26 Haziran 2011 Pazar
Zühtü Bayar için...
Türkiye Bilimkurgusunun emektarlarından Zühtü Bayar'ı bu Mart ayında sessiz sedasız, ebedi istirahine yollamışız.Bizde hep küçümsenen bir sanata çok emeği olmuş bir yazardı, huzur içinde yatsın...
18 Haziran 2011 Cumartesi
Bay Perşembe-Destruction 2011 project
Proje adı: Son Hüküm
İçerik:
Birbirine bağlı 3 kolaj serinden oluşmuş, konsept çalışma
Seri 1: soğuk savaşın patalojik yansımaları (4 parça kolaj)
“Lazarus Başkaldırıyor, Anamorphosis, Demirgue ile Yüzleşme, Korkunun Penceresi”
Seri 2: 3. Dünya Savaşı Direniş Sirki (parça kolaj)
“3. Dünya Savaşının Kısa Tarihi”
Seri 3: kozmik savaşın görünmez detayları ( 6 parça kolaj)
“Musa Paralel Evrende, Pleroma’da Sonsuz Bahar, 5. Güneşin İşareti, Sonsuz Gül, İtaat Ağacı, Kastrasyon”
Kavram:
Var olan bu köhne dünyayı yıkmak için, devletlerin, dinlerin, orduların, şirketlerin değil, direniş sirkinin yürüttüğü bir 3. Dünya Savaşı düşlüyorum.
Akla karşı tekinsiz,
Ortodoksiye karşı heterodoksi,
İdeolojiye karşı idrak,
Yerleşikliğe karşı göçebelik,
Bürokrasiye karşı otonomi,
Ahlaka karşı etik,
Gerçekliğe karşı düş,
Karamsarlığa karşı neşe,
Doğmalara karşı Gnosis,
Ölüme karşı yaşam
ile silahlanmış mutant bir direniş sirki.
“En el hak” diyen sufilerin, simyacıların, delilerin, çocukların, liberterlerin ve her türden canlının açık karnaval hali.
Yıkım’ın ardından çakacak şafağı, yeni dünyaları müjdelemek için!
Hamiş:
“Sayılmayız parmak ile
Tükenmeyiz kırmak ile
Başkasından sormak ile
Kimse bilmez ahvalimiz”
Muhyiddin Abdal
*
Last Judgement
The study comprises 3 series of collages.
Serial 1: pathological reflections of cold war
“Lazarus is rising against, Confrontation with Anamorphosis, Face of Demirgue, The window of the fear”
Serial 2: Third World War Resistance Circus
“Brief History of Third World War”
Serial 3: Invisible details of cosmic war
“Moses is in Parallel Universe, the Eternal Spring in Pleroma, The Sign of the Fifth Sun, the Eternal Rose, the Tree of Obeidance, Castration”
Concept:
To destruct this existing old world, I imagine a Third World War that are conducted by Resistance Circus, not by governments, religions, armies, companies.
A mutant resistance circus armed with
uncanny against the wisdom
heterodoxy against the ortodoxy
intellect against the ideology
nomadism against the sedentation
autonomy against the bureaucracy
ethics against the morality
dream against the reality
cheer against the pessimism
Gnosis against dogmas.
Open carnival of Sufis who say “I am (a piece of) God”, alchemists, insanes, kids, libertarians and all kinds of creatures.
To herald new worlds, the down that will come after the Destruction
Footnote:
“We are not counted with fingers
We don’t die out by breaking
Noone knows our circumstances
By asking the other”
Muhyiddin Abdal
17 Haziran 2011 Cuma
Bay Perşembe-Etilen Sosyete mülakatı...
bay perşembe kimdir?
İzmir’de doğmuş bir göçebedir ve kendince bir yazı-düşleme makinesidir. Kurgusal dünyada çok güçlü, pratik hayatta dalgın ve şaşkındır genelde. Eylül’ü özlemekte, sık sık kendini Rafet Arslan olarak düşlemekte ve yalansız yaşamak istemektedir.
neden?
Çünkü yapçak bir şey yok, çünkü kafa hiç durmuyor, başka türlü olmuyor; busun ve bunu yapıyorsun. Sözcüklerle kavgam şiire, kolaja, öyküye, resme, nesneye, sese kaydı ve dönüşü olmayan bir kara-maddeye yazgılı. En azından kendi ile kavgalı bir barışıklık ve sonsuzlukla 1 olma özlemi.
düşlerlerde ne var?
Düşten çok kabus var bende genel , brutal, ağar..
ne yapmalı?
Maya takvimindeki 5. Güneşin işaretlerini takip etmeli, yeni kıvılcım haritaları yapmalı. İsyanı sevmeli ve ona alışmalıyız. Protestoculuk hepimizi küflendirdi.
ilham verenler?
5 “B” saplantısı var bende: Benjamin, Breton, Ballard,Baudrillard, Blanquie
ne okuyalım?
Açıklayıcı bilgiler el kitabı (Cortazar), Kara Bahar(Zürn), Siyah hatıralar denizi(Açar), Yakın geleceğin mitosları(Ballard), Buz(Kavan), Kızıl Ot (Vian) ve her daim Maldoror Şarkıları.
ne dinleyelim?
Döngüsel şeyler dinleniyor bende. King Crimson, Portishead, Amon Tobin, Patti Smith gibi gibi..
ne izleyelim?
Fernando Arrabal’dan ne bulunuyorsa.
bize ne sorarsın?
Sosyeteye ne zaman girebileceğim?
ya dışındasındadır sosyetenin / ya da içinde yer alacaksın / kendin içindeyken / kafan dışındaysa …
bu soruyu kendin sorup, kendin cevaplar mısın?
Başka bir hayatı geri alacağız-derken, nedir o başka hayat?
Bilmiyorum, hiç bilmediğim bir hayat.
İzmir’de doğmuş bir göçebedir ve kendince bir yazı-düşleme makinesidir. Kurgusal dünyada çok güçlü, pratik hayatta dalgın ve şaşkındır genelde. Eylül’ü özlemekte, sık sık kendini Rafet Arslan olarak düşlemekte ve yalansız yaşamak istemektedir.
neden?
Çünkü yapçak bir şey yok, çünkü kafa hiç durmuyor, başka türlü olmuyor; busun ve bunu yapıyorsun. Sözcüklerle kavgam şiire, kolaja, öyküye, resme, nesneye, sese kaydı ve dönüşü olmayan bir kara-maddeye yazgılı. En azından kendi ile kavgalı bir barışıklık ve sonsuzlukla 1 olma özlemi.
düşlerlerde ne var?
Düşten çok kabus var bende genel , brutal, ağar..
ne yapmalı?
Maya takvimindeki 5. Güneşin işaretlerini takip etmeli, yeni kıvılcım haritaları yapmalı. İsyanı sevmeli ve ona alışmalıyız. Protestoculuk hepimizi küflendirdi.
ilham verenler?
5 “B” saplantısı var bende: Benjamin, Breton, Ballard,Baudrillard, Blanquie
ne okuyalım?
Açıklayıcı bilgiler el kitabı (Cortazar), Kara Bahar(Zürn), Siyah hatıralar denizi(Açar), Yakın geleceğin mitosları(Ballard), Buz(Kavan), Kızıl Ot (Vian) ve her daim Maldoror Şarkıları.
ne dinleyelim?
Döngüsel şeyler dinleniyor bende. King Crimson, Portishead, Amon Tobin, Patti Smith gibi gibi..
ne izleyelim?
Fernando Arrabal’dan ne bulunuyorsa.
bize ne sorarsın?
Sosyeteye ne zaman girebileceğim?
Başka bir hayatı geri alacağız-derken, nedir o başka hayat?
Bilmiyorum, hiç bilmediğim bir hayat.
