30 Nisan 2011 Cumartesi

Kuşlar Kafes Tanımaz

1

En güzelimiz aştı ilk geceyi

Parçalarcasına sevişmelerin soluğunda

Süpernova patlamaları

Korsan haritaları

Yıkım’ın şafağında.



2

Kanadı kanasa da aşkın

Elbet süzülecek sonsuz bahar

Gaibin sırrını aramaya çıktı cancağızım

Yol uzun menzil ağar.



3

Bak kışları gönderdim.



4

Merakta kalmayın siz güzel kuşlar

Taşın sırrını aramaya gitti Yaprak

Geri dönecek,

Deliliğin dağlarından.



5

Öfke şimdi yitimsiz bir çağlayandır

Çakar her şafakta süzülen kuş sürülerinin alacasında

Artık toplumun suratının ortasına sıkmak için

Artı 1 sebebimiz var.



And olsun!

Şart olsun!



rafetarslan

nisan 2011(1 mayıs)

16 Nisan 2011 Cumartesi

Kitapları Yakmanıza Gerek Yok, Çünkü Kimse Okumuyor!

Belki de şöyle başlamalıyım sesli konuşmaya, sistemin hafızaları silmesine gerek yok, kimse düşünmüyor; hatırlamıyor. Ölülerin ardından hep ‘unutmayacağız’ diye haykırılan bu çöl ülkesinde. Ancak bir düşünce çölünde hep ‘unutmayacağız’ diye kendi kendimiz manipüle edilir. Bir avuç insanın ‘unutmayacağız’ amentülerinden fışkıran hüzün, bozuyor dengemi; yön duygum birden yitiyor.

Saklı
İlk gençliğim, 80’li yılların sonu, 141-142’den yargılanmanın ‘o’ tuhaf ağırlığı. Sanki yüzyıllardır süren bir düşünce bende vukuu bulmuşta, açılıyor önümüzde kapılar kitli. Oysa şimdi, sokakta Komünist dergisi satan onlarca genç görüyorum, o dergilerin o düşünce ile bağı yitmiş olduklarını biliyorum, insanların ilgisizliğini ve kesinlikle sansüre gerek yok. Hatırlıyorum, canım sıkılıyor.

Kalıntı
Günler geçmiyor ki, sokakta cadde de ‘beni tanıyan’ insanlar benle selamlaşmasın, konuşmaya kalkmasın. Ben korkuyorum sık sık, çok az insanı hatırlıyorum, inanın. Ne ses ne de yüz bende hiçbir çağrışım yapmıyor bazen; oysa karşımdaki benim hakkımda çok şey biliyor, sorular soruyor, bende hiçbir sinyal çakmıyor, hiçbir ışık yanmıyor. Korkunç, hatırlamıyorum, kırmadan çaktırmadan kaçıyorum o insanlardan. Alkol beyin hücrelerimi öldürmüştür diye, kendi kendimi avutuyorum.

Artık
Post-modern kent dev bir kargaşa; arı kovanı. Okul taksiti, kredi kart extresi, köprü trafiği, uçak bileti, bir mesaj at ezan sesi cebine, süper ligde büyük gelişme, meclisten şok haberler, flaş flaş: seksi yıldız burnunu aldırdı.

Sürekli koşuşturuluyor, acele ediliyor güne, saklanıyor herkes kendi’nden; kaçıyor benliğinden.


Dikkat! Dikkat! Açıklıyorum, hepimiz birer kara deliğimiz; kendi hiçliğimize evrilen.

Kalan
Bazen bir P.K. Dick romanında yaşıyormuş hissine kapılıyorum. Diyorum ki tüm bu ekranlar, reklamlar, fiber optik ağlar unutmamız için. Serbest seçim sistemi, Tüik anketleri, nüfus sayımları, demografi tabloları, muhtarlık büroları, polis kayıtları unutmamız için; ürküyorum. Dev bir makinenin esiri görüyorum ruhumu, oysa uçmak ister bir akşam alacasında Moda Burnu’ndan göğe doğru…


İşte bu yüzden düşünüyorum sık sık neden hala yazdığımızı, hala neden çabaladığımızı. Bizi 20. yüzyıl boyunca ‘demirperde’nin sansürleri, Gulag umacıları ile korkuttular. İşte o zamanlarda Amerika da Ursula K. Le Guin diye bir kadın, piyasanın doğal sansürünün en az Gulag kadar tehlikeli olduğunu yazıyordu. İnsanın bir tüketim makinesine döndüğü bir dünyada Büyük Biraderlere gerek yok. Herkes kendi kendinin Stalin’i…

Kronos
Zaman hepimize düşman; bizim değil amnezinin yoldaşı olan. Bedenlerimizi, zihnimizi, anılarımızı, bozgunlarımızı, yaşamdan aldığımız tüm acı dersleri toplayıp uzayın boşluğuna fırlatan.

