31 Ocak 2012 Salı

Döngüsel Temsil/Cyclic Representation


                                     Dilara Akay'ın gösterim için hazırladığı enstalayondan bir görünüm.

Çıkış
Bir su damlasında başlamıştı her şey. İlk basamak, ilk adım; nefes. Sonra gezegenler yıldızlar etrafında döndü, sesler sonsuzlukta yankılandı. Ayakları üzerinde doğruldu varlık, kendini işaretler, simgelerle ifade etti. İçinde yaşadığı doğayla girdiği ilişkiden ritüeller türetti; kimi zaman onlara şükran sunan kimi zaman öfke saçan.
Her şeyin bir anlamı olmalıydı, boşluğu saran gökkubbenin içersinde. Kütle ile kurduğu ilişki aynı zamanda sonsuzluk ile kurduğu ilişkiydi, korkularını heveslerini taşa nakşetti.

Tanrı Olmak Zor Şey
Tapınağın doğuşu; sadece mimarinin ve tasarımın doğuşu değildi elbet. Varlık, doğaya şükranını şiirle, hareketle, armoniyle sundu. Tanrılar can sıkıntısının kralları haline gelmeden, birer despota dönüşmeden çok önce. Mimarinin soyut ufku, bina/beton/bilince ya da hapishanelere dönüşmeden önce.

Mimar ya da Demiurgos; eksik bir yaratıcıydı belki de. Dünyasını altı günde yaratmış ve 7. gün ölü zamanın boğuntusuna kendisini kaptırmıştı. İzlemeye başladı dünyasını ve onun küçük yaratıklarını; gözlemenin gözetlemeye döngüsü sadece bir an’dı...

Ruhun Sıkışması
Güneş sunakları ne zaman kalelere, surlara, hendeklere döndü bilinmez. Yerde emekleyen/sürünen varlığın ayağa kalması kadar kıssacık bir süre. Uygarlık kuruldukça, duvarlar yükseldi; ta ki nefes aldırmayacak raddeye dek. Yapının görülen kafesi ötesinde, ruha da duvarlar örüldü, mühendisin denetim ve iktidara dönen göz bebeklerinin gölgesinde.

Kule
Sonsuzluğa eren bir kule yapmak istedi varlık, evrenin tüm sırlarına vakıf. Ama daha çocuktu, hastaydı. Göğe ermeye yüz tuttuğunda yapı, yine kendi elleriyle yıktı onu hırsı. Mimar ile dövüşme düşü aklına düştü; duvar yıkılmalı ve Tanrının yüzü açılmalıydı hiçe.

Onun için tüm kuleler, kaleler, hendekler yıkılmalıydı; sökülmeliydi köklerinden her köhne yapı. Bir akşam alacası varlık, yeni dansının adını isyan koydu.


Varlığın Kör Dansı

Mimarin hükmünün yerini emtianın iktidarı alması da çok sürmedi. Güneşler patladı gök adada, karadelikler yeni gezegenler yedi. Sonsuzluk karşına dikinlince varlık rasyonaliteyle; akıl oldu yeni tapınağı. Tapınaklar yerine makineler, montaj bantları dikti. Mekanikleştikçe uygarlık, varlığın kendisi de makineleşti. Artık maskesi düşmüş bir Mimar ile sevişebilirdi. Eti nesneleştikçe temsil orjileşti, öpücüklerden sızan asit varillerde yeni endüstriler yarattı.

Kendi aklına o kadar inanmıştı ki, aptallaştığının farkına varamadı “deus ex machina”.

Tüketim Mabetlerinin Gölgesinde
Durma dans et, tüket, tüket tüket. Durma dans et, gençleş. Durma dans et, tüket tüket tüket. Durma dans et, şiddet şiddet şiddet. Durma dans et, sex sex unisex. Üret/tüket, üret/tüket, et et et, durma dans et! Ta ki tüm gezegeni yok edene dek, patolojik orgazm.

25 yüz yılın şafağında uzak bir yıldız sisteminden emekleyen insana baktı astronot. Çember mimarinin orta göbeğinde 15 tonluk yekpare bir taş vardı.

Rafet Arslan
Aralık/2011(Fındıkzade)

Not: Bu metin TORK’un İzole/Isolated başlıklı modern dans performanslarından esinle yazılmıştır.

http://torkdans.com/portfolio/isolated/
*
Cyclic Representation

Origin
It all started with a drop of water. The first step, the first breath. Then planets revolved around stars, voices echoed in infinity. The creature rose to his feet, expressed himself with signs and symbols. He invented rituals based on his relationship with the nature surrounding him. Sometimes he showed his gratitude, sometimes his enormous anger.

