31 Mayıs 2009 Pazar
yanağıma inen balık
yanağıma 1 balık indi bu sabah, saat 09:00
kadıköye yeni inmişim, üstümde gecenin sarhoş mağmurluğu, naif ve salakça düşüncelerle usulca yürürken !pat' diye yanağıma çakıldı 1 hamsi. sonrada oradan ceketime...
oha-dedim; ne oluyoruz, sürrealistiz diye mına koyim tüm paranormal vakkalar başımıza inecek?
ben bunlarla debelenirken hamsiyi kafama düşüren sarhoş martı bir pik yapıp onu kaptı. bense kaçan balık karşısında, yanağı ve ceketi kokmuş bi alık olarak kaldım.
ey dedim karıncaya can veren yüce kozmosun manyetik alanları, ne komiksiniz leyn...
26 Mayıs 2009 Salı
Başarma Şansımız...
22 Mayıs 2009 Cuma
Bay Perşembe Doğu Almanya dan Bildiriyor...
21 Mayıs Gitar-Beatles Bar DDR Konseri
Biz bize DDR konserleri 5 mi 6 mı diye matrak açılıyor gece. Ama post-endüstriyel kapitalizmin en Dick Laurentçi karabasan tınılarıyla başlıyor konser: Alan Araştırması… Şarkının sonlarına doğru gitarlar çıldırıyor, vücuduma hakim olamıyorum. Arkada perde de dönen 1 işçi mitingi-direnişi belgeseli. Kesintisiz Meinhof’a bağlıyor DDR ve şarkının en yükseldiği anda fonda Yol-İş İzmir 3 Nolu Şubesi pankartı gözüküyor. Dişlerimi sıkıyorum, aklıma Ulrike’nin gözleri düşüyor; kifayetsiz…
Alkışlar arasında Cihan ‘Büyükanıt’ın 1 sözüne atfen’ diyerek başlatıyor şarkıyı : tankları bekliyoruz… Sahnenin önündeki kabinde Doğu Almanya bayrağı.
Ardından Can’ın Kapital’in meşhur metafetişizmi pasajlarına gönderme lirikleriyle bezenmiş şarkı sözleri geliyor.
Gece ilerlerken kalabalık artıyor, biz bize halden uzaklaşıyoruz. Ama izleyici çok canlı değil, sanırım Kadıköy’ün 3 delisi, ben, Ş.E ve Oya (ki dostlar arasında sadece onun nickname’i yokturJ) yerimizde pek duramıyoruz. Yükselen enerji ile Sputnik ile beraber ilerliyor ve o ilk çocukluk düşlerime geri dönüyorum. Ve yeniden kozmonot olmak istiyorum, kozmos ile beraber Yuri Gagarin amcaya bir selam yolluyorum.
Sonra, sonra cızırdayan melodiler ile Kötülüğe Tapanlar giriyor ve büyüyor tekinsizlik. Karanlık tarafa kısa bir koşu ve şarkı birden bire bitiveriyor. Kayıtsızlık… ölüm… delilik… Laura Palmer’ın bedeninden fışkıran karanlıkta boy veriyor (bence) DDR’nin en ‘sıkı’ şarkısı İkiz Tepeler. Kötülük, kötülük, kötülükkk…
Gecenin ritmi burada Taxim Gitar-Beatles da aksak. Gitarların kopuk doğaçlamaya enstrümantal Mukavemet ve de org da Bora’nın coştuğu Yönet. Kes, parçala yönet, öldür yönet…
msn’ye giren, porno indiren bir Kraftwerk coverı ve ardından Frankeinstein…
Gece doğaçlamaya dönüyor tamamen bir yerden sonra, çocuklar yaklaşık 1 saat süren bir performans yapıyorlar. Kapıyorlar, kaptırıyorlar, yanıyorlar, yakıyorlar. Bir ara deniz ve Bora bize mikrofon sizin diyorlar önce Ş.E ardından ben birer kısa spontene lirik okuyoruz. Doğaçlama farklı mutasyonlar ile büyüyor, canlanıyor ve çocuklar ancak 6. seferde sonlandırabiliyorlar eylemi…
Çocuklar bizim çocuklar, iyi çocuklar, zımba gibi çalıyor, yıkıyor çocuklar. Aklıma Atina geliyor Alexie’nin sıcak günleri. Güzel şehirler ne de güzel yanıyorlardı.