Ey Kronos, asla affetmeyeceğim seni…

İz
Var oluş karşısındaki çaresizliğimizden tüm yaptıklarımız; topu topu bir avuç insan. Yazıyoruz, şarkılar besteliyoruz, resimler çiziyoruz; hep bir iz bırakma kaygısı. Yaşamanın kendisinin sanat olmadığı bir barbarlık çağında, zihinsel-estetik yapılar kurmaya çabalıyoruz. Her şey ışık hızında gelişiyor, her şey anında yok oluyor, sanki parlayıp sönüveriyor.

Ve korkunç bir ironi, uzay boşluğunda çınlayan Beatles şarkıları…

Yitik
Döngüsel takıntılarda belki de melankoli gibi bir hastalık. Dönüp dönüp aynı kitapları okumak; aynı melodilerde, karelerde takılı kalmak. Süreli devam eden bir hafıza tazeleme ayrıntısı.

Paul Auster/ Cam Kent… Birkaç yılda bir tekrar okurum. Bu dünyadaki sürgünlüğümüzden, şehrin lâbirentlerinden, zamanının hırsızlığından öte bir yazarın yalnızlığını alıp yüzümüze vurduğu için.

Tren istasyonunda bir kadın amatör dedektif yazarımızın kitabını okumaktadır. Yazar, kadınla sohbete başlar, kitap üzerine sorar-sıkkın da olsa kadın yanıtlar. Soruların ardı gelmeyince en sonunda şöyle der kadın(hafızamda kaldığınca):

Altı üstü bir kitap, vakit geçirmeme yarıyor, neden bu kadar büyütüyorsunuz?


Gölge
…çelişik bir şey hem var hem yok; hem yansıttığı hem de bir başkası. Ayna değil misal ya da kaydı yansıtan ekran. Gölge var olurken silinen bir bilmece belki de; mesela kitaplar birer gölge…


Yaşamak için acele etmek lazım demişti hala yaşayan kütüphane adam Ray Bradbury. 20. asrın ortasında itfaiyecilerin görevlerinin kitap yakmak olduğu bir kara gelecek düşlemişti; olmasını engelleme vuslatıyla.

Fahrenheit 451 romanın kahramanı itfaiyeci Montag kitaplar ile uyanır etrafını çevreleyen kabustan ve kaçar kırlara gizlenen asilerin yanına. Fakat asilerin ütopyası da oldukça ikirciklidir, çünkü onlar kitap-insanlardır; hepsi birer kitaptır. Bu yol ile insan uygarlığının önemli değerlerini yani ezberleyerek geleceğe taşıyacaklardır.


Ey akıl, hep oyunlar oynuyorsun bana, siliniyor ne yazık gölgeler zamanın uçsuz dehlizlerinde.

Kayıt

Sözlü hafızanın uçuculuğundan tüm bu yazılı kayıtlarımız. Hala yazıyoruz, kimsenin okumayacağını bile bile...

11 Mayıs 2010- Yel değirmeni

Bay Perşembe

Yıkım 2011/Destruction 2011



Yıkım/Destruction 2011 is a completely independent exhibiton fused by the discussions in SET on such issues as the ecological destruction, coming of the fifth sun in the Mayan calender, the future of global capitalist hegemonia, the Third World War and prophecies of Babylon. Destruction 2011 sets off with a call for the event arised from this process of discussion by the Turkey’s first collective avant-gard...e initiative, S.E.T. The exhibition consists of works by 60 artists from abroad and Turkey. In accordance with the concept of the exhibition, most of these works are produced for the event or are to be exhibited for the first time. Destruction 2011 is a campaign organized horizontally through nightly performances, discussions on the concept of exhibitions, blogs, forums and film screening.


Yıkım/Destruction 2011, 2010 yaz aylarında ülkenin ilk kolektif-avangard inisiyatifi Sürrealist Eylem Türkiye içinde ekolojik yıkım, Maya takvimindeki 5. güneşin gelişi, küresel kapitalist hegemonyanın geleceği, 3. Dünya Savaşı, Babil kehanetleri üzerine başlayan tartışma ve bu süreçten çıkan çağrı metni ile yola çıkmış, tamamen bağımsız bir sergidir. Serginin konsepti doğrultusunda, yurtiçi ve dışından yaklaşık 60 sanatçının, çoğunluğu direkt sergi için üretilmiş ya da ülkede ilk sergilenecek yapıtlarından oluşmaktadır. Performans geceleri, tartışma metinleri, blog, forumlar, film gösterimleri ile beslenen bir kampanya olarak yatay bir biçimde örgütlenmektedir.