He thought that there ought to be a meaning for everything under this celestial sphere embracing the void. The relationship he established with mass was also the relationship he established with infinity. He transferred all his fears and desires on a stone.


Being God - It’s difficult
The rise of the temple certainly did not only stand for the birth of architecture and design. The creature expressed his gratitude to nature by means of poems, gestures and harmonies. Long before gods turned out to be kings of boredom, long before each and every one of them turned into a tyrant. A time before the abstract horizon of architecture was converted into building/concrete/conscience or better said into prisons.

The architect or Demiurge perhaps was an imperfect creator. He created his world in six days and on the seventh day got carried away by the boredom of the idle time he had. He started to observe his world and its tiny creatures. It was just a momentary lapse when observing morphed into surveillance.




The Soul in Distress

It is unknown to us when altars to the sun changed into castles, city walls, ditches. A split second just as much it would take a crawling/creeping creature to stand up. Together with the development of civilizations, the walls got higher and higher until a point it became almost impossible to breathe. Beyond visible cages surrounding buildings, in the shade of the engineer’s eye pupils that reflected supervision and power, also walls surrounding the soul were built.

The Tower
The creature had a desire to build a tower reaching infinity, a tower aware of all secrets of the universe. Yet he was only a child and sick. When the building was about to reach the skies, again with his own hands he knocked it down with greed. He was obsessed by the dream of fighting with the architect. The wall should be knocked down and finally god’s face should be exposed to nothingness.

That’s why all towers, castles, ditches needed to be destroyed. Each crummy building should be ripped out from its roots completely. Finally in an evening twilight, the creature found a name for his new dance: the rebellion.


The Blind Dance of the Creature
It did not take long until the ruling power of the architect was replaced with that of commodity. Suns exploded in the galaxy, black holes ate up new planets. When creature stood there, facing eternity rationally, intelligence became his new sanctuary. It mounted machines, assembly lines instead of temples. The more mechanized civilizations became, the more mechanical became the creature himself. Now he was ready to make love to an unmasked Architect. The more his flesh turned into an object, the more his representation turned into an orgy and the acid leaking from all those kisses created new industries in barrels.

“Deus ex machina” was so contained with his own wisdom, that he even did not realize himself growing stupid.


In the shade of the Temples of Consumption
Keep on dancing, consume, consume, consume. Keep on dancing, get younger. Keep on dancing, consume, consume, consume. Keep on dancing, violence, violence, violence. Keep on dancing, sex, sex, unisex. Produce/consume, produce/consume, flesh, flesh, flesh, keep on dancing! Until you destroy the whole planet, pathological orgasm.

In the dawn of 25th century, the astronaut took a glimpse on the crawling human from a stellar system far away. What he saw was a pillar of 15 tons in the middle of the circular architecture.


Rafet Arslan
December/2011(Fındıkzade)


Translation: Tuna Poyrazoğlu

24 Ocak 2012 Salı

Paralel Evren Kadıköy ya da yazılmamış 1 hikaye


detay: Boğa'ya Göktaşları Yağarken

detay: kadife Sokağın Melekleri

İlk kitabını Kadıköy’de hazırlamış, sokak şiiri hareketi Kadıköy’de başlatmış, sokaklarından geceler günler boyu “derivé” yapmış, sarhoş olmuş, aklı karışmış bir sanatçının Kadıköy merkezli bir sergiye iş üretme süreci; mekana, yaşanmışlıklara, zamana, hafızaya ve oradan bilinçaltına doğru bir seyahat değil midir?

İstikamet Kadıköy’se, eski bir iş verilmeyecek, mutlak yeni ve iç dünyamdaki, uzayımdaki Kadıköyü nakşedecek bir çalışma yapılacaktı. Bu yüzden ruhsal haritamızdaki en manyetik alanları işaret ederek başladım tinsel haritama: Haydarpaşa, Moda kayalıkları, Boğa meydanı, Kadife sokak, Migros’tan Parka çıkarken takıldığımız merdivenler ve Park ki biz onu hala içinde havuz varsayarız . Yani rıhtım’dan Moda kayalıklarına, Boğa’dan Kızltoprak’a uzanan, olmayan bir haritadaki ada ya da paralel evren Kadıköy...