7 Haziran 2011 Salı
6 Haziran 2011 Pazartesi
Bay Perşembe: Kişisel Toplantı Notlarım
A
Bazı kitaplar vardır, onlar hiçbir zaman sadece bir kitap değillerdir. O kitapların sayfaları, başka bir zamanın kodlarını, selülozun ve matbaa mürekkebinin içinde saklarlar. Özel’dirler…
On’lar yazarları kadar okurunun da, ilk gençliğinden vardığı menzile okuduğu kitapları, içtiği votkaları, öptüğü-öpmediği ve öpmemeyi seçtiği kadınların hafıza kaydını tutarlar. Tıpkı, Kaan Çaydamlı’nın K.T.N. yapıtı gibi. Çünkü bu notlar “hüzün dediğimiz ağızda buruk bir tat bırakan o garip duygunun ta kendisidir.”
K
K.T.N; editörü Ş.E.’nin giriş metninde belirttiği gibi tefrika usulü, düzensiz parçalar halinde yayınlanmış bir yapıttır. Çarpışık tanışıklıkların, yağmurun, kedilerin, Karga’daki şömine ateşinin, lodosun ve Moda Çay Bahçesinde adisyon olarak tutulan çay tabaklarının hüznünü içinde taşıyan; yaşan kalıntıları/kazıntılarıdır. Kayıtsız bir ilgi ile hayatı yaşayan(ve gözleyen), başarmanın ‘o tuhaf’ şaşkınlığını, kaybetmenin bilinci ile kuşanan, buruk ve minör fragmanlar olarak.
“gözlerindeyse yaşlı bir ruhun aydınlığı vardı.” Her şey kaosa teslim, hüzün bile…
T
K.T.N; bizlere uzun hikâyeler anlatmaz, sadece anımsatmak ile yetinir. Çünkü öyle yaşanmış ve tercih edilmiştir. Bir iç ses, sessiz bir düşünme eylemi olarak, an’ın anımsattıklarına değinir ve geçer.
Eğer yolculuk kişiselse, kendine aksine dönmek, kendi hikâyesini yazmak okura ve onun yaşadığı an’ın sonsuzluk içindeki yerine kalmıştır. “Terbiye edilmiş bir nehir akmaktaydı… Neyse yürüdüm.”
N
“Bazen üşür insan.”
Doksanlı yıllarda 20’li yaşlarını yaşamış ama dibine kadar yaşamışlar bilirler; 6:45 kitaplarının ve K.T.N’nın taşıdığı gizli anlamları. Çaydamlı’nın yeri ayrıdır, çünkü o benim kişisel tarihimde kavşak noktası olmuş üç kitabın da yayıncısıdır; girişlerindeki K.T.N’ler ile birlikte.
1
“Her şey ters görünüyordu mavi bile.”
Annemi kaybetmiştim, hemen üstüne yeni bir yaşam, hoş geldin Eylül. İçimdeki kaosun tam da patlama anlarında, Konak’taki Kabile Kitapevinden almıştım; Albemuth Özgür Radyo romanını…
O gece soluksuz bitirdim, içimde büyüyen ve ne olduğunu bilmediğim bir doğumun ebesiydi; sadece.
O gece Albemuth Özgür Basın adlı mecmuaya soyunma kararı aldım. Her şeyin sadece kendisiyle var olduğu ve yok olduğu yerde.
2
Apar topar askere götürülmüşlerdi, ne olduğunu ben bile anlayamamıştım. Kanırta kanırta geçti 15 ay. Bir tek, askeri gazinoda Cocteau’nun Beyaz Kitap’ını okurken, üzerime dikilen tuhaf bakışlar kaldı üzerimde. Gerisi militarizm ve her askere alınanın bildiği gibi hiçbir üniformaya küfür yapışmaz.
