22 Ekim 2010 Cuma

karanlık arzular







Van Maele (1863-1926)
poe, diderot, verlaine, conan doyle, h.g. wells kitaplarına illüstrasyon yapan radikal bir kalem.
sürrealizmin şaşırtıcı öncülerinden. karanlık arzulara açılması ile psikanalizi önceleyen bir imgeci.

15 Ekim 2010 Cuma

olmayınca olmuyor hayat


her zaman dipte olmanın belki de tek avantajı, yaşadığına tamamen yabancılaşmandır. bir şey olur, seni de içine katar, sürükler, içerir; haberin olmaz.

öfke bile duyamazsın artık, algı eşiğin düşmüştür; acı eşiğinin sayacı patlamıştır; çoktan. oysa daha bunun bir eşik altında, öfkelenebilirdin insana, hayata, dünyaya...

hissin ölümü üstüne düşünüp, yazıp ve git gide hissiz kalmak. trejedimiz bu olsa gerek. yapabileceğin şeyleri yapmamak, çünkü bunlarda anlam bulamamak, yeterici sevememek, yeterince hissedememek, yeterince öfkelenememek, heyecanlanamamak; durgunlaşmak yaşama.

saçmalamak, saçmalığın bir parçası olmak, anlamsızlaşmak, anlamsızlıktan kaçamamak. durmak ve bakmak uzaya, boşu boşuna. umuttan uzaklaşmak, en kötüsü umutsuzluğa alışmak, akışa alışmak, karışmak, kendini dışarda bırakacak kadar, kaybolmak.

alansızlaşmak,alanla bağını bırakmak, mekanda soyutlanmak, köke sahip olamamak, evsizlik. hiçliğe bile bilişsel bir anlam verememek, boşluğa karşı hissizleşmek, sonsuzluktan uzaklaşmak.

hevessizlk, iştahsizlık,uykusuzluk, keyfin tözünü kaymetmek. sessizlikten rahatsız olmak, hep bir ses aramak, uguldamak, ugultudan irite olmak ve yine saçmalamak.

günden kaçmak, günü yaşamamak, geceye sığınmak, yalnızlığı aramak, yalnızlığa alışamamak, boğulmak; akışa teslim olmak. intikamı unutmak, nefretten uzaklaşmak, boşvermek, sineye çekmek, 31 çekmek; kendini çekememek.

uğraşmak-didinmek, uğraştığını sanıp sonuç alamamak, sonuç alamamak sonucun ne olduğunu unutmak, hissizleşmek ve kaybetmek ağır ağır benliğini. gülememek, ağlayamamak, vuramamak, dayak yiyememek; eziyete uyum göstermek.

anlaşılmamak, alımlanmamak, görmezden gelinmek, önemsenmemek, önemsizleşmek, umursanmamak, umursamamak, tepki vermemek,unut gitsin demek, sineye çekmek,denge kaybı, dişlerini ve tırnaklarını yitirmek.

gelişe alışmak, gideceği yer olmadığına alışmak, yoksunluğa alışmak, rasyoneliteye teslimiyet,rastlantısızlık. havasızlık, nefesin kaybı,insanların kaybı, gidenleri unutmak, uyutmak hep kendini ve vakitsiz bir boğulma hissi.

ve yazamamak
ve susmak hiçe.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Godard Kadınlarına



Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü
Rüzgarın sazları, kokulu gülücükler
Işık dünyasını saran kanatlar
Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler
Gürültü avcıları ve renk kaynakları...

Eluard

12 Ekim 2010 Salı

zamansız

yer-siz bir cümle fena halde ütopyayı tınlar. olumsuzluk eki 'u' ile 'topos'un birleşme formülü T.More ile başladı. kavramın ingilizceye telafuz denemelerinden kuşkusuz ilk akla geleni W. Morris'in 'nowhere' tabiri.
yer-siz bir cümle doğal olarak, yasa dahildir, tarihteki konumu ise zamansızlıktır.
zamansızlık içinde hep bir an olasılığı taşır...

sadece öksürük şurubuyla dinleyebileceğimiz şarkılar..

yokbirşey..

geri, gerisin geri, dibi.

çevremizde kaç hayalet diye sordu ş.e, ki bu bana hatırlattı 'biz diye birşeyyok' dediğini onston'un.

ama onston'un bir listesi var gemi listesi değil ama, oturup içebileceğimiz, sarılabileceğimiz bir liste ve ne yazık oldukça tenha: portishead, björk, röyksopp, radiohead...

ve dünya kaldırabileceğimizden gaddardı, sadece öksürük şurubu iyi gelebilirdi bu yalancı paylaşımlara, çoşkun halaylara.

kayıp dünyalar vardı hatırladığım, Roma'dan beri boğazımıza düğümlü pranga, 1 bakışla kesili sözcükler vardı ve yalan vedalar.

şimdi gecenin yarasalara evrildiği bu dönemeçte, bizim dışımızda herkes 'sukut suiksatlarından' yakınacaktı. yaşam bir Godard filmi değildi- ki hiç olmadı- boşverelim herşeyi; sadece içelim olmayan anlara, bisiklet gidonlarına,yazılabilecek ve yazılası her ana.

dünya yanarken bir gemi talep ederse kutsal birisi, diyeceğiz ki ona insandan gayrı hepisi.

şimdi reklamları izlediğiniz sayın seyirciler; bundan sonra ekranınızı kapatabilir, yada yalanları izlemeyi seçebilirsiniz.