2 ayrı çalışma hazırlamak istedim birisi bu ruhsal haritanın resimsel ifade olan içsel bir atlastı. Diğeri ise bu paralel evreni bende temsil eden sembol nesneleri yan yan getirecek bir enstalasyon hazırlamaktı.
Ama her 2 estetik hayali aynı sergilemede, hele 18 kişilik bir ekip dahilinde yapmak imkansızdı. Bende en uygulanabilir hale getirdim düş çalışmamı. Duvara aslı 6 resim ve duvarın altında içsel haritamı tamamlayan bazı küçük pusulalar ya da vodoo nesneleryle. Birbirindan bağımsız ama bağlı 2 küçük konseptin yan yana gelmesinden oluştu “paralel evren Kadıköy”.

Resimler: “Rıhtım’dan sonsuzluğa giden balon”, “Boğa’ya göktaşları yağarken”,” Moda kayalıklarında kendi kendine alev alan adam”, “Havuzlu parkın hayaleti”, “Merdivenler ya da ruhsal toplantı merkezi”, “Kadife Sokağın melekleri”

Hikaye : Bu hikaye; Kadife sokakta başlar ve Moda kayalıklarında son bulur. Geçen zaman belirsizdir; üç ayda olabilir 3 yılda sürebilir. Zihin karmaşık, algı dağınık ve mutlak lodosun etkisi vardır; belirsizliği yayan aşkta ya da delilikte. Körler Ülkesi, geçmiş ve geleceğin iç içe geçtiği bir paralel evrene evrilirken; beyni patlatan alkol hiç bir suçun delili değil. Kadıköy’de kendiliğinden yanan insanlar var demiştim ve bu hikaye hala yazılmayı bekliyor.

Sonuçta arzu ile realite asındaki mutlak aralık, uzaklıktır; ütopya.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Sinyal Yok/ No Signal(ubik project:)



Sinyal Yok (2011)
karışık teknik yerleştirme

Rafet Arslan
No Signal (2011)
mixed media installation

Sinyal Yok; özne olarak insan varlığının, sonsuzlukla iletişimsizlik trajedisini resmetme çabasıdır. Görüntü ya da sesin olası bir kaynaktan gelmemesi/gelememesini ifade eden simge olarak “sinyal yok” metaforu, aynı zamanda varlığın evren, Tanrı ya da Ubik ile denediği iletişime geçme çabasının bir göstergesidir.

Sinyal Yok adlı mekan düzenlemesi, sanatçının oluşturmaya çalıştığı güncel avangard söylemin bir parçası olan yeni somut/soyut formlar yaratma çabasıyla da uyum içerisindedir.

No Signal; is the effort to depict the non-communication tragedy between the existence of the human being as a subject and eternity. The “no signal” metaphore as a symbol implying the failure/interruption of transmittance of an image or sound out of a potential source, at the same time is an indication of the effort of the creature trying to get in contact with the universe, God or Ubik.

The spatial installation titled No Signal, is as well in accordance with the attempt of the artist directed at creating new concrete/abstract forms as a part of the current avantgarde discourse he is trying to set up.

3 Ocak 2012 Salı

Siber Gnosis -2- Yayında!



Periferi Kolektif’in bağımsız, avangard mecmua projesi Siber Gnosis 2. Sayısı ile karşısınızda.
Siber Gnosis’in yeni sayısı ile birlikte, startı çoktan verilen ve sergi ayagı Mayıs 2012 gerçekleşecek Gerçeklik Terörü projesinin “tema görsel” çalışmasının serigrafi baskı posterini veriyor. Periferi’nin bu yeni sergisnin görseli cins’ten ve baskı çalışması ise dostlarımız Birtakım Şeyler atölyesinden. İkinci sayının diğer bir kolesksiyon nesnesi ise Alper T. İnce’nin nehir şiiri “Omurgasılık” ve cins’in bu şiire yaptığı illüstrasyonlar eşliğinde yer veriyor.
İçerik:
OTO-YIKICI SANAT MANIFESTOSU Gustav Metzger
ZAMAN, HAFIZA ve IÇ UZAY J. G. Ballard
DOGA, GELISMEYI YUTAR VE ILERLETIR Benjamin Péret
EKISTRALAYK KURGU ya da GERÇEKLIK TERÖRÜNE DOGRU PUPA YELKEN: SVALBARD’A GIRIS Ali Mete Sancaktaroglu
Henri Michaux/Brassai
HISSIN ÖLÜMÜ Rafet Arslan
Görseller: Bob Arc, Antonio Ramirez, Nazan Azeri, Erman Akçay, Rafet Arslan, cins
Şiirler: Ela Dinçer, Ayşe Özkan, Alper T. İnce
Öyküler: Yaprak Gözeker, Ali Kartal, Seran Demiral

Satış Noktaları/İstanbul:
Mefisto İstiklal Cad.
Edisyon
Mefisto Kadıköy

hafta sonu ankara, eskişehir, konya, izmir de..