Sonrası… Kamuflajdan yeni kurtulduğum günlerdi, içimde bir şeyler ölüyordu, zihnim yarılıyor, başkalaşıyordu her gün/gece. Alsancak Adası, çılgınlıkların sarhoşluklara karışması ve mutant doğum sancıları. Her şey haftanın 4. gününe mi kilitliydi, yoksa sadece beynimdeki bir hastalıktan mı ibaretti; hala bilmiyorum. Tek anımsadığım, sürekli elimin altındaki Cortazar’ın Açıklayıcı Bilgiler El Kitabı ve onun hayati, tam da beş yerinde geçen Perşembe günüydü.
Sonrası; yağmurlu bir Perşembe gecesi Dantel Sokak’ta bir kadını boğmaya yeltendim(olmadı), üstüne bir öykü yazdım ve artık Perşembe delisine çıkmıştı çıplak adım.
Uzamayacak ve uzamaması gereken hikayeler adına.
3
O; Mayıs günü masadaki kitabımın yanına, bir kalem koydu K.
Moda Çay Bahçesinde 5 kişiydik, sadece anın tanığı…
Ç
Yıllar geçti, sanırım yaşlandık biraz. Her şey değişti mi, yoksa her şey aynı mı; bilmiyorum. İçimdeki sancıya takılıp kaldığım her an “bazen” diyorum.
“İnsan sadece en derin acısının yankısı olan birini sevebilir.”
Z
Sanırım, bir yayınevi ile büyümek sözü, tam da burada abartıya ya da süsüne kaçmaz; her 6:45 okurunun bildiği gibi. Gerisi K.T.N, gece ve mavi...
“Olsun, Rock’n Roll iyidir, her zaman.”
24 Mayıs 2011
(Moda Çay Bahçesi)
Bazı kitaplar vardır, onlar hiçbir zaman sadece bir kitap değillerdir. O kitapların sayfaları, başka bir zamanın kodlarını, selülozun ve matbaa mürekkebinin içinde saklarlar. Özel’dirler…
On’lar yazarları kadar okurunun da, ilk gençliğinden vardığı menzile okuduğu kitapları, içtiği votkaları, öptüğü-öpmediği ve öpmemeyi seçtiği kadınların hafıza kaydını tutarlar. Tıpkı, Kaan Çaydamlı’nın K.T.N. yapıtı gibi. Çünkü bu notlar “hüzün dediğimiz ağızda buruk bir tat bırakan o garip duygunun ta kendisidir.”
K
K.T.N; editörü Ş.E.’nin giriş metninde belirttiği gibi tefrika usulü, düzensiz parçalar halinde yayınlanmış bir yapıttır. Çarpışık tanışıklıkların, yağmurun, kedilerin, Karga’daki şömine ateşinin, lodosun ve Moda Çay Bahçesinde adisyon olarak tutulan çay tabaklarının hüznünü içinde taşıyan; yaşan kalıntıları/kazıntılarıdır. Kayıtsız bir ilgi ile hayatı yaşayan(ve gözleyen), başarmanın ‘o tuhaf’ şaşkınlığını, kaybetmenin bilinci ile kuşanan, buruk ve minör fragmanlar olarak.
“gözlerindeyse yaşlı bir ruhun aydınlığı vardı.” Her şey kaosa teslim, hüzün bile…
T
K.T.N; bizlere uzun hikâyeler anlatmaz, sadece anımsatmak ile yetinir. Çünkü öyle yaşanmış ve tercih edilmiştir. Bir iç ses, sessiz bir düşünme eylemi olarak, an’ın anımsattıklarına değinir ve geçer.
Eğer yolculuk kişiselse, kendine aksine dönmek, kendi hikâyesini yazmak okura ve onun yaşadığı an’ın sonsuzluk içindeki yerine kalmıştır. “Terbiye edilmiş bir nehir akmaktaydı… Neyse yürüdüm.”
N
“Bazen üşür insan.”