Sergi künyesi/Exhibition Description

Sergi adı/Exhibition Name: Yıkım 2011/Destruction 2011
Sergi tarihi/exhibition date: 12 Mayıs/27 Mayıs 2011
Koordinatörler/Coordinators: Alper T. İnce& Rafet Arslan
Açılış/Opening: 12 Mayıs saat: 18:30/ 12 May 6,5pm
After Party: saat:22:00/10pm, Peyote

www.destruction2011.com


Yan Etkinlikler/Supplementary Activities:
-Gösterim/Film-Video Screening: Yıkım Kadrajları-Destruction Frames/Yeşilçam Sineması (14 Mayıs 2011)
-Forum: Uluslararası Yaşayan Gerçeküstücülük Paneli – International Panel on Living Surrealism/ Depo (14 Mayıs 2011)
-Forum:Yıkım Tartışılıyor- Destruction is being discussed- Fırat Arapoğlu, Emre Zeytinoğlu, Murat Germen, Burçak Konukman, Rafet Arslan /Depo (21 Mayıs 2011)
perfomances, street actions…


Katılımcılar/Contributors

Ali Mete Sancaktaroğlu
Alt Komşu
Athens Sürrealist Group
Basako
Bora Şimşek
Bounty Kill Art Group
Burçak Konukman
Bülent Demirağ
Carlos Martins
Carmen Sober
Ceren Fındık
Eric Bragg
Erman Akçay
Fulya Çetin
Gaye Su Akyol
Grupo Surrealista del rio de la Plata
Hakan Gürsoytrak
Hakan Orman
Horasan
Hüseyin Uğur
İrfan Önürmen
Marina Grzinic& Aina Smid
Martin Sastre
Mert Ülkümen
Merve Morkoç
Murat Germen
Rad
Oy Dağlar
Özgür Çimen
Şakir Özüdoğru
Sarah Maple
Sedat Türkantoz
Serra Behar
SLAG
Stockholm Sürrealist Group
Sürrealist Eylem Türkiye (OnstOn, cins, Alper T. İnce, Rafet Arslan, Yaprak Gözeker, zozan gemilerördü, Fantom)
Tayfun Serttaş
Tolga Tüzün
Volkan Kaplan& A.Erdem Şentürk
Wide
Yeşim Şahin

Katalog Yazarları/catalogue writers:
Emre Zeytinoğlu
Fırat Arapoğlu
Rafet Arslan
Mattias Forshage

15 Nisan 2011 Cuma

lanet... lanet... lanet...

diye başladım yeni güne, saat sabahın 5'i ve kendi yok oluşumu planlıyorum. yavaş yavaş olmasın istiyorum tek, acı hesapsızsa yek.
her şeyin güne battığı anda yanan ve sönen binlerce yıldızı alıp, kendi kor kefenine sarıp yit-mek.
az kaldı...

14 Nisan 2011 Perşembe

kedikumu için felsefe



sevdiğim arkadaşım geldi, rakı açtık; sonra sanal uzam, boşluğa ait silüet sesleri... hani hayaletler duyabilir, güneşten sekebilir ya gölge... öyle..

sonra rakı, sonra gök adaları kaplayan sessizlik, sonra hiç, sonra, sonra, kara...

günler tuzak bize sık sık, ama neşe tık tık'lıyor kapısını gaip cennetin ve biz bilinmeziz, görünmez denizi tin'in... çalıp kaçacaksan zili, bir şarkı bırak en açık ufukta ve usulca yit sonsuz ve sonsuz boşlukta. gaip.

iletişimsizliğin atlasları boyu, her insanın kendi, kendi, çıplak sureti.

ve sonra,

manyetik alanların yasak olduğu bir haritadan ESP sinyalleri gönderdim göğe, sen de ki kıta Afrika ben diyeyim ki, çift dilli bir Avrupa; kime ne? nasıl olsa kopuktu telleri telgarfların, nasıl olsa duymadı fısıltını erik ağaçları, nasıl olsa kördü histerik her özne, kendi kıyametine, ne ne ne?

ama bir anlamı vardı, sokak köpekli hecelerden akan gecelerde yalan her oyunun, kendince. içuzay-dedik uzun deliliğimize. sonra, sustuk.

"the people you've been before that you don't want around anymore

that push and shove and won't bend to your will

I'll keep them still"