27 Haziran 2009 Cumartesi

Sokak Şiire, Şiir Sokağa!



feat: Emr3, Edok

Atina Ateşi...

Öndeyiş
Uzun zaman önceydi… Tanrı Zeus ve Olimpos oligarşisi halka ışığı yasak etmişlerdi. Promateus ateşi çalıp insanlığa teslim etti, karanlığı ateşle tutuşturmak için. Promateus’un ateşi 21. yüzyıl başında Atina da ve oradan dünyanın tüm kentlerinde parıldadı. Geleceği tutuşturmak için…

Alexıs’in Günleri Bunlar

Kuşkusuz 6 Aralık günü 15 yaşındaki bir devrimciyi katledenler, Alexis’in sokağa düşen bedenin yaktığı kıvılcımın Önce Atina’yı ve ardından tüm dünyayı saracak bir özgürlük ateşine dönüşeceğini tahmin etmemişlerdi. Eksarhia mahallesinde Anarşistlerin başlattığı isyan öğrencileri ve öğretmenleri de içine katarak binlerce yürek oldu tüm Yunanistan’ı sardı.insanların yeni yalanlara, baskılara, cinayetleri tahammülü yoktu. Alınan canın, dökülen kanın hesabı günler boyunca sokak muharebelerinde soruldu.
Atina da yanan ateş Meksika’yı, İspanya’yı, İtalya’yı, Belçika’yı, Danimarka’yı da içine alarak büyüdü ve Ege’nin karşı kıyılarına İstanbul’a, İzmir’e de ulaştı.
Yeni bir yüzyıl asıl şimdi başlıyordu; insanlar onları köleleştiren, ruhsuz robotlara çeviren, sefil hayatlara mahkum eden egemenlerden hesap soruyordu. Sistem; sadece şiddet edebiyatına sarılabilirken, ayaklanmanın ortasında yeni bir hayat ve yeni bir dünya kardeşliği filizleniyordu. Alexıs’in günleriydi bunlar ve 21. yüzyıl dünyasında izleri kalıcı olacak.

‘Kaldırımlardan sökülüp polis kalkanlarına ya da ticaret tapınaklarına fırlatılan her taş, gecenin karanlığında gökyüzünü aydınlatan her şişe, onların ve bizim bölgelerimizi bölen sokaklara kurulan her barikat, insanları tüketici olmaktan çıkaran devrim ateşinin her alevi ışığında ayın altında kaldırılan her yumruk, sadece direnişe kol kazandırmıyor ama özgürlüğe gövde veriyor. Şimdi; hissedilen bu özgürlük hissi çocukken sabah kalktığımızda hissetiğimiz ve her şey olabileceğimiz anlardaki hislerimize benziyor her şey olabiliriz uyanmış yaratıcı insan olarak bizden beklenen "itaatkar nesne", " öğrenci" "yabancılaşmış işçi" "mülk sahibi" "aile kadını/erkeği" olmak zorunda değiliz artık. Özgürlük düşmanlarıyla yüzleşiyoruz artık, onlardan korkmuyoruz. Bu yüzden eskiden olduğu gibi işlerine dönmek isteyenler korkuyorlar. Özgürlüğün hayaleti her zaman dişlerinin arasında bıçak tutarak gelir, zincirleri kırmak için şiddet bu zincirlere bağlı olarak sefalet içinde yaşayanları özgürleştirir’ (Atina Sürrealist Grubu-Bildirisi)

