27 Aralık 2010 Pazartesi
gerçekliğe karşı...
gerçeklikte dinleniş süresi ne olursa olsun, gözmüze çarpması gereken, bilimsel düşüncenin tüm verimli devinimlerinin,gerçeklikte derinlemesine bir yeniden sınıflandırmayı zorunlu kılan bunalımlar olmasıdır. ayrıca, gerçekçi düşüncenin kendi bunalımları kendisinin yarattığını da söylemeliyiz. devrimci itki başka yerden gelir: devrimci itki soyutun eğemenliğinde dünyaya gelir. çağdaş deneysel düşüncenin kaynakları matematiğin alanındadır.
Gaston Bachelard
Gaston Bachelard
26 Aralık 2010 Pazar
doğanın kitabı
"seyahatlerime devam etmemin benim suçlanmamı değil, övülmemi grektiren bir şey olduğunu düşünüyorum.bunun için doğaya sayğı duymayı tanık göstereceğim, çünkü onun yollarını öğrenmek isteyenler onun kitapları üzerind eyürümelidir. yazılanları onun harflerine bakaraz okuyabiliriz ve bir ülke onunkitabnın bir yaprağıdır. demek ki doğanın kitabındaki yapraklar çevrilmelidir"
Paracelsus
(1494-1541)
24 Aralık 2010 Cuma
Şans Şiirinin Dayanılmaz Çekiciliği
1
Guillaume Apollinaire; yaklaşık 100 yıl önce günlük gazetelerin, reklâmların parçalı havasının yeni şiirin yazılmasında oynayacağı rolün altını çiziyordu. Fırtınanın çıkması çokta uzun sürmedi, Picasso ve Braque plastik sanatlarda, Gaudi mimari de( Park Güell’ın dış cephesini oluşturan mozaiklerde) kolaj tekniğinin öncüsü oldular. Kolaj ile şansın enerjisi, keskin ve yepyeni imgesel fırtınalara yol açıyordu.
Apollinaire; 1917 yılında Tiresias’ın Memeleri adlı oyununu tarif etmek için Sürrealist kavramını kullandı ve o dönem kuşkusuz tarihe sadece Sovyet Devrimiyle değil Dada’nın yarattığı devrim ile de geçti. Dada; ilk Dünya Savaşının yarattığı çöküşe, yükselen milliyetçilik bataklığına ve burjuva toplum değerlerine karşı birleşmiş sanatsal bir devrimdi. Ve kolaj da Dada’nın şiire ve edebiyata taşıdığı en devrimci silahtır. O silah başta Sürrealistler olmak üzere, devamcısı avangart gelenekçe (Cobra, Lettristler, Sitüasyonist Enternasyonal) yetkinleştirilecektir.
Kolaj sanatı; Comte de Lautréamont’un deyişiyle ‘herkesçe yazılacak şiirin’ magmasını oluşturdu; bir şans hayaleti olarak. Yüz yıldan beri bu hayalet hala sarsıcı, güçlü; geri dönüşlü.
2
Nietzsche felsefesi genelde yanlış bir tanıma olarak nihilizm kavramı ile bağdaştırılır. Oysa Deleuze’ün okumasıyla hayatı ve neşeyi savunan Nietzsche’ye geri döneriz. Neşeye giden yol tesadüflerin, olasılıkların ve olağanüstünün bahçelerinden geçer. Bu okumayla kolajın ve onun şiirden görsel sanatlara, küresel kültürümüzün yüz yıllındaki damgasına tekrardan bakmakta fayda var.
Kolajın güleç yüzü yaşadığımız travmatik gerçekliğe neşe ile bakmaya ve onun simgesel düzlemdeki varlığına karşı alternatif evrenler yaratmaya tahrik eder. Sözcükler ve imgeler birilerinin onları içine kilitlediği formlardan kurtulmalı ve yeni özgür formların döl bereketini sağlamalıdır. Ki rastlantının gizil gücü bizi bir şiirden, imgeden yola çıkıp; yoldan geçen insana bizi âşık edebilecek bir fırtına yaratsın!
