6 Ekim 2010 Çarşamba

funny time of year

Kara meleklerin dansı…

Tanrı’nın varlığı değilse ya sorun, karşı olunacak, ona karşı insana yanaşılacak bir Tanrı varsa karşımızda. Camus’tan çok Jung; denizlere karşı blok kayaysa. Kirli, aciz, karanlık, elleri eksik geceye bir Tanrı…
(sağır, şarkı dinleyemez; evrenin tüm türküsünü zikredemez)


Kötü meleklerin kabininde…

Sen sadece bir melakesin, şeytan ile yıkanmış. Gece ilerliyor, dj kabini yüklü ve XTC. Biliyorum-lütfen bana anlatma İskoçların kötü talihini bir tren yolu güzergâhında. Ya da Beçika’nın bir Magritte fırça darbesi ile bölünen gündüz-gecesi.
(gece heyelan kokuyor, aldırma burası Kadıköy’dür, kapalı olsa da ifşadadır her logar kapağı)


Kara meleklerin asansöründe…

Bana kanatlar vermelisin geceyi aşmak için. Sen hem ilksen hem de sonuncuysan, hem azize hem de fahişeysen. Kuş başlı bir adam gecenin örtüsünü kaldırdı ve yıkıldı tüm sofrası Dionysos’un. Ben inci kapılarında olduğumda.
(en az ben kadar, sen bir başkasıysan ve kendini gizlemeden, doğmadan önce öğrendiğin lisan ile konuşuyorsan)


Kötü melekler ile baş başa…

Ben bir çıkmaz sokak isem; ancak her gidişte, ölüşte legalleşebilirim. Şimdi her ne olursa olsun, korkmayacağım. Ruhumun tüm yükünü attım, şimdi uzakta zaman, bir video- kasetin içine sızmış. Gölgelerimiz yittiğinde sadece olabileceğimiz benliklerimizle. Şimdi hepsini unutabilirsin.
(Moda’dan Kaşe Markete uzanan bir yılan boyunca, etrafı saran dost köpek çetelerinin eşliğiyle)

Kara meleklerin aksak ritmi…

Tüm kelimeleri unuttum, bir sabah rüyadan gözümü açtığımda. Tüm evren boşluktu ve tüm anlamları sanki ben vermiştim. İnandığım, inanacağım hiçbir şey yoktu. Kendi içine kapalı bilmeceler yazdım, unuttuğum ya da hiç dinlemediğim şarkılardan. Tanrı koca bir boşluktu, bu saçma dünyayı yaratan ve bizi boğmaya çalışan.

(Moğolistan’da çok eski bir savaş, bilmediğim 1 paralel evrende devam ediyordu ve yenikti hep şarkıların elleri, solgun bir sonbahardı; yekti)



Kötü meleklerin bilmecesi…

Kehanetin basit sözcükleri, terk ettiğimiz ve unuttuğumuz görkem. Yerin altından dumanların süzüldüğü kesitte gerçeğin diliyle konuşan bir kör kadın. O zaman köprü yoktu, kadın hiç resim yapmamıştır ve ölecek dediklerinden sağ kalan, hiç olmamıştır!
(suskun bir sabah kaybolmak ve bulamamak. Tanrı’nın tüm eksik sözleri üzerime yürüyor; ansızın. Kadıköy’de sırılsıklam kalmak hiç yağmur yağmaksızın.)

Kara meleklerin önbilicisi…

Aranacak bir yarın yoktu; hüzünle oturdum rüzgârın tüm seslerini toplamış bir koltuğa. Kelimeleri bulmaya çalıştık ama zaman yetmiyordu varlığın o koca boşluğuna, kelimeleri açıklamak ne kadar boşsa, ben inanamazdım hiçbir yalana, kendimde içindir.

Ancak; hiçbir şey için varız!
(devam ediyor her şey, umarsızca ve benim hiçbir noktalama şansım yok. Show devam ediyor, eksik ve yanlış bir Tanrı’nın kuklası olmaktan nefret ediyorum)


Kötü meleklerin dansı…

Senin limanında çok küçük, ama okyanus kadar engin; bu yüzden kelimelerle anlatmak imkânsız. Bir savaş oluyor kalbim ile bedenim arasında ve ruh susuyor; uzun uzun.

Her şeyi yazdıran Tanrı değil, bir ışık. Baba’nın adı değil, dişil güç; sadece.
(eksik gece aciz bir sabah doğurdu ve biz sustuk

bay perşembe

Hiç yorum yok: