6 Kasım 2018 Salı

Sub Press Dükkan

Sub DÜKKAN /Fabrik-A : https://www.facebook.com/allfakingsessions/

Prodigy 2018- No Tourists

No Tourists- böbrek taşı dökmek için ideal; gencecik taptaze - yangın🔥 Silkinin - party hiç bitmedi 1991 den 2018’e, sokakları geri almak değil- sokakların zaten bizim olduğunu anımsamak/anımsamak. Alex ve köprü üstü, detroit ve yanan arabalar, rave ve sonsuz helvalar. Yaşayın- yaşasın Prodigy🔥🔥🔥 https://www.youtube.com/watch?v=B_z_lZ69pJ0&feature=youtu.be&fbclid=IwAR1qKNknkpHWkoAs0XiPpLLUIS3uQSdtj4KrKl2O-sBDE7MVaR2cyWlbWxE

"Periferi Atlas" adlı büyük enstalasyon Tüyap/Artist2018 içinde olacak

Açılış 10 Kasım..

Climax Filmi

2000lerin ilk on yılında sinema yaşanan çağın travmasını seyircisine duyumsatma da tökezler gibiydi; ama özellikle 2017-18 yılları sert kroşelerle yeni büyüyen nesli sarsabilecek işler yaptı. Özellikle Mother, Climax, Mandy, Kutsal Geyiğin Ölümü filmlerinde iyinin ve kötünün ötesinde bir bakışla pörtleyen karanlık bir yeni dönem ruhuna gebe gibi. Bu gün izleme şansı bulduğum Climax, artık umudumu kesme noktasına geldiğim Gaspar Noe yönetmenliğine saygımı tekrar kazandırdığını itiraf etmeliyim. Noe kendi mevzusunu; yeraltı dünyası, şiddet ve penetrasyon istismarından çıkarıp farklı kesimlerin kozmopolit bir ortamda yan yana geldiği bir mecraya çekince film duygusunun aslında ne denli etkileyici olabildiğini tekrar gösterdi.
Bunun yanında Climax son yıllarda yapılmış en çarpıcı ve zekice açılış sekansına sahip. Noe başlıca göndermelerini görmek isteyenlere tek tek sunmuş: Salò, Hara Kiri, Suspiria, Possession, Querelle, Zombi 2, Endülüs Köpeği.. Ayrıca Godard'a özel göndermeler birer enstalasyon gibi kurgulanmış perdeyi kaplayan spot yazılar ile veriliyor. Selva'nın ecinni delirme anları, Zulawski'nin Possession filminin meşhur metro sahnesinin ikinci en iyi yorum- ilki massive attack'tan gelmişti: https://www.youtube.com/watch?v=l7PuXAsPl9c * https://www.youtube.com/watch?v=ElvLZMsYXlo
Dans, müzik, kaos, kabus hepsi çok şık dizayn edilmiş. Sadece tüm kötücül işlerin siyah karakterlere bir şekil bağlanması can sıkıcı detay. Sonuçta Noe politik doğruculuk sevmiyor. Kesinlikle iyi iş!

Primatlar Direnişe Geçiyor

Toplum buna hazır mı? Planet of the Apes : 50. Yılında Primatlar Direnişe Geçiyor 15 Kasım / Muaf Kadıköy

13 Ekim 2018 Cumartesi

sıkı Fanzin: Void Zine sayı 20 dedi

Uuzn aradan sonra bir cyberpunk kısa öykü ile oradaydım

Gang by Sanayi -sergi-

iki gün dedik ama istek oldu 2 hafta Gang:)

DJ perform serial: OnstOn &Bay Perşembe

Önce Gang açılışı, ardından Yuri Gagarin. Ekimi iki patlama ile kapatırız, süpriz olmazsa:)

