16 Mart 2011 Çarşamba

Röntgencinin Cesedi Kıpırdıyor!

Aslında sanat hep dikizci ola gelmiştir; Baudelaire’in flaneur kavramından yola çıkarsak, sanatçı büyük şehrin lagunlarında gezen ve şehrin simge ormanlarında röntgencilik yapan bir nevi imge avcısıdır. Ama avangard’ın röntgenci gözü basit bir izleyici değildir, dikizlediğini sanata dönüştüren, sorular soran, total bir dönüşümü, değişimi kışkırtan mahiyettedir.

Geç kapitalizm; avangard’a ait kavram ve değerleri alıp, kendi tüketim ideolojisine, sergilediği gösteriye çevirmede ustalaşmıştır. Flaneur’ün röntgenci gözündeki enerjiyi kendine mal eden gösteri, kitlelerin bilinçaltına seslenen reklâmlar ve kültür endüstrisi vasıtasıyla röntgenciliği kitleleştirmiştir. Özellikle son 30 yılda bu röntgenci haz kelimenin Lacancı anlamıyla bir artı-keyfe dönüştürülmüş, Körfez Savaşları, Balkanlardaki milliyetçi savaşların medyadaki sunumuyla pornografi toplumu aşamasından, snuff film toplumu modeline geçmiştir. Artık herkes röntgenci, çocuklar bile ellerindeki dijital kameralarla röntgenci rolünü oynayarak büyümeye alışmışlardır. Koyu ahlaki değerleri kuşanmış gözüken toplum, gün ışığına yansımayan gündeliğin hayatın bodrumlarında röntgenci gözün sefil bir simülasyonunu kitlesel olarak yeniden-yeniden üretmiş, artık yabancılaşma gibi kavramlar bile yaşanan sefaleti dile getirmekte yetersiz kalmıştır.

Baudelaire’in, Benjamin’in, Gerçeküstücü devrimcilerin yadırgatıcı, şok edici, gündeliğe müdahaleci röntgenci gözünden, gösteri sapıklığının gözüne düşüşte, kaybedilen ise tin’dir. 21. yüz yılın sanat eylemcilerine –daha doğrusu- eylem sanatçılarına düşen ödev, esir alınmış tüm imgeleri-eylemleri sistemin elinden geri almak, baştan çıkarmanın devrimci enerjisinin hayaletlerini geri çağırmaktır.

bay persembe

ps: bu metin Yeni Harman dergisi Mart sayısında yayınlanmıştır.

1 yorum:

adımiziart dedi ki...

merak devrimcidir:)