Aslında şehirlerin şahlarındandır, güzel İzmir. Bu yüzden terk ederken Taksimi, gece tutuşmalı DDR ile diyorum tutkulu bir Alsancak adası akşamı… Hatta sarhoş martılı bir Haziran akşamı…
http://www.dogualmanya.net/
Biz bize DDR konserleri 5 mi 6 mı diye matrak açılıyor gece. Ama post-endüstriyel kapitalizmin en Dick Laurentçi karabasan tınılarıyla başlıyor konser: Alan Araştırması… Şarkının sonlarına doğru gitarlar çıldırıyor, vücuduma hakim olamıyorum. Arkada perde de dönen 1 işçi mitingi-direnişi belgeseli. Kesintisiz Meinhof’a bağlıyor DDR ve şarkının en yükseldiği anda fonda Yol-İş İzmir 3 Nolu Şubesi pankartı gözüküyor. Dişlerimi sıkıyorum, aklıma Ulrike’nin gözleri düşüyor; kifayetsiz…
Alkışlar arasında Cihan ‘Büyükanıt’ın 1 sözüne atfen’ diyerek başlatıyor şarkıyı : tankları bekliyoruz… Sahnenin önündeki kabinde Doğu Almanya bayrağı.
Ardından Can’ın Kapital’in meşhur metafetişizmi pasajlarına gönderme lirikleriyle bezenmiş şarkı sözleri geliyor.
Gece ilerlerken kalabalık artıyor, biz bize halden uzaklaşıyoruz. Ama izleyici çok canlı değil, sanırım Kadıköy’ün 3 delisi, ben, Ş.E ve Oya (ki dostlar arasında sadece onun nickname’i yokturJ) yerimizde pek duramıyoruz. Yükselen enerji ile Sputnik ile beraber ilerliyor ve o ilk çocukluk düşlerime geri dönüyorum. Ve yeniden kozmonot olmak istiyorum, kozmos ile beraber Yuri Gagarin amcaya bir selam yolluyorum.
Sonra, sonra cızırdayan melodiler ile Kötülüğe Tapanlar giriyor ve büyüyor tekinsizlik. Karanlık tarafa kısa bir koşu ve şarkı birden bire bitiveriyor. Kayıtsızlık… ölüm… delilik… Laura Palmer’ın bedeninden fışkıran karanlıkta boy veriyor (bence) DDR’nin en ‘sıkı’ şarkısı İkiz Tepeler. Kötülük, kötülük, kötülükkk…
Gecenin ritmi burada Taxim Gitar-Beatles da aksak. Gitarların kopuk doğaçlamaya enstrümantal Mukavemet ve de org da Bora’nın coştuğu Yönet. Kes, parçala yönet, öldür yönet…
msn’ye giren, porno indiren bir Kraftwerk coverı ve ardından Frankeinstein…
Gece doğaçlamaya dönüyor tamamen bir yerden sonra, çocuklar yaklaşık 1 saat süren bir performans yapıyorlar. Kapıyorlar, kaptırıyorlar, yanıyorlar, yakıyorlar. Bir ara deniz ve Bora bize mikrofon sizin diyorlar önce Ş.E ardından ben birer kısa spontene lirik okuyoruz. Doğaçlama farklı mutasyonlar ile büyüyor, canlanıyor ve çocuklar ancak 6. seferde sonlandırabiliyorlar eylemi…
Çocuklar bizim çocuklar, iyi çocuklar, zımba gibi çalıyor, yıkıyor çocuklar. Aklıma Atina geliyor Alexie’nin sıcak günleri. Güzel şehirler ne de güzel yanıyorlardı.