Sergi: TinseL Kuşatma

* “Tinsel Kuşatma” -Sergi, Fanzin, Oturum- 2 Kasım- 22 Aralık 2018 Kare Sanat Galerisi Küratör: Rafet Arslan Sanatçılar: Sadık Arı, Zeynep Beler, Betül Bolat, Canavar, Gökhan Çiçek, İsmet Doğan, Elif Varol Ergen, Dilara Göl, Alper T. İnce, Ece Nada, Onston, Gümüş Özdeş Konuşmacılar ve Fanzine Katılımcıları: Esra Özkan, Ahmet Ergenç, Can Batukan Konuşma Günü: 17 Kasım /Cumartesi, saat: 18:00
Bedenin coğrafyasında politik olanla erotik olan sürekli yer değiştirirler. Bir yerde bastırılan şey, aynı anda sonuna dek yaşanan ve hatta tüketilen şey haline gelir. Tıpkı gizil kılınan şeylerin aslında birer göstergeler imparatorluğu yaratması gibi… Aktöre ve inanç alanına yaslanarak her coğrafya da kendine menkul kurallarını kuran kamusal alan, aslında büyük bir tutarsızlık, riya ve çürüme yatağında debelenen bir çeşit kara kamudur. Bir yerde ne kadar ahlaktan bahsediliyorsa aslında toplumun derin çukurlarında istismar, beden ve onu giydiren kimliklere değin bastırma ve tahakküm; hatta sapıklık ve yoldan çıkmışlık o denli yoğundur. Toplumsalın kaosundan yani kentin içsel hegemonya ağları ve sürekli ona karşı kendini dayatan ama kentin tinsel yoksunluğunu kendi ikiyüzlü katılığında sürekli inşa eden taşradan, ancak doğaya ve onun usulünde doğal (yaban) olana yaklaştığımızda denetim ve kontrol ağlarından uzaklaşıp; bedeni ya da eti çıplak olarak idrak edecek noktalara varırız. Şimdi gündeliğin her yerini kuşatan ağın ya da bedene (ve zihne) eklemlenen teknolojinin yeni bir sınırsızlık elde edene değin insanı sınamaya başladığı, teknoloji çoktan bir aparattan önce bir çeşit uzva dönüştüğü bir zamandayız. Teknoloji, bir adım ötedeki gelecekte nano-teknoloji ve üç boyutlu yeni arttırılmış gerçeklik evrenlerinde etsel olana karşı kendi kapatma aygıtlarını kurmaya hazırlanıyor. Özellikle çağdaş sanatın yaşadığımız çağın git gide kararan, ağır gündemiyle topu sürekli taca attığını; soyuta ve dekoratif olana yaslandığını bir dönem de, tinsel olana geri dönmek için önce et’e çıplak bakmak, bedeni yeniden tartışmaya açmak önemli. Figür olan ve olmayan, etin bedenleşmesi, bedenin iktidarlaşması, tenin tini yiyişi bu tartışmanın menzilindedir. Teknoloji uzam ve sanal yaşamla iç içe geçmiş gündelik yaşamlarımızla, şimdi "etin fenomenolojisini" ameliyat masasına yatırma ve simülasyon evresinde “et imgesine” minör bir bakış atma vakti. Ya da "Hayaletin Eti" üzerine yeniden ve yeniden düşünmenin...

Suspiria 2018- soundtrack report

Yeni Suspiria 26 Ekim degörücü karşısına çıkıyor. Goblin'in efsane işinden sonra sazı Thom Yorke'a vermek zeki bir hamle olmuştu. Thom soundtrack'in ilham aldığı örnek olarak Vangelis'in Blade Runner tema müziklerini koyarak çıtayı ne denli yüksek tuttuğunu ortaya koymuştu. Peki ne olacak? Şimdi; sevgili Tom albümden şimdiye kadar yayınladığı üç kayıtı hızlıca değerlendirme hevesindeyim:
Suspirium: Çok şık kayıt. Güçlü bir prog-rock aura, sağlam vokaller, film boyunca tekrarlanacak ve hafızaya şimdiden kazınacak piyano döngüleri. Thom, şarkı sözlerinde ikircikli bir yerde durmayı seçiyor, kurtuluş, karanlık taraf ve kayıtsızlık arasında gidip-gelerek. Çok iyi! Has Ended: Bir film müziği olduğunu başlarda hissettirir gibi olsa da, yine progressive duygusu kuvvetli, çok iyi bas yürüyüşlerine sahip bir track. Alttan alta bas içine gömülü ama sonlara doğru derinden yükselen moogvari synth'lerin de ayrı bir havası var. Ayrıca şarkı sözlerine de göz atın derim. Su kaldırır! Volk: Suspirium ile birlikte filmin tema müziklerinden biri gözüken enstrümantal kayıt. İç içe geçen sağlam synth'ler üzerinden rotasını çiziyor. Özellikle 2.20'den sonra gerilim yükselip, yer yer cadıca yükselişleri var; yüksek dinlemekte fayda var. İyi kayıt! Tüm ön yargımla belirtiyorum ki - bu Suspiria da, T.Yorke'un skorları da iş yapar.