Yeni Bir Hayat Doğarken
Ayaklanmanın yarattığı hareketi 68 Fransa ve Situasyonist hareket ile karşılaştıran çözümlemeler yapıldı. Ama Atina ile başlayan ayaklanma kuşkusuz Anarşist hareketin başlatıcılığı, sürdürücü ısrarı ve cüretkarlığı ile 68 Fransa ve Situasyonist pratikten ayrılır. Situasyonistler bir ayaklanmanın hayaletini çağıran bir teori icat edip, bunun gerçekleşmesi için her türlü ajit-prop aracını kullanmışlardı. Bu birikim, farklı birimlerle birleşip Mayıs'ta patlarken, Atina ayaklanmasında teorisyen bir grup yoktur. Ayaklanma teorisi eylem alanı içinde gelişmekteydi. Farklı dost kaynaklardan gelen haberler ayaklanmanın karşı-kentçi, öz yönetimci doğrudan demokrasi deneylerine açılmaya başladığını gösteriyor, ki bu da eylem anında gelişen devrimci teoriye güzel bir örnektir. Toplu ulaşıma halkı ücret vermeden binmeye teşvik eden sivil itaatsizlik örnekleri kurulan halk meclisleri ve örgütlenen özgür belediyeler ile yeni bir hayatı bu gün ve burada kurulabileceğinin en canlı kanıtları oldular. Hala işgal altında olan 500’ü aşkın okulda gelişen tüketimin kölesi olmayan, paylaşan alternatif bir hayat biçimi olduğunu söyleyebilir. Kuşkusuz bu örnekler, sanılanın aksine Anarşizmin aslında örgütlenmek olduğunu gösteren pratikler. Kuramın eylem içinde büyümesi doğal bir şey, kimse 150 yıl önce yazılan bir kuram ile gündelik hayatta devrime soyunamaz ve oradan ayaklanmaları kışkırtamaz. Bu günün teorisi geçmişin devrimci derslerinden kuvvet alsa da bu günün pratiği içinden doğacaktır.
Bu noktada ayaklanmadaki Anarşist damar 68'den çok 1936 İspanya devrimi ile karşılaştırabilir belki de. Çünkü ortada her hangi bir sosyalist grubun değil, anarşistlerin öncülük ettiği bir isyan vardır. İsyanı devrime götürme kabiliyeti Atina ayaklanmasının geleceğe bıraktığı temel tartışma olacaktır. Ayaklanmayı anarşistler başlatması 21 yüz yıl devrimci hareketinin özne sorununa bir cevaptır ve çok hayatidir. Seattle ile başlayan süreç Zapatizmo sivil toplumculuğu, salt protestocu tavırlara, her türden reformizme, bizde de örneği görülen mahçup bir Troçkizme evrildi kaldı. Radikal hareketi başlatan, bedel ödeyen, protestoculuğu isyana çeviren Anarşist hareketin büyüttüğü ayaklanmayı sahiplenmesi çok önemli bu açıdan. İsyanı başlatan, büyüten, örgütleyen Anarşizmdir ve bu isyanı tahakküm güçleri dışında herkesi kapsayacak şekilde genişletme görevi de bu hareketin sorumluluğu altındadır. Farklı kesimleri, söylemleri, kesimleri tek bir devrim karnavalında yan yana getirebilmek, çoğalabilmek; işte bu 21 yüz yıl özgürlükçü hareketi için bir mihenk taşı olacaktır.


Yalanlar ve Gerçekler Yunan Komünist Partisi; sistemin içinde seçtiği legal alanla hareketin isyancı yönünü hep törpüleye çalışacaktır ( ki Mayıs 68'de bu olmuştu). 20 yüz yılın faşizm günlerinde, direniş savaşlarında, Elas’ta, Aris’in katlinde yaşanan gerçekler tarihe geçmiştir. Bunun sonucunda önceden belirli genel grev ile liberter ayaklanma iç içe geçmemiştir. Sarı sendikacılığın etkisi ile işçi sınıfı tu kaka anarşistler, otonomlar ve radikal diğer sol içine karıştırılmamıştır. Oysa öğrenciler ve öğretmenler direkt bir parçası olarak ayaklanmaya dahil olabildiler. Burjuva medyanın metafizik ayaklanma tahlilleri sürekli 'ekonomik-sosyal sebepler ve sorunlu gençlik' ile başlarken; işçi sınıfının eyleme geçme çekimserliği ayaklanmayı salt sosyo-ekonomik açıklamalara götüren burjuva medyayı yalanlar (burada medya ile KP'nin benzer ekonomizm hayallerini kurguladıkları ilginç bir detay). Mücadele; sorunlu gençler ve yöneticiler arasında değil, tüm dünya halkı ve onları ablukaya alan devletler arasındadır.
Ayaklanma şiddet konusunda herkesten etik bir tutarlılık beklemektedir. Ayaklanmaya sempati duyan herkes şiddet eylemlerini benimsemeyebilir, ama eylem anında bunu eleştirme lüksü kimse de olamaz. Burada Atina Sürrealist Grubun tavrı takdire sayandır, şiddet eylemini benimsemeseler de şiddet eylemlerini meşru sayan ve ayaklanmanın içinde bir parçası olmaktan kaçınmayan bir bakış. Şiddeti benimsemeyen arkadaşlardan aynı etik tavrı her yerde beklemeliyiz. Devletin yurttaşlarına şiddet kullanma hakkına ses çıkarmayanlar, cinayetlere karşı öfke duyamayanlar lütfen sussunlar.