10 Ekim 2010 Pazar

uzaklara...

düşlerin yorumu

geceleri uyuyamıyordum, gündüzlere ise hardcore düşler karışıyordu. imgeme bir tohum düşmüştü, gerisi belki de gebelikti. rüyalar, uyurgezerler,kara basanlar toplamında, bir kitap büyütmeye başladı erkek bedenim.
ve bunu anlayamaycaklarla, sanırım hiç barışamayacaktık.
rüyalar varsa, üstünekonuşulaca çok şey var, çok şe...y var.
önce bir bisiklet bulmalıyız sonsuza ve bir nefes sualtında. gerisi, geleceğin tarihi...
(bekleyiniz)

6 Ekim 2010 Çarşamba

funny time of year

Kara meleklerin dansı…

Tanrı’nın varlığı değilse ya sorun, karşı olunacak, ona karşı insana yanaşılacak bir Tanrı varsa karşımızda. Camus’tan çok Jung; denizlere karşı blok kayaysa. Kirli, aciz, karanlık, elleri eksik geceye bir Tanrı…
(sağır, şarkı dinleyemez; evrenin tüm türküsünü zikredemez)


Kötü meleklerin kabininde…

Sen sadece bir melakesin, şeytan ile yıkanmış. Gece ilerliyor, dj kabini yüklü ve XTC. Biliyorum-lütfen bana anlatma İskoçların kötü talihini bir tren yolu güzergâhında. Ya da Beçika’nın bir Magritte fırça darbesi ile bölünen gündüz-gecesi.
(gece heyelan kokuyor, aldırma burası Kadıköy’dür, kapalı olsa da ifşadadır her logar kapağı)


Kara meleklerin asansöründe…

Bana kanatlar vermelisin geceyi aşmak için. Sen hem ilksen hem de sonuncuysan, hem azize hem de fahişeysen. Kuş başlı bir adam gecenin örtüsünü kaldırdı ve yıkıldı tüm sofrası Dionysos’un. Ben inci kapılarında olduğumda.
(en az ben kadar, sen bir başkasıysan ve kendini gizlemeden, doğmadan önce öğrendiğin lisan ile konuşuyorsan)


Kötü melekler ile baş başa…

Ben bir çıkmaz sokak isem; ancak her gidişte, ölüşte legalleşebilirim. Şimdi her ne olursa olsun, korkmayacağım. Ruhumun tüm yükünü attım, şimdi uzakta zaman, bir video- kasetin içine sızmış. Gölgelerimiz yittiğinde sadece olabileceğimiz benliklerimizle. Şimdi hepsini unutabilirsin.
(Moda’dan Kaşe Markete uzanan bir yılan boyunca, etrafı saran dost köpek çetelerinin eşliğiyle)

Kara meleklerin aksak ritmi…

Tüm kelimeleri unuttum, bir sabah rüyadan gözümü açtığımda. Tüm evren boşluktu ve tüm anlamları sanki ben vermiştim. İnandığım, inanacağım hiçbir şey yoktu. Kendi içine kapalı bilmeceler yazdım, unuttuğum ya da hiç dinlemediğim şarkılardan. Tanrı koca bir boşluktu, bu saçma dünyayı yaratan ve bizi boğmaya çalışan.

(Moğolistan’da çok eski bir savaş, bilmediğim 1 paralel evrende devam ediyordu ve yenikti hep şarkıların elleri, solgun bir sonbahardı; yekti)



Kötü meleklerin bilmecesi…

Kehanetin basit sözcükleri, terk ettiğimiz ve unuttuğumuz görkem. Yerin altından dumanların süzüldüğü kesitte gerçeğin diliyle konuşan bir kör kadın. O zaman köprü yoktu, kadın hiç resim yapmamıştır ve ölecek dediklerinden sağ kalan, hiç olmamıştır!
(suskun bir sabah kaybolmak ve bulamamak. Tanrı’nın tüm eksik sözleri üzerime yürüyor; ansızın. Kadıköy’de sırılsıklam kalmak hiç yağmur yağmaksızın.)

Kara meleklerin önbilicisi…

Aranacak bir yarın yoktu; hüzünle oturdum rüzgârın tüm seslerini toplamış bir koltuğa. Kelimeleri bulmaya çalıştık ama zaman yetmiyordu varlığın o koca boşluğuna, kelimeleri açıklamak ne kadar boşsa, ben inanamazdım hiçbir yalana, kendimde içindir.

Ancak; hiçbir şey için varız!
(devam ediyor her şey, umarsızca ve benim hiçbir noktalama şansım yok. Show devam ediyor, eksik ve yanlış bir Tanrı’nın kuklası olmaktan nefret ediyorum)


Kötü meleklerin dansı…

Senin limanında çok küçük, ama okyanus kadar engin; bu yüzden kelimelerle anlatmak imkânsız. Bir savaş oluyor kalbim ile bedenim arasında ve ruh susuyor; uzun uzun.

Her şeyi yazdıran Tanrı değil, bir ışık. Baba’nın adı değil, dişil güç; sadece.
(eksik gece aciz bir sabah doğurdu ve biz sustuk

bay perşembe

3 Ekim 2010 Pazar

kaçıncı boğa burcunda kurban edilmiş?


ruh mu köksüz, yoksa beden mi? uzun uzun düşündüm. bu dünya bizi atmak istiyordu ve biz nedensizce direniyorduk.
gerçeklik bu neyine karşı çıkıcan, her an yokomaktasın, her an çürüyorsun, her an yaşamı dileniyorsun; yoksun.
yok bunun cebiri; hastasın....

1 Ekim 2010 Cuma