Aslında şehirlerin şahlarındandır, güzel İzmir. Bu yüzden terk ederken Taksimi, gece tutuşmalı DDR ile diyorum tutkulu bir Alsancak adası akşamı… Hatta sarhoş martılı bir Haziran akşamı…
http://www.dogualmanya.net/
İrrasyo/ Ayşegül (Volüme ten)
dünyadaki gereksiz varoluşumuz ve
can sıkıntısının
düşünce dil duygu bağlamlarındaki mantıkdışı tezahürleri üzerine
zahirden gelir tezahür. (zehirden gelse daha iyi olurdu)
insan olmanın dayanılır ağırlığına ağıt veya
bunca aklınızı aklım almıyor bayım dolayısıyla
kendi halinde bir tek hücreli olabilmek istiyorum. karşınızda.
suskunluğuma neden
azıcık daha hücresi
olan fakat henüz düşünemeyen bir canlı da bazen. düşünmüyorluğuma nasıl.
konuşmak zorunda olmayan bir ağaç . kelimenizi anlamayan dolayısıyla.
yapraklarıyla gizlediği uykusundan korkulu düşlerle uyanmayan
okyanuslar altında bir akıntı. öylesine varolan. bunu varoluş sorunu yapmayan.
öylesine olmak isterdim bayım öylesineyim de bundan
bunca aklınızdan çok tiksindim demin de sonra
yükseklere vurdum kendimi ve bakın şimdi
doruklarda bir bulutum yüce'yle ilgisi olmayan kant'ı siklemeyen.
bir kuş sesiyim ve bir gök gürültüsü ya da. kelimelerinizden kaçıyorum ve susun artık
su toprak hava
ateş çok uzakta. diyen ben değilim. artık. ne mutlu bana. bunları bağırmak gelmiyor içimden suratınıza
ben surat göremiyorum ortalıkta ayrıca...
...
duygu durumu: aşksız ve paramparçaydı hayat
düşünce durumu: keşke bir inancın yüceliğinde bulsaydık birbirimizi
davranış durumu: bir kavganın güzelliğinden çok uzak depresif sinik hatta kinik(kindarımsı ) apatik...
can sıkıntısının
düşünce dil duygu bağlamlarındaki mantıkdışı tezahürleri üzerine
zahirden gelir tezahür. (zehirden gelse daha iyi olurdu)
insan olmanın dayanılır ağırlığına ağıt veya
bunca aklınızı aklım almıyor bayım dolayısıyla
kendi halinde bir tek hücreli olabilmek istiyorum. karşınızda.
suskunluğuma neden
azıcık daha hücresi
olan fakat henüz düşünemeyen bir canlı da bazen. düşünmüyorluğuma nasıl.
konuşmak zorunda olmayan bir ağaç . kelimenizi anlamayan dolayısıyla.
yapraklarıyla gizlediği uykusundan korkulu düşlerle uyanmayan
okyanuslar altında bir akıntı. öylesine varolan. bunu varoluş sorunu yapmayan.
öylesine olmak isterdim bayım öylesineyim de bundan
bunca aklınızdan çok tiksindim demin de sonra
yükseklere vurdum kendimi ve bakın şimdi
doruklarda bir bulutum yüce'yle ilgisi olmayan kant'ı siklemeyen.
bir kuş sesiyim ve bir gök gürültüsü ya da. kelimelerinizden kaçıyorum ve susun artık
su toprak hava
ateş çok uzakta. diyen ben değilim. artık. ne mutlu bana. bunları bağırmak gelmiyor içimden suratınıza
ben surat göremiyorum ortalıkta ayrıca...
...
duygu durumu: aşksız ve paramparçaydı hayat
düşünce durumu: keşke bir inancın yüceliğinde bulsaydık birbirimizi
davranış durumu: bir kavganın güzelliğinden çok uzak depresif sinik hatta kinik(kindarımsı ) apatik...
Porno Politik Dersleri 1: Crash
Aslında romanın cinsel içeriğinden bütünüyle ayrı politik bir yönü var; ama ben gene de Çarpışma’nın teknolojiye dayalı ilk pornografik roman olduğuna inanıyorum.
Pornografi, bir anlamda birbirimizi en ısrarcı ve acımasız yollarla nasıl kullandığımız ve sömürdüğümüzle ilgilendiğinden, kurgunun en politik biçimi olarak görülebilir.