Burada şiddet karşıtı reformist söylemden çok ilk günlerin öfkesi ile ateşe verilen sıradan dükkan sahiplerinin sağcı milisler tarafından örgütlenme riski tartışılmalıdır. Bazı yaşanan örnekler bunu doğrulamıştır. Devlet terörüne karşı patlayacak bir isyanı bastırma görevi –ki aldığı tek bir can ayaklanmayı başlatmışken devlet kan dökememektedir şu an- paramiliter gruplara havale edilecektir.


Sondeyiş

‘Anlamak isteyenler anlayacaktır. Şimdi her birinizi zavallı küçük hayatlarına zincirleyen görünmez hücreleri parçalamanın zamanıdır. Bu yalnızca veya zorunlu olarak karakollara saldırmayı, bankalar ve alışveriş merkezlerini ateşe vermeyi gerektirmez. Bir kişinin koltuğunu ve kendi hayati üstüne pasif tefekkürü terk edip, kişisel olan her şeyi geride bırakarak konuşmak ve dinlemek için sokağa çıktığı an, toplumsal ilişkiler alanında nükleer bomba kuvvetinde bir bozma etkisini içerir. Bunun nedeni tam da herkesin kendi mikrokozmosuna (bu ana dek) sabitlenmesinin atomun çekim kuvvetinden kaynaklanmasıdır. (Kapitalist) dünyayı döndüren kuvvet. İkilem budur: isyancılarla ya da yalnız. Bir ikilemin aynı anda hem bu kadar mutlak hem de gerçek olabildiği, gerçekten de az görülen bir zamandayız’(Atina Ekonomi ve İşletme Okulu İşgal İnisiyatifi - 11.12.2008, Çev: Gökhan –Eylem)

Şimdi ayaklanmanın sıcaklığını yüreklerinde hissedenlerin önce düşünme ve ardından yeni bir dünya için harekete geçme vakti. Tanrılar dağından çalınan ateş, şimdi kentleri sarıyor.Bizim yüzyılımız asıl şimdi başlıyor; şimdi ve burada…

Sokak Sanatı mı, Ölümlüler Dünyasında Değişen 1 Şey Yok!

Sokakta yapılan sanat-eylem faaliyeti mekana her taşındığında pürüzler çıkması normal sanırım.

Sokakta yapılan aktivasyon 1 sergileme alanına, yani mahremiyetin kulvarına taşınırken, sokak mekana girmiyor doğal olarak. Sokak sokakta kalıyor.

İç mekan ise farklı bir formasyona dönüşüyor, yani bir çeşit sokak simülasyonuna. Biz bunu bile bile Banker Han sergisine dahildik.

Her alanın (iç ya da dış mekan) kendine göre kısıtlılıkları, engelleri vardır. Genel olarak üretim yapan her kes bunun farkındadır. İç mekanda sansür yada temsil problemleri olacağı gibi; dış mekanda da kolluk güçleri ve kendini devlet sanan sözde sivillerin baskısı ile karşı karşıyasınızdır. Mekanda genelde kamunun ve toplumun sözcülüğünü organizasyonu yapanlar üstlenir.

Bence asıl handikap, iç mekan içindeki bu tip faaliyetlere sokak kafası ile bakmaktır. Yani hem koordinatörler hem de katılımcılar tarafından da.