4 Ekim 2018 Perşembe

Tinsel Kuşatma

Trespass: Prog'un Altın Şafağı

Bu gün yine dinledim-eminim: “Tresass” Genesis’in en iyi albümü. Peter Gabriel’in voyant ruhunun en çok sindiği ve en tinsel Genesis albümü. Onun bir adım/yıl öncesindeki öncüsü King’in “İn the court of the crimson king” albümü var. İki yıl öncesi unutulmaz White Album. Tam üç yıl gerisinde ise Rolling Stones’un tek deneysel albümü (ve başyapıtı) 'Satanic Majesties Request’ var. Genesis'in ilk albümü From Genesis to Revelation (1969); gerek Beatles gerekse de Satanic Majesties Request’ etkileri bariz var. En uzun şarkı 04:39, Prog tam olarak keşfedilmemiş grup ruhunda. Belki aynı yıl King Crimson satıh noktasını ya da Şimal Yıldızını aydınlatınca, grubunda zihninde yeni bir kapı açılıyor- Cennete..
Önce rock’n roll’un Beatles ve Stones ile zirve noktasında deneyselliğin kapısını yoklaması ( Lennon’un Fluxus’u, Jagger’ın Crowley’i, Harrison’un sitarı, ex-stones M. Faitfull’un Bretch’i- Beatles ve Stones’un ayrı ayrı Delliah Derby Shire tedrisatı...) Ve ardından Prog’un altın şafağı.. Sonradan gerisi: Autobahn (1974) Heroes (1977) Sonrası post-punk.. Ve sanırım hala o gezegendeyiz.

2 Ekim 2018 Salı

The First Purge ya da Anlamın Dönüşü

The First Purge ile seri ilk defa söylem üretmeyi başardı. Yaşadığımız dünya da eğlencelik şiddet gösterileri, brutal gore devri gereksizleşti. Doğru sosyolojik zeminler üstüne yükselen psikolojik gerilim atmosferi Purge’ü horror’dan sci-fi’ye - yani disütopyaya şıkça çekti.
BlackWater ın her yerdeliği haklı savaş denilen şeyin hakikatinin kalmadığını gösterdi. Purge bu durumda toplumsal temizliğin ve nüfus kontrolünün bir aracıdır. Ve doğal olarak sınıfsal ayrım ve sosyal darwinizm üzerinden imgeyi güncelleyerek.

10 Eylül 2018 Pazartesi

Bir Sanatçının Samimi İtirafları ya da Saklı Bir Şiir Olarak Oto-Portresi

"İlk okuduğumda çarpıldığım şairler Orhan Veli, Bob Dylan, Poe ve Baudelaire’di. Bu son ikisi bende o zaman anlayamayacağım bir çatlağa sebep oldular."
Rafet Arslan , UPAS Yayın'ca yayımlanan şiir kitabı "Kirli Çıkın"ın doğuş sürecini Kalem Kahve Klavye sitesinde anlatıyor: wp.me/p8L5ok-4nX ya da http://kalemkahveklavye.com/2018/09/bir-sanatcinin-samimi-itiraflari-ya-da-sakli-bir-siir-olarak-oto-portresi-rafet-arslan.html

21. yüzyılda bilimkurgu

Sınıf çelişkisinin şiddetini aktarmak için Wells’in Zaman Makinesi 19. Yüzyıl için neyse, Snowpiecer 21. asır için o yeri hakkıyla kaplıyor. Childeren of Men , Bulut Atlası, Furry Road ve Blomkamp filmleriyle ile birlikte çağın aynası: iklim krizi, doğanın katli, ata tohumlarının yokoluşu, nüfus dengesi, sınıf ve kimlik savaşımları, fundamantalist barbarlık, vahşi neo-liberalizm...

2 Eylül 2018 Pazar

Kirli Çıkın - Rafet Arslan - yayınlandı

Rafet Arslan'ın #KirliÇıkın'ı #UpasYayın kapsamında dolaşımda... Okumak için: http://bit.ly/kirlicikin “Rafet Arslan, gerçeküstü kolajlarında ve kadrajlarında imgesel açıdan külyutmaz bir devinim sergiler. Kendisinin “ilk şiir kitabı” olarak tanımladığı Kirli Çıkın, gerçeğin matematiğini yeniden oluşturmak ve sanatı saf şiire kavuşturmak için yazılmış modern bir hiyeroglif (yeni bir alfabe) şeklinde okunmalı… Belli ki Rafet, Kirli Çıkın’ında alev alacak türden bir poetikayı gerçeküstücü sanatın birikimiyle yıllarca kurgulamış.” (Zafer Yalçınpınar)
#UPAS'ın tüm kitaplarına upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz. Unutmayın; "şiir herkesi sevmek zorunda değildir!" İyi okumalar dileriz...

30 Ağustos 2018 Perşembe

Kitlesel Readymade Yaşam

İİkibinin hemen ardından bir birini önce sanalda tanımış, geniş ve dağınık bir kuşağız. O zaman 16-17 yaşında olanlar şimdi 30’lu yaşlardalar. Herkes benliğini yaşaması yanında sanal kimliğini (profil) de bu süreç içersinde evriltip, ikincil bir yaşama da sahip olduk. Kısmen forumlar, asıl mail grupları, blog’lar ve deviantart/myspace gibi toplu oluşumlardan zaman içinde beraber deneyimlediğimiz hızlı evrimle bu günkü sosyal ağ’a balıklama.. Sokaktan lakaba alışkın olanlar bir yana nickname ya da aka’ yan kimliklerin de sanalın çeşitliliğinde geliştiği, çok sesliden çok bol dip noise’lu evrenimiz. İnsanlar bir birini ekrandan izlemeyi, seyretmeyi öğrendiler; kimimiz kilo aldı sonra verdi yada tam tersi, çoğumuz yer yurt coğrafi konum değiştirdi - veri gibi yol yapan kuşaklardık, arada evlenip boşanan arada mechule varanlar oldu bu 17/18 yılda. Şimdi buradayız, artık sanal olanın özgürleştiriici potansiyelinden de sıkça bahsetmiyoruz. Buradan çokça yazılmasa da dikkat dağınıklığımız, artan gerginliklerimiz, anlam kayıplarımız, asansör misali inip çıkan ruh halllerimiz, kendimize bile itiraf edemediğimiz kırıklarımızla sanalda yaşamaya devam ediyoruz. Artık ikincil yaşamın, birincil yaşama dönüştüğünün adı konmamış gözükse de kitlesel VR teknolojisi kapıda. Neler olduk neye dönüştük bu asırda bunu biz görmesekde zaman gösterecek, iyinin ve kötünün ötesinde. Hala arzusunu yaşayanlara selam olsun..

25 Ağustos 2018 Cumartesi

Kirli Çıkın / Rafet Arslan / Upas Yayın 02

Komiktir ilk şiir dosyam Eylül ayında, dijital yayın kolektifi Upas’ın ilk kitapları arasında yayınlanacak. Şiirle aşk ve savaş hali 20 yıldan fazla olup (salt-saf şiirden oluşan) ilk kitap olunca heyecan büyük.
Upas benim için iki açıdan doğru adres; öncelikle şiir kitapları okur bulamıyor, okur ile nesne yeteri kadar kesişemiyor ama dijital alanın akışkan dolaysızlığı bir şans. İkincisi Upas sıkı isimlerle bir kolektif yayıncılık ve dergicilik uğraşını başlatması. . Hadi hayırlısı!

19 Ağustos 2018 Pazar

sinema ve ses üzerine flux

Ses ile düşünmek, sesli düşünmek, ses ile düşündürmek sinemada Fransız yeni dalgasının maharetlerindendi. 2000ler sinemasında iyi ki Peter Strickland var, hatta yok şimdilik ötesi

Cronenberg'in Çözülüşü

Giorgio de Chirico 1911/1919 arasında yaptığı resimlerle sonrasındaki yüzyılın düşünü değiştirmiştir. melânkolik ya da diğer bir deyişle metafizik resim döneminden sonrada özenti ve süslemeci burjuva bir tarza kendini mahkum etmiş ve ömrünün geri kalanında (neredeyse 60 sene) kendi kahinsel yeteneğini bastırarak geçirmiştir. Şimdi bunları söylememin nedeni Kanadalı büyük yönetmen Cronenberg'in son 16 yıldır kendi yarattığı efsaneyi saçma sapan filmler çekerek çarçur etmesidir. Hazindir.. 1950 yılların ardından korku-bilimkurgu türünü yeniden yaratan, punk müzikten animelere oradan popüler kültürün her alanına son 45 yılın imgesine kendi yarattığı "vücut korkusu" janrıyla damgasını basan bu adamın içine düştüğü durumu açıklamak için Chrico'dan başka örnek bulamıyorum. Cronenberg gerçekten büyük ve konsept bir yaratıcıydı. Kurduğu mekanlar, rüyalar ile bir evren yaratıcıydı. Plastik anlamda deneyselliğin sınırlarını zorluyordu. Daha öğrencilik filmlerinden (Stereo, Crimes of Future) eXistenZ'a değin tam 30 yıl istikrarla ile dehasını ortaya koydu. Sonra ne oldu, kim bilir? Gitti saçma suç filmleri ve roman uyarlamaları çekti(Ballard, W. Gibson gibi yazarlar ayarında senaryolar yazan bir adamdan bahsediyoruz), gitti Freud ile Jung'un yatak odası üzerine komedi filmi çekmeye soyundu, biz üzüldük ama o utanmadı. Usta bari son bir tane çek, seni öyle uğurlayalım, hatırlayalım değil ya..

Lanthimos Estetiği

The Killing of a Sacred Deer’i garez ve musallat üzerine bir korku filmi olarak izledim. Diyet denir bu topraklarda- neyse detayına dalmadan. Lanthimos; Lobster’ı hafif kılacak bir işe imza atmış, Dogteeth’in izinde kalmış. Oyuncu seçimi, ses tasarımı( müzik demiyorum-ses), mekan matematiği, kamera kullanımı çok başarılı. Martin i oynayan çocuk ve Nicole müthiş bir performans ortaya koyarken, Colin Farrel hayatının rolünde. Lanthimos 2000ler sinemasının en net innerspace yönetmeni. Haneke ve Trier’in tahtına yaklaştı ama benim için onun asıl takıntısı Godard sineması ve Bretch/Kafka estetiği.

geri dönüş

Şubattan beri boşlamış gözüküyoruz bu eski kapıyı ama sanırım asıl boşladığım hayattı; işte o zaman yaşama geri dönüyoruz.

4 Mart 2018 Pazar

PERFORMANS: Atopos Bando

Atopos Bando, Atopos Project sergisinin oluşum sürecindeki toplantıların doğal seyrinde, beş sanatçının ilk kez yan yana gelerek, modern (ya da post-modern) metropol hayatı içinde sıkışmış öznenin yaşadığı yabancılaşma, kentsel uzamın yarattığı imgeler ve ses örgüsü üzerine düşünmesiyle ortaya çıkmıştır. Atopos Bando; sessel uzam içinde strüktür’ler oluşturmak, boşluk ile deneyimlediği sonik ilişkiyi doğaçlama performans ya da bir happening aracılığıyla imgeleştirmeye soyunuyor.
Atopos Bando: Davul- İrfan Önürmen Org- Deniz M. Örnek Gitar- Sercan Apaydın Bas- Mehmet Çevik Anlatıcı- Rafet Arslan