3
Ece Ayhan’ın Ortodoksluklar kitabında kullandığı ve sevgili Enis Batur’un Tahta Troya’ da yapı-çözümünü yaptığı şiir, kuşkusuz büyük bir öncü atılıma işaret eder. Ece; yapıtı için kendi şahsına münhasır dile sahip üç kitabın rastlantısal değil, delişmen bir kurgu içinde kolajını yapar. Ece’nin etikçi-politik yanı, şans sanatından öne çıkar.
Özellikle 90 yıllarda post modern kültürel ilkimin sağladığı bazı avantajlar, yeni dergiler, tartışmalar, internetin açtığı yeni imkânlarla şiirimiz köklü olarak deneysel arayışlara kapısını aralamıştır. Bu tarihten sonra kolaj, görsel ve buluntu şiirin, Türk şiirinde oldukça yoğun kullanımlarına şahit olduk. Ama 60–70 sene ötelenmiş, bir nevi sansürlenmiş bir şafağın geç doğumudur yaşanan. Ülkenin özgül şartlarıyla buluşturulup, kalıba dökülmüş toplumcu gerçekçilikten dolayı verilen kayıplar, yitirilen yıllar, beklenen hesap yoğundur.
4
Tuncay Takmaz; kendine has bir üslup geliştirmiş, naif imgeyi düş harcına karıştırmış, şimdiden usta bir ressam. Sanat uğraşı hep böyledir; formlar yetmez sözcüklere, notalara ya da hareketli görüntüye doğru firar eder imge. Takmaz da birçok uğraşın yanında şiire de yoğunlaşmaya çalışmış, kitaplar çıkarmış bir yaratıcı.
Takmaz’ın son şiir dosyası Leylek Kırmızısı, kendisine gönderilen birkaç kitabın satır satır kesilmesiyle oluşturulmuş; bir kolaj şiir kitabı. Şans sanatına yaslanarak ortaya güçlü imgeler çıkmış. Takmaz’ın dosya için uygun olabilecek, kolajlanmaya müsait imgeler taşıyan kitapları seçmemesi; malzemeyi de sürprize bırakması cüretkâr bir deneme. Ortaya çıkan sonuçlar yer yer çok sıkı bir imgeye yol almışlar; zaten şans sanatı ile oluşturulmuş bir şiirden genel geçer kalıplar dahilinde sonuç beklemek bir yanılsama olur. Denemek- deneye cüret etmektir; asıl olan (ben de kolajlayarak aktarıyorum):
makine bir kelebek yapmazsa
küçük bir kare çekeceğim
asılacak geçmişin mukozasına...
uğursuz bir köpek gibi
mektup kutuma indi
yazmak için hür olmayı öneren
ölü bir hayvan çıktı…
bense senin canavarlarına dönüşüyorum giderek
yeni bir dinin hazırlığı içindeyim
boyum üç metreye ulaştı
raks ediyor melekler
şeytanlar akşama yemek hazırlıyor…
Şiir uğraşı, yaşamın ve gerçeğin en gizli geçitlerine ulaşma çabasıdır. Bu yüzden deneysel olmayan, denemeyi göze almayan bir şiirden; bence bahsedilemez. Her şeyin piyasa koşullarına, tüketici beklentisi denen şeylere endekslendiği günümüzde, şiir ya cüretkâr olacaktır ya da yok olacaktır!
Rafet Arslan
Ekim-Kasım/ 2010
(İzmir-İstanbul)
Guillaume Apollinaire; yaklaşık 100 yıl önce günlük gazetelerin, reklâmların parçalı havasının yeni şiirin yazılmasında oynayacağı rolün altını çiziyordu. Fırtınanın çıkması çokta uzun sürmedi, Picasso ve Braque plastik sanatlarda, Gaudi mimari de( Park Güell’ın dış cephesini oluşturan mozaiklerde) kolaj tekniğinin öncüsü oldular. Kolaj ile şansın enerjisi, keskin ve yepyeni imgesel fırtınalara yol açıyordu.