Söylemeye gerek yok, Çarpışmanın görevi dikkatimizi çekmek, bizi teknoloji manzarasının her köşesinden her geçen gün daha ikna edici bir biçimde çağıran zalim, erotik ve ışıltılı dünyaya karşı uyarmaktır.
J.G. Ballard/1995
21 Mayıs 2009 Perşembe
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Basmane Hardcore& Top 12
1- gözünü sevem/ hakan taşıyan
2-bir teselli ver/ behiye aksoy
3-sabahçı kahvesi/ ferdi tayfur
4-acı gerçekler/ fairuz derinbulut
5-tutamıyorum zamanı/ müslüm gürses
6-ölürdüm uğrunda/ bergen
7-hatasız kul olmaz/ orhan gencebay
8- sustum/ linet
9-dertler derya olmuş/ ibrahim tatlıses
10- kahır mektubu/ zeki müren
11-kim bilir/ kibariye
12-sen affetsen ben affetmem/ fairuz derinbulut
KALBİNİ MAHŞERE GÖTÜR...
Halimiz Duman
Giderek dağı,duvarı aştık,
Yardan uzak aleme daldık,
Aman aman çaresiz kaldık,
Halimiz Duman amaaaan...
Giderek kanımız zehir dolmuş,
Yoldan çıkan kurda yem olmuş,
Dost dediğin kalbini soymuş,
Halimiz duman amaaan
Halimiz duman amaaan
Nerde yaşarsan yaşa babaam,
Sevgi,aşk heeepsi yalaaan,
Giderek dağı,duvarı aştık,
Yardan uzak aleme daldık,
Aman aman çaresiz kaldık,
DUMAN
18 Mayıs 2009 Pazartesi
Müstehcen Açık Radyo da...
Müstehcen sergimiz ile ilgili 19 mayıs salı günü saat 19:00 açık radyo'ya konuguz.
Açık Dergi proğramında sergi koordinatörü soruları yanıtlayacak..
Açık Dergi proğramında sergi koordinatörü soruları yanıtlayacak..
14 Mayıs 2009 Perşembe
Havuzlu Parka Anıt
herkes,
herkes anılarını koysun banka
yok yok yere parke taşlara
madem bu kadar gelip gidicez
bu gece helikopterde geberecez.
tüm pişmanlıkları, hayal kırıklıkları
cam kırıkları lık lık lık’ları
serin ortayamına koyayım
bu gece helikopterde ölecez
yok yok net geberecez, sağlamasız.
birbirimize küfredecez, ana avrat
sövecez, tüküre tüküre benliğimize
tokatlayacağız sarhoş yanaklarımızı
yok yok bu gece yalnızlığı hiç anmayacaz
düşünmeyeceğiz o düşkün kahpeyi
biz sadece yaşamadıklarımıza
yaratamadıklarımıza içecez
ve ölücez;
kahır kusan 1 Kadıköy akşamına…
13.05.09
PS: eskiden havuzlu parka ve Onur Akyıl'ın poker masasında aldığı karara selamla...
herkes anılarını koysun banka
yok yok yere parke taşlara
madem bu kadar gelip gidicez
bu gece helikopterde geberecez.
tüm pişmanlıkları, hayal kırıklıkları
cam kırıkları lık lık lık’ları
serin ortayamına koyayım
bu gece helikopterde ölecez
yok yok net geberecez, sağlamasız.
birbirimize küfredecez, ana avrat
sövecez, tüküre tüküre benliğimize
tokatlayacağız sarhoş yanaklarımızı
yok yok bu gece yalnızlığı hiç anmayacaz
düşünmeyeceğiz o düşkün kahpeyi
biz sadece yaşamadıklarımıza
yaratamadıklarımıza içecez
ve ölücez;
kahır kusan 1 Kadıköy akşamına…
13.05.09
PS: eskiden havuzlu parka ve Onur Akyıl'ın poker masasında aldığı karara selamla...
12 Mayıs 2009 Salı
Doğum Kusuru
Tanrı üşüyordu….
11 mayıs pzts.. gece yarısı, 37 yaşına girmişim… yalnız 1 geceydi ve sonsuzdu; her yalnız gece gibi, sabaha devirsiz.