31 Ocak 2018 Çarşamba

bay perşembe: Şubat Report

Yıla hızlı başladık, haberlerimiz karşısında bir çok arkadaşımız mutlu oldu, kimisi şaşırdı, kimisi çabuk yorulur-dedi. Ocak ayını 3 sıkı başlıkta 3 performatif sunum(Black Mirror/ Sanatatak, Ütopya Tarihi/ T.A.K,Sürrealizm/ Macondo Galata), kitabımın tasarımı, dergi-fanzin vb yazıları, sayısız toplantı, koşuşturma, insanlarla mücadele ile geçirdik ve sonuna geldik:) Şimdi Şubat'ta yine çok yoğunuz, hızlı gidiyoruz ama dostlar merak etmesin çabuk yorulmadık:) Bu çölde bu kültüre, bu topluma kültürel ekin üretip duruyoruz, onlar genelde bizden pek haz etmeseler de.. Bu yüzden hızlı görülen bu tempo, bizim için anca ısınma turudur. Konuşma-Anlatı: 8 Şubat/Galata Rum Okulu- Sevgili Hera Buyuktasciyan ve Lara Ögel in davetlisi olarak bir tuhaf okuma akşamı, performatif bir deneyim. 23 Şubat/Çağdaş Sanat Konuşmaları; Mardin- sevgili Alper T.İnce ile kolektif olmanın imkansızlıklarını ve olasılıklarını masaya yatıracağız. 14 yıllık bir deneyimden süzülecek tespitler ile. Sergi: 1 Şubat/Kare Sanat: İmgesel Zaman sergisine William Gibson'ın Neuromancer romanının açılış cümlesine saygı duruşunda bulunan 2 çalışmalık bir seri ile katılıyorum. Sergi/Küratörlük: 22 Şubat/Atopos Project, Versus Art Project - uzun ayların birikimi, tartışması seyircinin takdirine çıkacağız, Allah utandırmasın. Metin: Şubat ta basılı matbuat anlamında Alacakaranlık dergi ve Karga Mecmua'dayım. Bunun dışında dost web adacıklarına desteğimiz de sürecek. Diyarbakır dan çıkan Naked fanzine d ebir yeni yazı yolda. Robotik: Albüm çalışma trafiği hızlanıyor, artık 2018 de ilk albüm kozmosa dağılmış olacak. Bu yüzden en erken yazdan önce Robotik live yok, ama minör farklı çıkışlar- neden olmasın? Bu tempo artarak Mayısa dek ilerliyor; sonrası hayır ola. Sonsuzluk ve sevenlerimiz bizi nazardan sakınsın!

12 Ocak 2018 Cuma

Screenshot fotoğrafçılığı üstüne- V.3

; 21. Yüzyılın imge dünyasına yeni bir armağan olarak okunmalı. Fotoğraf makinesi olmadan fotoğraf çekmek ya da bir çeşit Duchampçı ready-made taktiğine sapmak- ihlal estetiği.. Burada fotoğraf makinesiz derken kastım; ortada bir cihaz var ama o artık makinenin kült ve özerk değerinden imtina ettirilmiş bir makine. Avangard'ın ‘novum’ mevhumunda kapsadığı tahayyülsel alan gibi bir "yeni"nin artık olma koşulu yok- olamaz, artık salt teknik olarak sürekli yenilenmeler, sürümler ve güncellemeler var. Artık ne karanlık odanın simyaya göz kırpan kimyasal reaksiyonlarındaki tekinsiz ve gotik aura'dan ne de palaroid makinenin matrak ve pop kimliğine rağmen taşıdığı hayaletimsi şıklıktan(boş kartuşun salladıkça gözünüzün önünde bir karenin yavaş yavaş belirme sürecinin kendisinden kasıtım)bahsedebiliriz. Bu yeni(lenmiş) teknik sayesinde studio’ma uğramadan modelim olabilir ya da hiç haberiniz yokken bir işin parçası haline gelebilirsiniz. Ayrıca bu konu bize tartışmak için; sınırsız veri hürriyeti, telif hakları, sanatsal yaratı da özgünlük ve özgürlük parametreleri, kolajcının makas etiğinin ayarı gibi alt başlıklar da sunar. Konunun tarihsel köklerine indiğimizde Walter Benjamin kahince bir bakış ile; aslında tam da savaş sonrası refah toplumunun ekonomi ve kültürüne damgasına vuracak olguyu çok erken bir tarihte tespit ettiği görülür. Benjamin'in 1935 tarihli "tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı" adlı metni, sinema ve fotoğraf gibi dönemin genç tekniklerinin verdiği yeni imkanlar ve hatırası taze olan Dada'nın keskin mirası üzerinden kopyalama ve çoğaltmaya yönelik teknolojinin aslında politik bir araç olmaya derece müsait olduğunun altını çizer. Benjamin'in bu kehaneti farklı biçemlerde hayata geçer; ekonomi de montaj bandı seri üretimi, sanatta pop art ve politika da yeni sömürgecilikte ifadesini bulacak bir hatta. Bu dönem kopyalama-çoğaltma teknolojilerinin ilk bahardır ve ikinci dalga için fotokopi makinesi, tarayıcılar, el kameraları ve devre söküp-takmanın yaygınlaşacağı 70'leri bekleriz. Olayın kökü Xerox’ta mutlaka ama fotokopi ve scanner(Şenol Erdoğan'ın haklı hatırlatması ile ve de video) 70'lerden 90'lara D.İ.Y tarzı montajIN ruhunu taşır. Çünkü; bu medyumlarda kaynak hala software değil matbuattır- kağıdı taramak, kağıdı kağıda copy’lemek. Ama ‘cam’ camera başlayan süreçte an’daki akışı sabitleme, yüzer-gezer bir imgeyi, jpg olarak screenshot alıp durdurma/dondurma; kesme ve manipüle etme eylemi daha farklı bir mecrayı temsil etmekte. Bunun yanında 3d scan ve print ise geleceğe dair bir kıyamet teknolojisi, olası YZ iktidarının mihmendarlarıdır. Benim gibi yaşlı heriflerin zaman algısı için "www" hala genç sayılır, şahsen ilk kez 2004 yılında Cassandra ofisindeki PC'ye bir "cam" kamera bağladığımızda ilk screenshot özelliğiyle ilk selfie'mi çekmiştim. Sonuçta yeni(lenmiş) bir fotoğrafçılık yönteminin ilk kullanıcıları arasındayız ve gelecek ise hala tahrik etmeye devam edebilen bir muamma.

