6 Haziran 2011 Pazartesi

Bay Perşembe: Kişisel Toplantı Notlarım

A
Bazı kitaplar vardır, onlar hiçbir zaman sadece bir kitap değillerdir. O kitapların sayfaları, başka bir zamanın kodlarını, selülozun ve matbaa mürekkebinin içinde saklarlar. Özel’dirler…

On’lar yazarları kadar okurunun da, ilk gençliğinden vardığı menzile okuduğu kitapları, içtiği votkaları, öptüğü-öpmediği ve öpmemeyi seçtiği kadınların hafıza kaydını tutarlar. Tıpkı, Kaan Çaydamlı’nın K.T.N. yapıtı gibi. Çünkü bu notlar “hüzün dediğimiz ağızda buruk bir tat bırakan o garip duygunun ta kendisidir.”

K
K.T.N; editörü Ş.E.’nin giriş metninde belirttiği gibi tefrika usulü, düzensiz parçalar halinde yayınlanmış bir yapıttır. Çarpışık tanışıklıkların, yağmurun, kedilerin, Karga’daki şömine ateşinin, lodosun ve Moda Çay Bahçesinde adisyon olarak tutulan çay tabaklarının hüznünü içinde taşıyan; yaşan kalıntıları/kazıntılarıdır. Kayıtsız bir ilgi ile hayatı yaşayan(ve gözleyen), başarmanın ‘o tuhaf’ şaşkınlığını, kaybetmenin bilinci ile kuşanan, buruk ve minör fragmanlar olarak.

“gözlerindeyse yaşlı bir ruhun aydınlığı vardı.” Her şey kaosa teslim, hüzün bile…

T
K.T.N; bizlere uzun hikâyeler anlatmaz, sadece anımsatmak ile yetinir. Çünkü öyle yaşanmış ve tercih edilmiştir. Bir iç ses, sessiz bir düşünme eylemi olarak, an’ın anımsattıklarına değinir ve geçer.
Eğer yolculuk kişiselse, kendine aksine dönmek, kendi hikâyesini yazmak okura ve onun yaşadığı an’ın sonsuzluk içindeki yerine kalmıştır. “Terbiye edilmiş bir nehir akmaktaydı… Neyse yürüdüm.”

N
“Bazen üşür insan.”
Doksanlı yıllarda 20’li yaşlarını yaşamış ama dibine kadar yaşamışlar bilirler; 6:45 kitaplarının ve K.T.N’nın taşıdığı gizli anlamları. Çaydamlı’nın yeri ayrıdır, çünkü o benim kişisel tarihimde kavşak noktası olmuş üç kitabın da yayıncısıdır; girişlerindeki K.T.N’ler ile birlikte.

1
“Her şey ters görünüyordu mavi bile.”
Annemi kaybetmiştim, hemen üstüne yeni bir yaşam, hoş geldin Eylül. İçimdeki kaosun tam da patlama anlarında, Konak’taki Kabile Kitapevinden almıştım; Albemuth Özgür Radyo romanını…
O gece soluksuz bitirdim, içimde büyüyen ve ne olduğunu bilmediğim bir doğumun ebesiydi; sadece.
O gece Albemuth Özgür Basın adlı mecmuaya soyunma kararı aldım. Her şeyin sadece kendisiyle var olduğu ve yok olduğu yerde.
2
Apar topar askere götürülmüşlerdi, ne olduğunu ben bile anlayamamıştım. Kanırta kanırta geçti 15 ay. Bir tek, askeri gazinoda Cocteau’nun Beyaz Kitap’ını okurken, üzerime dikilen tuhaf bakışlar kaldı üzerimde. Gerisi militarizm ve her askere alınanın bildiği gibi hiçbir üniformaya küfür yapışmaz.

Sonrası… Kamuflajdan yeni kurtulduğum günlerdi, içimde bir şeyler ölüyordu, zihnim yarılıyor, başkalaşıyordu her gün/gece. Alsancak Adası, çılgınlıkların sarhoşluklara karışması ve mutant doğum sancıları. Her şey haftanın 4. gününe mi kilitliydi, yoksa sadece beynimdeki bir hastalıktan mı ibaretti; hala bilmiyorum. Tek anımsadığım, sürekli elimin altındaki Cortazar’ın Açıklayıcı Bilgiler El Kitabı ve onun hayati, tam da beş yerinde geçen Perşembe günüydü.

Sonrası; yağmurlu bir Perşembe gecesi Dantel Sokak’ta bir kadını boğmaya yeltendim(olmadı), üstüne bir öykü yazdım ve artık Perşembe delisine çıkmıştı çıplak adım.
Uzamayacak ve uzamaması gereken hikayeler adına.
3
O; Mayıs günü masadaki kitabımın yanına, bir kalem koydu K.
Moda Çay Bahçesinde 5 kişiydik, sadece anın tanığı…

Ç
Yıllar geçti, sanırım yaşlandık biraz. Her şey değişti mi, yoksa her şey aynı mı; bilmiyorum. İçimdeki sancıya takılıp kaldığım her an “bazen” diyorum.
“İnsan sadece en derin acısının yankısı olan birini sevebilir.”

Z
Sanırım, bir yayınevi ile büyümek sözü, tam da burada abartıya ya da süsüne kaçmaz; her 6:45 okurunun bildiği gibi. Gerisi K.T.N, gece ve mavi...
“Olsun, Rock’n Roll iyidir, her zaman.”

24 Mayıs 2011
(Moda Çay Bahçesi)

Hiç yorum yok: