29 Ağustos 2010 Pazar

sergi:Düşünce Suça Dönüşünce


belli bir konsepte dahil politik farklı bir sergi olmadan Toplum Düşmanı ile mi, biennallerin 2010'ların ışıltısı ile yılı kapatıcaz derken, sonbahar sezonu iddaı gözüken bir sergi ile açılıyor.

gerçekçi ol imkansızı iste- sergisinden beri toplu bir sergiye imza atmayan Halil Altındere kalabalık bir ekip ile Düşünce Suça Dönüşünce sergisine imza atıyor. bir önceki sergide başlık ile işler arasında bağlam kuramama sorunu vardı ve ayrıca 3-4 çalışma dışında zayıf bir sergiydi; bu seferki sergi benim için bir merak konusu.

Hafriyat Karaköy'ün kapanması ardından 4-5 Hafriyat sanatçısını yan yana getiren ekipte Free Check,seni öldüreceğim için çok üzgünüm gibi geçmişte Altındere'nin imza attığı ses geitren sergilerde yer alan önemli isimler var. ben özellikle son yıllarda dikkat ile izlediğim Nilbar Güneş'in çalışmasını merak etmekteyim

ekip:
.-_-. , Gülçin Aksoy, Nevin Aladağ, Hüseyin Alptekin, Anti-pop, Burak Arıkan, Caner Aslan, Volkan Aslan, Atılkunst, Vahap Avşar, Tufan Baltalar, Ramazan Bayrakoğlu, Bashir Borlakov, Canan, Aslı Çavuşoğlu, Burak Delier, Mehmet Dere, Ersan Deveci, Nazım Hikmet Dikbaş, Elçin Ekinci, Gökçe Erhan, İnci Furni, Murat Gök, Deniz Gül, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Nilbar Güreş, Altan Gürman, Hakan Gürsoytrak, Hazavuzu, iç mihrak, Gözde İlkin, Berat Işık, Gülsün Karamustafa, Ali Kazma, Levent Kunt, Can Kurucu, Ali Miharbi, Ahmet Öğüt, Suat Öğüt, Serkan Özkaya, Şener Özmen, İz Öztat, Nejat Satı, Erinç Seymen, Cengiz Tekin, İrem Tok, Nasan Tur, Nalan Yırtmaç.

link:
http://www.depoistanbul.net/tr/activites_detail.asp?ac=37

bilimkurgu ödevi


Yıkımın sonbaharında kemik sergileri, galerilerden boşalmış amık salgısal. Yeni bir silah üretimi, yıkımın ezberi, tüm dünyayı kavuracak, yakacak bir kıyam…
1 bk ödevi…yeni bin yıl için, cinsel organlar.

Bir hastane odası ya da tabut, akademik referans ya da çevirmen yam yam bilinci.
Ki bizi kör etti bu evrende yalnızlık. yeni uzaylar aradık, çeviribilim ödevlerinde. Sahnenin üstünde ağır metal, izlenebilcek 1 gelecek ve kayıp humma…
Benim varlığım ruhsaldır, benden araçsal bir bekleme; gelmez…

15 Ağustos 2010 Pazar

izmir, ölü zaman, votka-limonata...

karanlık KSK. sessiz ve durgun ve sanırım mahçup bir pazargecesi.Röyksoop, capy limonata, uludağ gazoz-az-,votka, buz...
ölü zamanın fresklerini inceliyorum; usul..
ve yazacak ve ertelenmiş ve belirsiz ne çok şey var gecede.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Playlist 5


Gloria/Pattie Smith

Her an ölümle sınandığımızı düşün… bir kütle sol tarafta büyüyor, sıcak, nefessiz sıcak, koahı astımı boğan sıcak.
Cehennemden devşirilen. Kütle…

Her an ölümle sınandığımı düşünürken, Pati Smith neredeyse insan olduğunu duyumsatıyor bana, ürperiyorum. 1976 kaydı o vokal ne kadar da kaltak, sokarım sizin şarkı söylemenize, alın size yapı-bozum diye inleyen-kükreyen-kekeleyen-devleşen kadın… özgürlük bir rüzgar olarak hissedilebiliniyor, sanki o an tüm bayraklar dürülmemiş, tüm tersanelerimize girilmemiş.