5 Ocak 2018 Cuma

Rolling Stones, Kraut Rock, King Crimson- ya da serbest vuruşlu özgür müziğe dair flux

Kuşkusuz; kökleri modern klasik müzik ve free jazz deltalarında olsa da - serbest icra edilerek kaydedilen müziğin; pop müziğin avangard'a dokunan kulvarlarındaki izleğini sürmek, beni hep heyecana sürüklemiştir. Bahsettiğim şeyi sözcükler ile tarif etmek zor olabilir ama bahsettiğim makamı müzik ile örnekleyince daha kapsayıcı sonuç verebilir. İlk aklıma düşen örnek; Rolling Stones'un en serbest ve deneyci kaydını oluşturan Their Satanic Majesties Request albümüdür. Bu albüm, dönemin uzakdoğu esintilerine hiç kapılmadan buram buram 60'ların özgür ruhunun müzikal karşılığı olabilmiştir. Bu vurguyu 2016 da Can Batukan'ın konuk editörilğündeki Underground Poetix'in "Deleuze-Punk" özel sayısındaki yazımda değindikten bir sene sonra aynı vurgular ile Pitcfork'ta karşılaşmam benim için süpriz olmadı. Bahsettiğim makam Stones'un bu en önemli işi sonrası 70'lerin başı ile önce Krautrock ekolünde(özellikle Faust, Neu! ve Can'de) ve Robert Fripp'in imzası olan işlerde(gerek King Crimson gerekse de Bowie'nin Heroes albümü gibi içinde olduğu bir çok şeyde) yoğunlaştığını düşünüyorum.
King Crimson'ın "Larks' Tongues in Aspic" albümü, grubu daha önce kasetten dinleyen benim CD formatında ilk satın aldığıma K.C. kaydını olmuştur. bu albümü dinlerken ilk dinlediğimde tam içine giremediğim ve biraz uzak kaldığım bir vahşi rahatlık beni şaşırtmıştı. Müziğe emek vermek, diğer sanat dallarındaki menzil gibi insanı eğitir, kulağını açar. Ben de yıllar boyu bu albümü dinleyerek onunla barıştım ve hatta onun serbest vuruşlarını tekrar tekrar dinleyip hayranlık duydum. İki yıl önce bir event esnasında She Past Away'den sevgili Volkan ile müzik üzerine sohbet ederken; onun prog müzikten daha karanlık, soğuk ve gotik sessel dünyalara tutkun olduğunu da bilerek, R. Fripp hakkında düşüncesini sordum. Volkan'ın bana "Larks' Tongues in Aspic" in grubun tüm üretimin ötesinde ve 80lerle canlanan bir müziğin nüvelerini taşıdığını söylemesi beni, nedensiz mesud etmişti.
Bu günü bu albüme ayırdım, her ne kadar onun sessel dünyasını SuperSilent'tan ariel Pink'e hala işitiyor olduğumu düşünsem de..