gündelik yaşamın totaliter süregelişinin tektürleştiriciliğini bir edim, bir ifade veya bir öğe ile bozmak.

Hayal:Müstehcen isyancı hareket.

Hareket:“MÜSTEHCEN”

Obscene:The character or quality of being obscene; an act, utterance, or item tending to corrupt the public morals by its indecency or lewdness.Dream:is not available in the legal dictionary.

Obscene:The DreamDream:An act, utterance or item tending to corrupt the homogeneity of daily life’s totalitarian continuity.

Dream:The obscene revolutionary act.

The act:“OBSCENE”

Müstehcen sergisi; sistemin ürettiği sansürcü, ötekileştirici, ayrılıkçı; müstehcen söylemi ile Gerçek’in çıplak müstehcen gözü arasındaki farkın altını çizmeye çalışıyor. Ebu Gureyb hapishanesinden tüm dünyaya yayılan snuff filmvari görüntüleri deşmeden bir müstehcen algısına varmamız zordur.

Ceza yasasına göre müstehcen "halkın ar ve hayâ duygularını inciten veya cinsî arzuları tahrik ve istismar eden, genel ahlâka aykırı" eserlerdir. Bu tanımla kamu ister istemez müstehcende erotik olan ile politik olanı yan yana getirir.

Bu açıdan Müstehcen Sergisi, politik olanın pornografik olan ile kesişme noktasında oluşan delikte boy veriyor. Yeni algı, beden, medya formlarını kuşanıp; yeni tahayyüller büyütmek için…

http://mustehcen.blogspot.com/

K.U.P yada Poetix çıktı...

bağımsız karşı kültür projemiz k.u.p'a; şu an da internetten, haftasonu kitap satış noktalarındna ulaşabilirsiniz...
http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=EC53S7Q8RU3UURKU4MKL

11 Nisan 2009 Cumartesi

Provalar- 1

genelde şöle içiyoz,
bu gece dünyanın son gecesi ve
alkolün sagaltıcı 1 etkisi var!

bu demektir ki katlanmamız
tüketmemiz gereken sadece
1 gece var...

alkol içerek ölemeyeceğimizin farkındayız-lütfen çaktırmayın-
ama bu gece deneyebiliriz her şeyi,
çünkü 1 yarın olmayacak.

genelde böyle içiyoruz,
sanki bu gece dünyanın son gecesi,
ama yine de sabah oluyor
ve barmen usulca omzuma vuruyor
'bar kapandı, evine git artık pis ayyaş'

6 Nisan 2009 Pazartesi

Dost Öğüdü

“kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. soruların kendisini sevmeye çalış, kilitli odalar ve yabancı lisanda yazılmış kitaplar gibi. cevapları şimdi arama. şu anda cevaplar sana verilemez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. bu her şeyi yaşama meselesidir. şu anda senin, soruyu yaşaman gerekiyor. belki daha ilerde, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın.”
Rilke

4 Nisan 2009 Cumartesi

Düş Molası


Sanırım 1 yüzyıldır bu ıssız boşlukta kilitliydim... Sonra 1 gülüş.
-sahil güzel değil mi? -dedi çocuk
-göremiyorum-dedim.
-görmek için gözlerini açmalısın-dedi.
Gülüştük, güldük, inan çok güldük; katılasıya.

Karşımdaki sahil çok güzeldi, up uzun ışıklarıyla; düm düzdü. Herkesin uyumak ya da ölmek isteyeceği rahat bir yatak gibi.

-ayın 1 ritmi var denizin üstünde
-olmamalı mıydı?
Uzanıp kırmızı rüzgarlığının kapşonunun çözüyorum. İpek sarı saçlarını okşuyorum. Sarılmak istiyorum ama uyanırım bu düş yarım kalır- diye korkuyorum…

Sessizce iç geçirip, yine sıkıcı 1 insan olmuşsun dobiş- diyor. Salakça sırıtıp, açıklamaya çalışıyorum; beni durduruyor.içlerine baktıkça çakan gözlerimiz parıldıyor yine. Tam konuşacakken parmağını dudaklarıma götürüyor.
-çok düşünüyorsun, düşündüğün kadar yaşasan hoş olurdu
-çabalıyorum aslında ama yaşam fena
-yaşam fena. Var oluş facia:) senin için geçmiş be baba
-haklısın be prenses, haklısın yaşamayı bilmek, kıvırmak gerek
-bence çok düşünmemelisin, düşündükçe sadece üzülüyor insan
Cebinden ışıklı yoyosunu çıkardı; ki onu 1. sınıf karne hediyesi olarak almıştım.
-yanlış olan acı belki de Perşembe
-ama acıyor insan, bazen.
-bazen:)
-ama zor…
-bak baba; insanları yanlışları ile sevmelisin.
-hımm… İnsan bazen kendine bile katlanamıyor prenses
-haklısın ama 1 insanı sadece o olduğu için sevmeliyiz. Sevmek bireysel bir şeydir.
-bi şarkı var kimse kimseyi sevmez diyor
-desin, boş ver. İnsanların sevgisiz ya da ruhsuz olması onların sorunu. Sen demiyor muydun biz işimize bakıcaz, hep önümüze bakıcaz diye?

Gece sahil boyunca büyüyordu. Tuhaf 1 ışıltı vardı denizde, yaraları diken, iyileştiren. Çocuk kırmızı rüzgarlığı içinde yoyosunu sallamaya devam ediyordu. Yukarıya aşağıya… Ve her hareketiyle yaşam yeni gedikler açıyordu boşlukta.
Sustum, gecenin ve bilge çocuğun seyrine daldım… Gülümsüyordu. Gülümsedim. Gülümsedi…
Sonra birden o tuhaf hışırtılı cep telefonu inlemesi. Saat 08:00; yetişilmesi gereken 1 iş vardı. Saat 04:00’e kadar içmek ya da yalnızlığı bahane kabul etmiyordu hayat.

Olsun, yine de gülümseyerek kalktım ve kocaman 1 gerindim karşımda büyüyen sabaha.
Bir an önce akşam olmalıydı; düşümde büyüyen Eylül’ü aramak, hayalini koklamak için.

jusqu'ici tout va bien...


bu elli katlı bir binadan düşen adamın öyküsüdür
ve düşene dek şunları söyler:
buraya kadar herşey yolunda, buraya kadar herşey yolunda, buraya kadar herşey yolunda...

3 Nisan 2009 Cuma

Veda...

http://www.youtube.com/watch?v=O0MI3gtaqfY


Videotape
When I'm at the pearly gates
This will be on my videotape, my videotape
Mephistopheles is just beneathand he's reaching up to grab me
This is one for the good daysand i have it all here
In red, blue, green
Red, blue, green

You are my center
When i spin away
Out of control on videotape
On videotape
On videotape
On videotape

This is my way of saying goodbye
Because I can't do it face to faceI'm talking to you before
No matter what happens now
You shouldn't be afraid
Because I know today has been the most perfect day
I've ever seen.