24 Aralık 2016 Cumartesi
J G Ballard ve Etik Sorunsalı
J.G.Ballard 20.yüzyılın ruhunu geleceğin merceğinden okumuş bir yazar, düşünür ve de sanatçı.
Ballard modern insanın karanlık iç uzayının keşfine çıkmış; şiddet, seks, tüketim, siyaset, reklamcılık olgularını ele alırken yazarın ahlaki bir konum almaktan muaf olduğunun altını sık sık çizmişti. Onun sanat anlayışı hipotezler geliştirmek, hayali alternatifleri okur gözünde sınamaktır.
Şimdi bu bilgiyi cebe atıp, farklı bir yerden düşünmek istiyorum.
Uzun yıllar boyunca geliştiği bu teorinin pratiğini üreten Ballard, neden yaşamının son yıllarında (1996-2006) yazdığı 4 roman boyunca etik bir uyarıcı rolünü üstlenmişti?
Neden tüketim toplumunun içinde-özellikle beyaz yakalılarda- büyüyen faşizm özlemini, yabancı/göçmen düşmanlığını, gelişen teknolojiye paralel büyüyen barbar eğilimleri daha önce hiç soyunmadığı kadar yalın ve uyarıcı bir tarzda gündeme getirmişti?
Yıllarca toplumu provokate etmiş, sınır durumları gündeme almış biri 60 yaşlarının sonlarında ya da yeni binyılın hemen öncesi uyarıcı ve etik bir kahin rolünü seçmişti.
Sonuçta Çarpışma, Vahşet Sergisi gibi eserleri yaratan bir zihinden bahsederken; yaşın etkisi ile ahlaki bir tavır almayı seçtiğini düşünebilir miyiz?
Bence; Ballard hep geleceği (özellikle bu güne sızan geleceği) kafaya takmış bir düşünür olarak yeni bin yılın yaşayacağı çözülme ve çöküntünün derecesi hissetmişti.
2. Dünya Savaşını, Toplama Kampını deneyimlemiş biri olarak ufuktaki yanan geleceğin cehennemini görmüş ve yüreğinde hissettiği sarsıntıları kitaba çevirmişti.
O yeni binyılın felaketinin 20 yüzyıl bilgisi ya da modern dönem tarih, söylem, ideoloji gelenekleri ile okunamayacağını görmüştü; yan biz?
16 Aralık 2016 Cuma
Roeg imgesine dair küçük not.
Nicolas Roeg hakkı yenmiş bir auteur ve gelişkin estet; kesinlikle.
Bu günün sineması ve sanatı ona çok şey borçlu.
70'lı yılların özgür İngiliz sinema diline katkısı büyük. Non't Look Now, Walkabout, The Man Who Fell To Earth, Bad Timing...
Mekan tasarımı ve mimari ile kurduğu ilişki en az insan ruhunun karanlığı ile kurduğu ilişki kadar sağlam.
Bir de Bowie'nin gerçekte ne olduğu ve neyi canlandırabileceğini en iyi anlamış yönetmen.
İnanıyorum zamanla hakkı teslim olacaktır.
2 Aralık 2016 Cuma
bu gün ölsek?
bu gün ölsek ne olur. işini yarım bırakıp da gitti mi-olur?
zaten nerede bırakılsa, hep yarım değil midir?
toplumun şekillendirme azminden kaçıp, kültür ile sanat ile kendini var etmeye soyunmuş özne, bu varlık alanında da hemen yaftalanmaya başlandığını hissetmesi ironiktir.
bu yüzden ben, üzerime ne yapıştırılmaya çalışıldıysa onu atıp koşmaya devam ettim.. şiir,sokak, fanzin, manifesto, underground, yardırgırand, akımlar, gruplaşmalar, uzmanlaşmalar., vb, vs-s.
şimdi ölsem, buranın gözüyle biraz resim, biraz şiir, biraz teori, biraz kayıt kalır. ne olduğun ya da ne yaptığının bir anlamı ya da anlayanı yoktur zaten, onu beklemezsin.
aslında hep dalgalara karşın yürüdüğün hayattır sanat olan, onlar bilmez ama sen bilirsin.
yaşarsın..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)