Nazi'lerin Katya köyü katlimanından 12 Eylül zulmüne, ilk insanın ateş yakma uğraşından özgürlük anıtına paralel bir insanlık döngüsü düşünebilinir mi?
Tüm devletlerin, iktidarların zulümü bir politik araç olarak, tarih boyunca sürekli kullandığını da unutmadan, insan dediğimiz şeyin karakutusunu açmaya soyunabilir miyiz?
Sistem deyip her şeyi bu yamalı bohçanın içine tıkıştırmadan, uygarlık dediğimiz şeyin vahşetiyle yüzleşmek mümkün müdür? Hümanizm, ilerleme, demokrasi gibi kavramların konformizmin kapılmadan, cehennem tek bir ruh kalmamacasına bir mücadele edebilmek için.
Geçmiş önümüzde bir zulüm ve yıkıntı arkeolojisi olarak dikelirken 21. yüzyıl yeni kavramlar bulmak, yeni bir billinç geliştirmek, geçmiş ile hesaplaşmak zorundadır. Karanlık tarihinden koparıp "yeni bir insanı" yaratabilmek, yeni bir evrimi tetiklemek, bilişsel bir devrime kıvılcımlar çakmak, saflığa ve ruhsal var oluşlara dönebilmek... Tek bir kuştan ya da ağaçtan üstün olmadığımızı, aslında onlara da ait bir gezegenin konuğu da olduğumuzu da unutmadan.
Sürrealist Devrim dergisi 'yeni bir insan hakları beyannamesine ihtiyaç var" şiarıyla yola çıkmıştı. Şimdi bu ödev 21. yüzyıl insanının omuzlarındadır, yeniden çocukluğa, deliliğe, şiir ve aşka dönebilmemiz; sonsuzluk ile bütünleşebilmemiz için.
Rafet Arslan
Ocak 2011/İstanbul
ps: ateşin düştüğü yer- sergisinin açılışı 9 Mart'ta Depo da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder