21 Haziran 2010 Pazartesi
last exit to brooklyn -geri dönmek...
yıllar sonra tekrar izledim... ki romanı okuyamadım, ya çok kötü yazılmış ya da çok berbat çevrilmiş(kanaatım öyle)-okunmuyor...
neyse, insanlık durumu-ki o vehamete hep trajesi diyebiliriz- dair çok acı bir vesikadır last exit to brooklyn...
acıdır, acı olduğu kadar ağırdır, her bünye kaldırmaz her bünye içine alamaz. hatırlatır adama acı acı, yıl 2004, kilise sokağında yere çakılan balici genç için 155'i aramaya kalkan kentsoylu yavşaklıklarını.
gerçekliği çıplak vermek bir yetenektir, ki Bunuel, Rossellini, Carné, Jodorowsky gibi,
ustalar o 'çiğ' gerçekten gerçeküstü ya da yadırgatma çıkarmayı bilmiştir.
ama yıllar sonra şöyle bir çıkarsama yapmak zorunda kaldım last exit to brooklyn'den.
kaybeden, yani hiç çıkamayan, çıkamayacak olan mahalleden; 2 mahallenin en pisliği, en toplumdışı-ve içi- insan Trala ve Harry değil midir? yani bir fahişe ile oğlancısı değil midir?
peki kazananlar kimdir filmde? katolik aile(doğum, düğün ve mutluluk) ve sosyalist aile 'sendika'...
topluluğun, çoğulun, yığının söylemi altında, mutsuz, yenik ve sapkın olan hep yiterken-kaybederken, peki ya last exit to brooklyn muhafazar bir film değil midir?
hele ki 'acı gerçekliklerin' hep hayat diye bize kaktırıldığı bu kentsoylu dünyada?
peki bu filmden arta kalan nedir, Trala'nın sebil-et komünü karşında gözyaşlarını döken çocuk mu?
saf-çılğın aşkın yazgızı hep yıkım olur. ama motorsikletli gencin gözyaşlarından patlayacak isyanı beklemek gerek, usulca...
15 Haziran 2010 Salı
ET-ŞİİR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)