Apollinaire; 1917 yılında Tiresias’ın Memeleri adlı oyununu tarif etmek için Sürrealist kavramını kullandı ve o dönem kuşkusuz tarihe sadece Sovyet Devrimiyle değil Dada’nın yarattığı devrim ile de geçti. Dada; ilk Dünya Savaşının yarattığı çöküşe, yükselen milliyetçilik bataklığına ve burjuva toplum değerlerine karşı birleşmiş sanatsal bir devrimdi. Ve kolaj da Dada’nın şiire ve edebiyata taşıdığı en devrimci silahtır. O silah başta Sürrealistler olmak üzere, devamcısı avangart gelenekçe (Cobra, Lettristler, Sitüasyonist Enternasyonal) yetkinleştirilecektir.
Kolaj sanatı; Comte de Lautréamont’un deyişiyle ‘herkesçe yazılacak şiirin’ magmasını oluşturdu; bir şans hayaleti olarak. Yüz yıldan beri bu hayalet hala sarsıcı, güçlü; geri dönüşlü.
2
Nietzsche felsefesi genelde yanlış bir tanıma olarak nihilizm kavramı ile bağdaştırılır. Oysa Deleuze’ün okumasıyla hayatı ve neşeyi savunan Nietzsche’ye geri döneriz. Neşeye giden yol tesadüflerin, olasılıkların ve olağanüstünün bahçelerinden geçer. Bu okumayla kolajın ve onun şiirden görsel sanatlara, küresel kültürümüzün yüz yıllındaki damgasına tekrardan bakmakta fayda var.
Kolajın güleç yüzü yaşadığımız travmatik gerçekliğe neşe ile bakmaya ve onun simgesel düzlemdeki varlığına karşı alternatif evrenler yaratmaya tahrik eder. Sözcükler ve imgeler birilerinin onları içine kilitlediği formlardan kurtulmalı ve yeni özgür formların döl bereketini sağlamalıdır. Ki rastlantının gizil gücü bizi bir şiirden, imgeden yola çıkıp; yoldan geçen insana bizi âşık edebilecek bir fırtına yaratsın!
3
Ece Ayhan’ın Ortodoksluklar kitabında kullandığı ve sevgili Enis Batur’un Tahta Troya’ da yapı-çözümünü yaptığı şiir, kuşkusuz büyük bir öncü atılıma işaret eder. Ece; yapıtı için kendi şahsına münhasır dile sahip üç kitabın rastlantısal değil, delişmen bir kurgu içinde kolajını yapar. Ece’nin etikçi-politik yanı, şans sanatından öne çıkar.
Özellikle 90 yıllarda post modern kültürel ilkimin sağladığı bazı avantajlar, yeni dergiler, tartışmalar, internetin açtığı yeni imkânlarla şiirimiz köklü olarak deneysel arayışlara kapısını aralamıştır. Bu tarihten sonra kolaj, görsel ve buluntu şiirin, Türk şiirinde oldukça yoğun kullanımlarına şahit olduk. Ama 60–70 sene ötelenmiş, bir nevi sansürlenmiş bir şafağın geç doğumudur yaşanan. Ülkenin özgül şartlarıyla buluşturulup, kalıba dökülmüş toplumcu gerçekçilikten dolayı verilen kayıplar, yitirilen yıllar, beklenen hesap yoğundur.
4
Tuncay Takmaz; kendine has bir üslup geliştirmiş, naif imgeyi düş harcına karıştırmış, şimdiden usta bir ressam. Sanat uğraşı hep böyledir; formlar yetmez sözcüklere, notalara ya da hareketli görüntüye doğru firar eder imge. Takmaz da birçok uğraşın yanında şiire de yoğunlaşmaya çalışmış, kitaplar çıkarmış bir yaratıcı.
Takmaz’ın son şiir dosyası Leylek Kırmızısı, kendisine gönderilen birkaç kitabın satır satır kesilmesiyle oluşturulmuş; bir kolaj şiir kitabı. Şans sanatına yaslanarak ortaya güçlü imgeler çıkmış. Takmaz’ın dosya için uygun olabilecek, kolajlanmaya müsait imgeler taşıyan kitapları seçmemesi; malzemeyi de sürprize bırakması cüretkâr bir deneme. Ortaya çıkan sonuçlar yer yer çok sıkı bir imgeye yol almışlar; zaten şans sanatı ile oluşturulmuş bir şiirden genel geçer kalıplar dahilinde sonuç beklemek bir yanılsama olur. Denemek- deneye cüret etmektir; asıl olan (ben de kolajlayarak aktarıyorum):
makine bir kelebek yapmazsa
küçük bir kare çekeceğim
asılacak geçmişin mukozasına...