Sonra yıllar yıllar geçmiş Kurt Cobain’den cover’lıyor, ne kadar usul usul söylüyor, ne kadar duru, vakur. Ölülerini sırtlamış nefesine, karanlıktan bir umutsuzluk çıkarmamış. Durun öyle özgürlük ateşi sönmez, en azından ben hala buradayım sizin ozanınız ve hala ayaktayım diyor; lütfen sakin!

Büyük Marmara Depremini bu gece bekliyorum, küre kendi sonunun kazılı olduğu senaryoyu kusursuz uyguluyor. Rusya’da kuraklık, Pakistan da seller, ABD’de hortumlar…
İnsanlar gündelik yalan siyasetine, paparazziye, ete, hiçe izole. Kıyameti bir sözcük olarak bile kavramaktan uzaklar.

Ama biz yıkımın has bekçileriyiz, küreye dağılmış bir avuç deliyiz; sonsuzluğun nabzını tutmaya çabalayan. Patlasın tüm volkanlar, uçursun tüm kasırgalar, tsunami ve yıkımın en açık her lehçesi. Yeni bir dünya kurulacak ve o insanın olmayacak. Devletsiz yeni dünya harbi, yıkımın cebirinde filizlenecek yeni evrim…OnstOn şimdiden gemiye alınacak canlıları seçmeye girişti, P.L. ise elinde fişek kızgın sıcağın altında sabotaj beklemekte. Yıkımın havi fişeleri…
Ve her an ölümle sınadığımızı düşün!

İşte tüm bu sıcak ve karmaşanın ortasında 10 dakika da olsa varlığımı kutsuyorum, ona bu sunağı veren evrenin göz bebekleri önünde. Hatta birkaç dakikalığına insan gibi hissediyorum kendimi, sadece Pati Smith’in sayesinde…

Son gerçek şair!

14.8.2010-KSK

10 Ağustos 2010 Salı

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Erekte Şiir Manifestosu 4 – Şiirin Tüm Formlarını Aramak




Erekte şiir, düşünsel ve dilsel bir şiddet yaratma uğraşı olarak ortaya çıkmıştı. Ülkemizde üretildiği şekliyle şiir sadece ‘şair cemaati’ içinde okunan, onun dışındaki insanlardan ıraklaştırılmış bir tekrar şablonuna dönüşmüştür. Ödül çılgınlığı, defin yıllıkları, ahbap çavuş ilişkileri dışında; deneye, sokağa, hayata ve yaşayan ruha kapanmış bir oligarşik yapı. Bu düzenek içinde şiir bir çeşit bitkisel hayata mahkum edilmeye çalışmıştır.

Deneyci olduğunu söyleyenler bile kendi nüfus alanlarını yaratıp, takipçilerin izleyeceği kalın çizgili şablonlar üretip duruyorlar. Erekte Şiir deneyimleri bu koşullarda, yaklaşık 2,5 yıl önce başladı. Deneyimleme- diyorum, çünkü bizlerin 21. yüzyıl başında hayata geçirdiği birçok şey, farklı formlarla uzun yıllar önce küre de hayata geçirilmişti.

Fakat bu topraklarda tarihsel avangart’ın hiç yaşanmadığını ve edebiyatın köşe tutucularının yıllarca Dada’yı, Sürrealizm’i yok sayması yanında; deneysel şiir uğraşının toplumculuğa ve gerçekçiliğe düşman, hastalıklı küçük burjuva eğilimleri ilan edilip ötelendiğini hatırlayalım. Ece Ayhan o süreçteki toplumcu-gerçekçi sansürü tüm çıplaklığıyla anlatmıştır. Bu yüzden deneyimlemeliyiz, Amerika’yı yeniden keşfetmek için değil, geçmişin devrimci hafızasını ruhlarımızda canlandırmak için.

İlk Erekte Şiir Manifestosu, düşünsel şiddetin otomatizmine yeniden dönüş ve dilsel bir kırılma arayışıdır; kalemle kağıda yazılmıştır; Sürrealist hareket ve kökleriyle ilişki içindedir. Temel amacı şiiri hayata yeniden kazanmaktır (ya da şiiri yeniden kazanmak), ama ağırlıklı olarak alternatif okuma ağları üzerinden ilerlemiştir (fanzin, bildiri, blog, mail ağları vb.)