Biz bu gün olabilecekleri düşündüğümüzden alan paylaşımı önermiştik. Çünkü koordinasyonu yapanlardan çok çok fazla bir şekilde graffitici-sokak sanatçısı insanlar bir birlerinin işlerini kapamakta, sansürlemektedir. Bu sokakta olduğu kadar, sokağı mekana taşıma iddiasındaki sergiler içinde geçerlidir. Banker Han da bu olmuştur ve hala olmaktadır.
Burada başka işlere müdahaleyi; işleri birleştiren, geliştiren, paslaşan olumlu anlamı dışarıda bırakarak ele alıyoruz.

Belki de tartışmaya başka taraflardan bakmak gerek. Başka sergi alanlarında genelde iş yapan yada yapabilecek bir güncel sanatçının algısı, üretme kültürü, ahlaki algıları ile 16 yaşında sadece sokak boyayan graffitici 1 arkadaşın algısı aynı mıdır? Sokak sanatı- tanımına sıkıştırılmaya çalışılan geniş hareket alanı ile, writer zanaatı üzerinden gelişen grafiti ille de yan yana mı sergilenmelidir? Neden bir kapalı mekana sokakmış gibi muamelesi yapılır?
Neden bir kıç deliği görüntüsünden rahatsız olunur, herkeste yok mu? Ailem de gelip bakacak diyorsan, burası bir sergi çağırmayınız ailenizi; yırtmak yerine bir işi.
Neden ben içki ağzıma koymam gibi gereksiz cümleler sarf edilir, içen belediye düşmanı-münafık mıdır?
Ha belediye sponsor, en yapıcaz? Biz liberterler, her türlü kurum ve kuruluştan uzakta konum alırız, bu etik tavrımızdır. Fakat bir organizasyon da sadece etikle değil, para ile yapılır. Bu etkinliğe belediye olmasa bir şirket, vakıf yada büyük elçilik sponsor olabilirdi, bizce aralarından şu sponsor ok-demek bizim tavrımıza aykırıdır.

Olaya sadece grafiti/post-graffiti/street art/writer diye bakarsak olayın düşünsel, sanatsal, eylemsel yönlerini ıskalarsak; kalkıp slogan yazdı bi adam diye üstünü kapatırız. Situasyonistlerden, ülkemiz yazılama geleneğine ve oradan sokağın sanatı için yoldan çıkmış manifestolara bakmaksak üstünü örten haline düşeriz. Eğer o lirikler düz yazı değil de, bubble letters ile hem de 3 renkte yazılsaydı, büyük ihtimal silinmeyeceklerdi.
Boyamak kadar okumak, kafa patlatmakta lazım.Vs vb…

Bizce bu etkinliğin önemli tarafı yeni dostlar kazanmak, var olan dostlarımız ile eylemek-eğlenmek, uzun lafın kıssası takılmaktır. Çünkü bu tip alanlar, organizatörlerin bile aklına gelmeyecek özgürlük alanları sunar insanlara. İnsanlar üretir, içer, öpüşür, tartışır, tanışır, ,iletişir, kolektif hareketlere girişir. Bu yüzden birkaç günde olsa orada olmaktan, o terastan ufka bakmaktan keyifliyiz.

Bu gelişmeleri, sansür ve manipülasyon konusunda uzman bir basın organında tartışmak, 1 sansürü kınamak için her gün sansür yapanlarla iletişmekte düşülmelidir.
Hele hele 30 kişilik bir içuzayda birilerini tecrit etme yada linç kampanyasına dönüşme riskine girilebileceği yerde. Biraz lütfen sakin olalım.

Telaşa, heyecana gerek yok, mekanı boş verin sokak yerinde duruyor. Aslolan sokaksa ve orada yaşamaya çalıştığımız özgürlük anıysa eğer…
Bizim için grafiti toplum dışı hatta karşıtı bir harekettir. Bu yıpratıcı tartışmalar ile onu lütfen toplumsallaştırmayalım. O öyle ırak, yasak, günah kalsın sokak köşelerinde.

Sokaklar, bu yazda çok güzel gelin beraberce boyayalım-yazalım. Sevgiler
26.06.09
Bay Perşembe

24 Haziran 2009 Çarşamba

ADIEU


Ben! Ben ki kimi sihirbaz, kimi de melek gözüyle bakmıştım kendime, her türlü aktöreden sıyrılmıştım toprağa geri verildim, aramak ödeviyle ve o katı gerçeği kucaklamaya! Köylü!