uğursuz bir köpek gibi
mektup kutuma indi
yazmak için hür olmayı öneren
ölü bir hayvan çıktı…
bense senin canavarlarına dönüşüyorum giderek
yeni bir dinin hazırlığı içindeyim
boyum üç metreye ulaştı
raks ediyor melekler
şeytanlar akşama yemek hazırlıyor…
Şiir uğraşı, yaşamın ve gerçeğin en gizli geçitlerine ulaşma çabasıdır. Bu yüzden deneysel olmayan, denemeyi göze almayan bir şiirden; bence bahsedilemez. Her şeyin piyasa koşullarına, tüketici beklentisi denen şeylere endekslendiği günümüzde, şiir ya cüretkâr olacaktır ya da yok olacaktır!
Rafet Arslan
Ekim-Kasım/ 2010
(İzmir-İstanbul)
21 Aralık 2010 Salı
1 Kuşun Unutulmuş Rüyası
titrek ellerin sonbaharı guguklu saat
uzun parmakların şuuraltı yolları: anahtar!
çan seslerinden uyuyamayan çocukların
içsel gözyaşlarına karışan kuyruklu yıldızlar
tren raylarına gizlenmiş, küçük, sivri, dikenli meme ucu,
zamanı doğrudan silen bir salgı.
anılara doğru arkeolojik bir kazı,
bilinç uçurumlarında travmatik dönüşler
ve geceleri uyuyamıyor, sancı.
anlardan aşırdığım tüm sözcüklerden utanmalı mıyım?
ama sahil, usulca uzanıyor ufkumda
kulaklarım uğulduyor rüyadan kalma tam tam sesleri
ve pençeleşen erkek eller.
uzayı kaplayan görünmeyen nesnelerden sızan sıkıntı,
denizin parıltısına karışıyor…
delirmekten korkuyorum.
Bay Perşembe
30 Haziran 2010(bıkkın Moda)
13 Aralık 2010 Pazartesi
Hissin Ölümü-1
Gerçeğin kalıntı insanın bir artığa dönüştüğü bir süreçtir. Gerçekliğin kaybının ağır sonucu; deneyimin gündelik hayattan dışlanmasıdır; kuşkusuz. Şairlerin, kahinlerin, maceracıların deli ilan edildiği, konformizmin hapislerine tıkıldığı bir etik bir sefalet halidir.
Hissin ölümünün yaşandığı dünya aşkın utanılacak bir değer, şiirin gereksiz laf yığını olarak ele alındığı tüketim ve teknoloji merkezli bir dünyadır. Doğal olarak oluşan boşluğun yerine pornografi ve şiddeti ikame edecektir.
Hissin ölümüne karşı çıkılacak yol deneyimden geçecektir. Fakat yaşanacak olan, klasik modern bireyin angst halini, rasyonalizmini, ahlaki tutarsızlıklarını aşmaya çalışan bir sınır ihlali deneyimi. Toplumsal bir dönüşüm ihtimalinin sonsuz bir tatile gönderildiği bir tarihsizlik döneminde; içine kapanık, olabildiğinde değişken-geçişken-akışkan, küçük topluluklardaki dönüşümleri merkeze alma çabası. Yeni olasılıkları, heyecanları, arzuları gün ışığına çıkaracak radikal bir mikro-cosmos’lar oluşturmak için.
Klasik anarşist ya da sosyalist komünalizmlerin ötesinde yeni bir meta-politika. Eko-politikanın bir çeşit primitivizm savunusu püritenliğe dönüştüğü post-modern dünyada teknolojinin tutku dünyamızı tetikleyen, gerçeklikte yeni kapılar açan olanaklarıyla barışık olarak. Ballard daha 60’ların başında Ralph Nader’ı hedef tahtasına cesurca yerleştirip, gelişecek eko-püritenliğe karşı çıkmıştı. Survivor eğitimli devrimcilerin teknolojiye düşmanlığına dikkat!
Uygarlığı ilkelliğe dönme adına yıkma çağrıları, hissin ölümünün vahim bir oto-portresidir.
10 Aralık 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)