İkinci Erekte Şiir Manifestosu, şiirin basılı kağıttan kurtarma çabasının izdüşümüdür, sokağı bir sunum-eylem alanı olarak ele alır; yazıldığı dönemde hayata geçirdiğimiz Sitüasyonist pratikle paraleldir.


3. Erekte Şiir Manifestosu, kolajın tarihine yönelik bir zamanda yolculuk ile başlar ve bu güne dair bir somut şiir(-kolaj) dilini yoklar. Sonuçta her erekte şiir manifestosu kanlı-canlı yaşanan pratik süreçlerin ifadesi olmuş ve yaşanan bir deneyim üzerinden biçimlenmiştir. Bu deneyimler sadece kâğıt, sadece siberuzay, sadece sokakla sınırlandırılamaz.

Radikal öznellik için yüceltilecek hiçbir kavram yok; sokakta mekan, fanzin de dergi kadar nefessiz-içine kapalı olabilir, asıl olan araçlar değil niyettir. Şiirin öncelikle hayata dönmesi çabasına girişmek ve yeniden şiirin hâkimiyetinde bir dünya ütopyasını bağlı kalmak; her şeyden önce ruhumuza sarılmak…

Sistemin sürekli ikili tercih sistemleri-rol modelleri dayattığının daha önce altını çizmiştik. Dergi mi fanzin mi? Sokak mı mekan mı? Kağıt mı ses mi?… ayrımlarına karşı Donnie Darko refleksi ile karşılık vermeliyiz. Hayatta sadece sevgi ve nefret yok!

Ses ile can verilen şiirin ses kaydının dolaşıma girmesi, basılı mecmuada yer alması aynı şey değil midir? Peki bir sergi alanına şiir girebilir mi? Brecht’in teknik ile ilgili çözümlemesine geri dönmekte fayda var. Asıl sorun şiirin nasıl paylaşıldığı, sokağa inip-inmediği değil; hayatın içine geri dönmesi, kazandırılmasıdır. Şiir sadece kolaj ya da sokağın sanatı araçları ile form değiştirmeyecektir. Video olarak, obje olarak, happening, ses-gürültü-müzik olarak da kendini somutlaştırmıştır ve bu günün teknik imkanları ile de yola devam etmelidir.

Yeni bir Erekte Şiir Manifesto denemesi de tanık olduğumuz-deneyimlediğimiz-eylediğimiz pratik çabaların bir sonucu ve ifadesi olacaktır.

büyük kült kitap nihayet memleketimizde, afiyetle yiyin!


Uçan Spagetti Canavarının Kutsal Kitabı
6:45 yayın etiketiyle...

Şebeke 3 online


http://sebekefanzin.blogspot.com/2010/08/sebeke-fanzin-3.html

3 Ağustos 2010 Salı

Blok 1


dün
haşhaşi 02 okudum. nedense kemal suat angı'nın metni bende şiddetle salata yapma isteği uyandırdı. özellikle soğanı şevkatle soyup, hassas doğradım. rokalar, ıslak rokalar ile ilgilenmek entellektüel faaaliyetten hoş geldi.
25 karede yazarken okunuyordu ama?
bu gün
sabah kahvaltısından önce Otto Muehl'in Sodoma filmine baktım.ifadesizdi tepkim, iştahımda açılmadı. ama talep ettiğim peynirli-biberli omlet güzel yapılmıştı, keyifliydim. şu terleme nöbetleri de olmasa...
dün
beni kasan bir kaç Antionini filmi, bir Godard filmi sayabilirim. ama Fellini'nin sirklerin, gemilerin ve kadınların Fellini'sinin filminde uykuyu tercih ettiğim için yerinmelimiyim?
kadınlar şehri'ni 1,5 saat izleyip, uyku provaları. rakı 3 kadehten sonra içilmiyor, sıcak ötesi bir iklim.
bu gün
sabah kalkmak facebook'a comment seçip yazmak, twitter'a ısınma çabaları felan. ekrana esir oluşuz, yada ekranı kendi Narkisos aynamız yapmışız haberimiz yok. ekrana karşı dikkat!
kadın çocukmusun -dedi, hemen delimisin -diye düzeltti.
ve bu işte Vonnegout'un hiçbir suçu yoktu.müzik yoktu ama omlet çok lezzetliydi.
gidenin yolu açok olsun, yeni oyunlarla sürer hep hayat sevgili Federico Fellini..