9 Mayıs 2014 Cuma

Anadolu'dan gelen sanatçı

Sanat deyince ülkede İstanbul şehrinin anılması traji-komik bir şey. Taş çatlasa yanına bir 2 il kurgulanıyor. Bu oligarşik algı çatlar mı ? Bu soruya ilk gelen şerh, ama Anadoludan tüm sanat üretenler İstanbula göçüyor ya da göçmek istiyor oluyor. Peki bu insanlar ülkenin merkezine taşsalar ne olur, piyasa mı olurlar? Anadoludan İstanbula sanatını yapmaya gelenler önyargı, memnuniyetsizlik,kast sistemi, yabancı önyargısı,sukut suikasti, kinizmle karşılaşır. Zaten eşit olarak girmediğin bu ortam bir piyasa değil, oligarşidir. Bırakalım avangard atılımı gerçek anlamda pop kültürün var olmadığı ülkede piyasadan felan bahsedilemez. Tahlil yanlış olursa, çare çıkmaz. Hastalanana hastalık hiç sorulmuyor mesela hep doktor hep uzman. Bu ülkede Akademili farklı GSF'lerden çıkan sanatçıyı gözünde küçümser/öteler, sanat okulluların hepsi eğitim enstitüsünden gelenleri, sonra hepsi beraber alaylı olanları bilinçaltında ya da üstünde dışlar. Sanat hala yapılabilecek şey sanılmasın, sanat ya yaşanır yada hiçtir. Sanatı icra etmeye soyunmak onu iğfal etmektir ancak..

7 Mayıs 2014 Çarşamba

49 numaralı parçanın nidası ya da Pynchon'a geç kalmak

49 numaralı parçanın nidası-Pynchon, bir dile geç çevrilmenin sancılarıyla yayınlandı. geçte olsa İthaki yayınlarının işe el atması güzel.ama sorun Pynchon'nun imgesinin popüler kültüre neredeyse 50 senedir akmış oması. yani yazarın özgün katkısını biz çoktan okumuş olduk.başka yazarlardan başka kitaplardan. o yüzden günaydın ve geçmiş olsun.. bu durumda kitap genel okurdan çok eleştirmenleri ev edebiyat tarihçilerini çekecek. geç kalınan randevular ansiklopedisine ekle..

4 Mayıs 2014 Pazar

Bilimkurgu vs Fantazya

Fantazya bugün dünyasıyla ya da insalık tarihiyle yüzlşebilmek için sıkı bir ayna tutabilir. oysa Bilimkurgu bu insan doğası denen yazgı dışında olası başka dünyaların ajanlığını yapar. 2000li yılların başındaki kopan fantazya fırtınası yerine, blimkurgu fırtınası kopsaydı nasıl bir nesil olacaktı insan düşünmeden edemiyor..

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Ütopik sosyalizm ya da Gerçeküstücülük

Gerçeküstücülük dünya denilen kazanın en çok kaynadığı 20. yüzyılın ilk yarısında -tam 50 yıl- tüm ideolojilerin en yüksek ve sert biçimlerde yükseldiği bir dönemde yaşadı. Burjuvazinin en sert iktidarlarını(faşizm) deneyimledikleri gibi işçi sınıfının da en sert iktidarlarını deneyimlediler(stalinizm). Anarşistler, nihilistler, kominist parti, troçkistler tüm reel radikal politik hattı deneyimle geçip, Gerçeküstücülüğün döndüğü yuva ütopik sosyalizm olmuştur. Engels ve Kropotkin'in bilimsel sosyalizm/anarşizmlerinin karşısına hiç çekinmeden Fourier'in ütopyalarını koymuştur Sürrealistler. Bu gün reel politikanın tıkanıp, politika üretemediği aşikar koşullarda ütopyacı ideal geleceğin en büyük umudu ve sancısıdır. Ki bu ütopya hayal değil her zaman hayatın yanında olan canlı bir seçenektir. Ki uzun yaz boyunca siz onu sivil itaatsizlik diye bildiniz. Ütopik sosyalizmden utanmayın, utanılacak tek şey sistemin kendisidir..