Aldandım mı? Acımak benim için ölümün kız kardeşi mi yoksa?Yalanla beslendiğim için özür dileyeceğim, artık.

Bırakın beni.Ama bir dost elde mi yok! Nereye tutunmalı?

Rimbaud

19 Haziran 2009 Cuma

12 maymunda sinemada izlene sahne...


ormanda konuşuyordı, aklım benim yanıltmıyorsa. kadim ağaçlara bakıp, zamanın ve onun yarattığı izlerden konuşuyorlardı. belki de gerçeklikten, insanın insana seyrettirdiği vizyonlardan, sanrılardan ev de belki gün batımlarından... evet, evet, gün batımlarından...

kayıp vizör

onunla bir daha oynamam.
oysa ona, o kadar da anlatmıştım. leziz ceset oyununda amaç sözce ile sözceleme arasındaki mutlak aralıgı kaldırmaktır. ruhsal otomatizmin dışa vurumuyla yeşerecek rastlantı çiçeklerini, tedirginlikle dinlemişti. ama yapmadı, oyuna oyun oynadı. bilinçli, düşünülmüş, kurulmuş tepkilerini dışa vurdu.kıvrılı kagıttaki, bana ait bilinçdışı imgeleri silip, onun yazdıklarını okusak amatör bir şairin şiirsel ugraşları ortaya çıkaR. bir de tam tanımlıyamadıgı 1 'alien'e yazılmış, karma karışık mesajlar. daha önce soramadıgı soruyu bile oyuna saklamış 'kulagımı neden ısırdın?' diyerek. tamam, artık bir daha onla oynamam.
bir daha da ısırmam...

15 Haziran 2009 Pazartesi

Pislik Nakaratları

sarsılmış ruhların röntgen filmi mi,
uzak tahta iskeledeki yolcu?
peki neden vakitsiz hüzün, belirsiz öfke ben'lere?
küçük kızların cenaze ezgileri çınlıyor kulaklarımda
yarın içi boş bir teneke, sanırım vita marka donuk yağ
heceler hiç ugramıyor bizim ormana bu ara
yıkıntı düşleri şizofrenik yarılmayı güçlendiriyor
öfkeyle tekmeliyorum sancımı,
bir sonraki ayaklanmada sen bir hayalet olmayacak
bu yalnızlıksa vefa
yırt bakalım kefenini

ve bir de o gün gelince işe üzerime pislik...

14 Haziran 2009 Pazar

Hayat Yaşanacak

ya diyeceksiniz ki ( siz kimsiniz bu arada?) dün hayat düşman diyordun, şimdi yaşayalım diyorsun:)
oysa her şey mümkün her şey kutsal. hayatı obsesif bir sürece hapsetmek, acının bilincini öne almak; devrimin enerjisini-neşesini gündelik var olşumuzdan atmak ortadoğulu bir zaaf olsa gerek. dünya batsın size ve bana bir şey olmasın sevgili okurlar. yaşasın Zion kafası.

siz diyorum eksik iletişimi affedin . kelimenin Althusserci DİA'lar bağlamında ve Alice'in geçtiği ayna tarafında herkese seslenecek bir isim olmalıdır; mutlak. seslenmenin olması için, seslenilen öznelerin isimlerini bilmek gerek sayın Lacan...
ama durun, pardon burada ilişki değişik ben benim, buradayım, burası ruhumun kalesi ve sizler sevgili insan türü ile bu kanaldan iletişime geçebiliyorum. sizler beni tanıyor, özneleştiriyor hatta nesneleştirebiliyorsunuz da; ben ortadayım.
neyse, pazar bence gülme, sevişme, evde dans etme, yada sokaklarda gezme günü. bu yüzden ağır kuramlara giremeyiz. ey insanlık, lütfen kendinizi seviniz!!

ey sevgili okur, elim sende....

13 Haziran 2009 Cumartesi

hayat bize düşman....