Silme yalnızız- diye 1 cümle kurabilirdim- ki kurdum; bunu siz bilemezdiniz sayın dikiş makinesi. Ki yanınızda bir ameliyat masası bile yoktu.
Sonsuza ertelenmiş arzuları vardı herkesin ve de ne çok savunması. Savunması olmayan sadece kıştı; o da çoktan çekip gitmişti Kadife sokaktan.
Terlik şort atlet geziyordum sokaklardan ve uzaktan insanlar bana insanmışım gibi bakıyorlardı; ama ben değildim.
Bir surettim sadece; en çok idrak edebilenlere, gören gözlere. Sen yada siz, bir uçuktunuz dudakta, çapak gözde, konak tepede. Siz hep vardınız ve siz 1 orduydunuz hep, ağır silahlı, yakıcı.
Ben bendim mesela, hep yek; siz koca bir orduydunuz hep amasız, kaçındıkça üstüme gelen, hep ben’i ezen, silindir.
Gecenin bir adabı yok, ki olsa ne iyi olurdu. Ki o zaman yalnızlık 1 ruletse, çekerdik tetikleri Reks' in köşesinde.
Ya herkes bir olurdu ya da herkes siktir olurdu.
Yine, orospu bir şafak sökerdi Kadıköye ve siz bilemezdiniz bunu hiç. Ve bilemezsiniz…
Tanrı üşüyordu sadece ve nice yalnızlıklar sayın Perşembe…
11 mayıs pzts.. gece yarısı, 37 yaşına girmişim… yalnız 1 geceydi ve sonsuzdu; her yalnız gece gibi, sabaha devirsiz.
Silme yalnızız- diye 1 cümle kurabilirdim- ki kurdum; bunu siz bilemezdiniz sayın dikiş makinesi. Ki yanınızda bir ameliyat masası bile yoktu.
Sonsuza ertelenmiş arzuları vardı herkesin ve de ne çok savunması. Savunması olmayan sadece kıştı; o da çoktan çekip gitmişti Kadife sokaktan.
Terlik şort atlet geziyordum sokaklardan ve uzaktan insanlar bana insanmışım gibi bakıyorlardı; ama ben değildim.
Bir surettim sadece; en çok idrak edebilenlere, gören gözlere. Sen yada siz, bir uçuktunuz dudakta, çapak gözde, konak tepede. Siz hep vardınız ve siz 1 orduydunuz hep, ağır silahlı, yakıcı.
Ben bendim mesela, hep yek; siz koca bir orduydunuz hep amasız, kaçındıkça üstüme gelen, hep ben’i ezen, silindir.
Gecenin bir adabı yok, ki olsa ne iyi olurdu. Ki o zaman yalnızlık 1 ruletse, çekerdik tetikleri Reks' in köşesinde.
Ya herkes bir olurdu ya da herkes siktir olurdu.
Yine, orospu bir şafak sökerdi Kadıköye ve siz bilemezdiniz bunu hiç. Ve bilemezsiniz…
Tanrı üşüyordu sadece ve nice yalnızlıklar sayın Perşembe…
8 Mayıs 2009 Cuma
Travmatoloji
1
yazlık sinemaların hüznü çiğdem esti
şehrin fallusu saat kulesine
çarparak kadifekale de yitik bir arzuya
koşarak indi yazgı sarhoş agora parkına
esriklik ah esriklik
kentin yüzünde eşkalim yok
2
kayıp yazların hüznü çocukluktandır
travma kösnül travma
kaybolur kaldırımlarda
sarsılınca akli denge
çırpınınca yürek
titreyerek geçtim efkar kapısından
dibekbaşı kahvesinden yangın yokuşuna
tilkilikten basmaneye geçerken
tek tekçi ömer hayyam’a
kalbimi zehirlediğim karantina yokuşuna
civit mavi kaf sin kafa
ah esriklik
travma üstüne travma
kustuysa bu şehir
terk ettiyse ölüme
asın beni
amına koyayım
basmane meydanına!