Doksanlı yıllarda 20’li yaşlarını yaşamış ama dibine kadar yaşamışlar bilirler; 6:45 kitaplarının ve K.T.N’nın taşıdığı gizli anlamları. Çaydamlı’nın yeri ayrıdır, çünkü o benim kişisel tarihimde kavşak noktası olmuş üç kitabın da yayıncısıdır; girişlerindeki K.T.N’ler ile birlikte.
1
“Her şey ters görünüyordu mavi bile.”
Annemi kaybetmiştim, hemen üstüne yeni bir yaşam, hoş geldin Eylül. İçimdeki kaosun tam da patlama anlarında, Konak’taki Kabile Kitapevinden almıştım; Albemuth Özgür Radyo romanını…
O gece soluksuz bitirdim, içimde büyüyen ve ne olduğunu bilmediğim bir doğumun ebesiydi; sadece.
O gece Albemuth Özgür Basın adlı mecmuaya soyunma kararı aldım. Her şeyin sadece kendisiyle var olduğu ve yok olduğu yerde.
2
Apar topar askere götürülmüşlerdi, ne olduğunu ben bile anlayamamıştım. Kanırta kanırta geçti 15 ay. Bir tek, askeri gazinoda Cocteau’nun Beyaz Kitap’ını okurken, üzerime dikilen tuhaf bakışlar kaldı üzerimde. Gerisi militarizm ve her askere alınanın bildiği gibi hiçbir üniformaya küfür yapışmaz.
Sonrası… Kamuflajdan yeni kurtulduğum günlerdi, içimde bir şeyler ölüyordu, zihnim yarılıyor, başkalaşıyordu her gün/gece. Alsancak Adası, çılgınlıkların sarhoşluklara karışması ve mutant doğum sancıları. Her şey haftanın 4. gününe mi kilitliydi, yoksa sadece beynimdeki bir hastalıktan mı ibaretti; hala bilmiyorum. Tek anımsadığım, sürekli elimin altındaki Cortazar’ın Açıklayıcı Bilgiler El Kitabı ve onun hayati, tam da beş yerinde geçen Perşembe günüydü.
Sonrası; yağmurlu bir Perşembe gecesi Dantel Sokak’ta bir kadını boğmaya yeltendim(olmadı), üstüne bir öykü yazdım ve artık Perşembe delisine çıkmıştı çıplak adım.
Uzamayacak ve uzamaması gereken hikayeler adına.
3
O; Mayıs günü masadaki kitabımın yanına, bir kalem koydu K.
Moda Çay Bahçesinde 5 kişiydik, sadece anın tanığı…
Ç
Yıllar geçti, sanırım yaşlandık biraz. Her şey değişti mi, yoksa her şey aynı mı; bilmiyorum. İçimdeki sancıya takılıp kaldığım her an “bazen” diyorum.
“İnsan sadece en derin acısının yankısı olan birini sevebilir.”
Z
Sanırım, bir yayınevi ile büyümek sözü, tam da burada abartıya ya da süsüne kaçmaz; her 6:45 okurunun bildiği gibi. Gerisi K.T.N, gece ve mavi...
“Olsun, Rock’n Roll iyidir, her zaman.”
24 Mayıs 2011
(Moda Çay Bahçesi)
4 Haziran 2011 Cumartesi
devrim bu: sürreal diil fantastik gerçekçi şiir, Emine hanım!
dünyaya şişenin dibinden bakanlar var
ama devrim cam çerçeve kırmak diil
ucube yerine anıt kaşar
o kadın, kadın mı kzı mı
aksırıncaya tıkşırıncaya kadar
balçıklardan değil dağları delmekten bahsediyorum
durmak yok durmak yok
yola devam!
ama devrim cam çerçeve kırmak diil
ucube yerine anıt kaşar
o kadın, kadın mı kzı mı
aksırıncaya tıkşırıncaya kadar
balçıklardan değil dağları delmekten bahsediyorum
durmak yok durmak yok
yola devam!
3 Haziran 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)