'iç yavrum, otur sabahla.
yapabileğin şeylerle,
yapmayacağın ama yapabileceklerinle
olabileceğin kişi düşüncesi,
asla göremeyeceğin,
sadece vereceğin sözlerle'

hayat berbat yok yok bize düşman bu hayat.

olurdu olsa bahar? olmaz oysa, hayat bize düşman...
geceyle tuttuşuyoruz ıssız sabahlara; sadece... bi de bir türkü tutturuyoruz 'oldum inan ki deli'...
delirdiğimiz için utanmalımıyız hayat?
sözcükler bile çıkmıyor, her şey acı yüklü, fazla söze hacet bırakmadı artık düşman hayat...

yırttım tüm dizelerimi, dağıttım kaldırımlara,
diyetini ödedim gözyaşlarının..


ps: http://www.youtube.com/watch?v=wiqhc5eXS7U

12 Haziran 2009 Cuma

Morphosis / GRAFFİTİ- STREETART PAINTING EXHIBITION (boyama- sergi)

Adres: Banker HanBanker sokak Galata – Istanbul
Tarih: 12 Haziran CumaAçılış Partisi :18:00
12 Haziran – 13 temmuz 2009sergi
hergün 18:30 a kadar görülebilir.
STREET ARTISTS
BAY PERŞEMBE + SEBEKE
BOMBA FONDA
BONAN
CİNS
dAS METALdeniz m örnek
EMR3
FLY PROPAGANDA
gogo
hikmet vandal
ini
Kedü
KIRDöK+1
kuyara
Lakormis
Madcat
Murat başol
Nenuka
osman
PET 05
RR
RAD
Wide
YENİ ANIT

GRAFFİTİ WRİTERS
S2K CREW
IAC CREW
COPIKSTAR
MATEMAN
CYPE

11 Haziran 2009 Perşembe

Çocuk Oyunu


-büyüyünce ne olacaksın?

- ben diktatör olacağım ya sen?

- ben turta olacağım.

.......................................................................

-ilk görüşte aşka inanır mısın?

-evet.

-salaksın o zaman

.......................................................................

nerdeyim, ne yapmıstım ve ne yapmalıydım?

beni nasıl bir degişim ve hüzün bekliyordu?

oyun oynamaktan hoşlanıyor muydum?

sofi beni oldurmustu, gebertmiş, bogazlamış, becermiş

ve beni mahvetmek icin herşeyi yapmıştı.

geçmisi düsünmekten vazgeçtim

ve var oluşumun mutluluğunu yaşadım..

8 Haziran 2009 Pazartesi

Ayak-lanma

Foto: Pınar Derin
Kurgu: Perşembe
Model: Gül Ak

7 Haziran 2009 Pazar

DDR//HAYALBAZ//UNDERGROUND POETİX/SON ÇIKIŞ


20 haziranda Underground Poetix ekibi İzmir de olacak.

DDR post-endüstriyel punkı ile tekinsiz bir içuzay yaratacak, Alsancak adasının gözbebeği Hayalbaz da...

2 Haziran 2009 Salı

Sözcüklerin Ağır Prangasında Ömrüm

'esir alınmış sözcükler' demişti Mustafa Khayati... haklı, hepisi elimizden alınmış, uzaya saçılmış.
anlam denilen 5 para etmez şey- demişti ya Benjamin ama elimde sade sözcükler var sanırdım.
kahrolsun kralın adamları!
hangi sözcük içimde büyüyen karanlığı tarif edebilir ki?

1 Haziran 2009 Pazartesi

İyiler Siyah Giyer

Tevriye için...

boylu boyunca uzanan 1 atlastın önümde
bu sabah seni yeniden keşfettim Tevriye
atlıkarıncalar büyüdü yüreğimde
zaman kaçak 1 avcıydı
mahsunca gülümsüyordu haziranda güneş
seni severek büyüdüm arındım
selviler yükseliyordu ufuk çizgimde
ve göğsünde bir gelincik büyüyordu yeni hayatlara
ve çok güzeldin o yaz
doğa yeniden patlatk veriyordu hoyrat bedeninde,
sen bilmiyorsun Tevriye..

Dude...


-o bir nihilist

-çok yorucu olmalı.