26.07.08/Karaburun
Kadıköy Underground Poetix-sayı 2
7 Mayıs 2009 Perşembe
Ülkemize Armagan/Ayşegül (Volüme 9)
isyanisyanisyan
adıyla başladım güne
değil yaratanın
başladığım okumaya ilk dünyanın bütün işçileriydi
değil ey iman edenler
adım atmadan öğrendiğim dansetmekti henüz uzak devrimde
*
ve sen
ey uzak devrimlerin
dilsizliğine sağır gözsüzlüğüne kör
insan
ne duydun ne gördün piç
hayvanlığından daha mı uzak
isyan
sağırlığından
körlüğünden
daha mı yalan
isyan...
ne türden bir boktur ki
içinde keyifli
içinde huzurlu
mutlu
ne hakla
varlığın
kime armağan pis köle
piç
köle...
nesin sen
koş koş koş
üç kulhuna
koş koş koş
ötedünyana
ruhuna el fatiha bizden
tersten,
düzüne giren
düzenine düzülen
büzüm büzüm büzülen
götüne,
girecek
emrin
marufun
nehyin
münkerin,
mezarına okumaya gelen orospuna
atılacak
olmayacak bir kuruş,
sen içinde deliğinin
buruş buruş buruş
kokuş,
kokmuş
aklın
ancak eder
beş kuruş
koş yavru koş
sonsuzu kavrayamayan
tanrına
doğru
doğuran
sıçan gibi yavrularını salan
dünyaya
pis
piç
karına
alsın seni gerisin geri
amına...
dünyanın bütün pislikleri için el fatiha
adıyla başladım güne
değil yaratanın
başladığım okumaya ilk dünyanın bütün işçileriydi
değil ey iman edenler
adım atmadan öğrendiğim dansetmekti henüz uzak devrimde
*
ve sen
ey uzak devrimlerin
dilsizliğine sağır gözsüzlüğüne kör
insan
ne duydun ne gördün piç
hayvanlığından daha mı uzak
isyan
sağırlığından
körlüğünden
daha mı yalan
isyan...
ne türden bir boktur ki
içinde keyifli
içinde huzurlu
mutlu
ne hakla
varlığın
kime armağan pis köle
piç
köle...
nesin sen
koş koş koş
üç kulhuna
koş koş koş
ötedünyana
ruhuna el fatiha bizden
tersten,
düzüne giren
düzenine düzülen
büzüm büzüm büzülen
götüne,
girecek
emrin
marufun
nehyin
münkerin,
mezarına okumaya gelen orospuna
atılacak
olmayacak bir kuruş,
sen içinde deliğinin
buruş buruş buruş
kokuş,
kokmuş
aklın
ancak eder
beş kuruş
koş yavru koş
sonsuzu kavrayamayan
tanrına
doğru
doğuran
sıçan gibi yavrularını salan
dünyaya
pis
piç
karına
alsın seni gerisin geri
amına...
dünyanın bütün pislikleri için el fatiha
Raf belgeselinden...
"Düşman bizimle savaşıyorsa bu aslında kötü değil - iyidir:
Bana göre; bireyler, politik partiler, askerler ya da öğrenciler, hangisi olduğu farketmez, henüz size karşı bir cephe oluşturmadıysa, bu kötüye işarettir. Bu onlarla aynı noktada olduğumuzu gösterir. Düşman bize saldırdığında bunda yanlış olan bir şey yoktur, tersine bu düşman ile bizim aramızda belirgin bir ayrım olduğunun ispatıdır. Bizimle karşı karşıya gelen, aşağılamaya çalışan hatta en kötü şekilde karalamaya çalışan bir düşmana sahip olmak çok çok daha iyidir. Bu düşmanla bizim aramızda çizilmiş olan çizgiyi iyice belirginleştirir - bu aynı zamanda mücadelemizin efsanevi sonuçlar kaydetmekte olduğunun göstergesidir."
Mao Zedong, 26 Mayıs 1939.
...
"Bu yazarlar gerçekliği ancak estetik olarak algılayabilirler, politik olarak değil."
RAF
Şehir Gerillası Kavramı: [link]
(Ağırlıklı olarak ingilizcedir, eğer açarsanız baştaki almancadan gaza gelip kapatmayın...)
Kaydın Türkçe Transkripsiyonu:
"Hiç bir şey söylemeyeceğim. Bu adaletin, yöneten sınıfın adaleti olduğunu düşünüyorum ki bu aslında adaletsizliktir... Bu durumda kendimi savunmak istemiyorum...
Hepimizi öldürecekler. Ne tip domuzlara karşı olduğumuzu biliyorsunuz. Bu karşımızdaki Auschwitz neslidir. Auschwitz'i yapan insanlarla tartışamazsınız. Onların silahları var ve bizim yok. Silahlanmalıyız...
Dün gece Berlin'den radikal öğrenciler verdikleri demeçte; "eğer polis bize ateş açarsa, biz de geri ateş açarak cevap vereceğiz" dediler...
Her yıl 12.000 insan sadece kapitalizmin hizmetinde çalışmak istemedikleri için ölüyor... Yani, intihar ediyorlar...
Her yıl 1000 çocuk sadece yaşadıkları daireler onlara küçük geliyor diye ölüyor. Çünkü toprakağaları daha fazla kira istiyorlar.
Bu sistem bizi fakir domuzlara çevirecek, ta ki biz ondan kurtulana kadar...
Kapitalizmin yarattığı suçlardan biz sorumluyuz...
Bu bizim geldiğimiz yerdir. Terörist evlerin izolasyonundan, gecekonduların beton silolarından, hapishanelerden, tımarhanelerden, beyin yıkayan medyadan, tüketicilikten, güçsüzlüğün ideolojisinden, depresyondan, hastalıktan, emperyalizm tarafından baskı altına alınan, sömürülmüş insanlardan...
Bu muhabir, Kuzey Batı Almanya'da Ulrike Meinhoff'u bir genç kızken, üniversite öğrencisi olarak bilen kişiler ile 7 hafta kaldı ve rö portajlar yaptı. Ulrike, 34 yaşında dergi köşe yazarı ve radyo TV eleştirmeniydi. Batı Almanya ilk kampüs radikallerindendi, 1950'lerin ortasında radikalizm coşmamışken eve dönenlerdendi, 1960'lerde ise, yeri belli ve ünlü bir köşe yazarıydı. Yeni bir parlemento karşıtı protesto hareketi geliştiren öğrenciler arasında en güçlülerden biriydi.
43 gün sonra, Hanns-Martin Schleyer'in değersiz ve ahlaksız varlığına son veriyoruz. Başbakan Schmidt onu yeşil bir Audi'den Neuhausen(?)'daki bir parktan alabilir. Bu ölüm Moagadishu ve Steinheim katliamları yanından bir hiçtir.
Sistemin bir çok etkisinden kurtulabileceğiniz tek bir yol vardır ve o da domuzlara karşı olan şiddettir. Silahlarla ve kollektif...
Silahlı mücadeleyi başlatmanın doğruluğu, sadece onun mümkün olmasına bağlıdır.
Yaşasın RAF, kahrolsun domuz sistem!"
ps:
çeviri: Ozan Durmaz
Bana göre; bireyler, politik partiler, askerler ya da öğrenciler, hangisi olduğu farketmez, henüz size karşı bir cephe oluşturmadıysa, bu kötüye işarettir. Bu onlarla aynı noktada olduğumuzu gösterir. Düşman bize saldırdığında bunda yanlış olan bir şey yoktur, tersine bu düşman ile bizim aramızda belirgin bir ayrım olduğunun ispatıdır. Bizimle karşı karşıya gelen, aşağılamaya çalışan hatta en kötü şekilde karalamaya çalışan bir düşmana sahip olmak çok çok daha iyidir. Bu düşmanla bizim aramızda çizilmiş olan çizgiyi iyice belirginleştirir - bu aynı zamanda mücadelemizin efsanevi sonuçlar kaydetmekte olduğunun göstergesidir."
Mao Zedong, 26 Mayıs 1939.
...
"Bu yazarlar gerçekliği ancak estetik olarak algılayabilirler, politik olarak değil."
RAF
Şehir Gerillası Kavramı: [link]
(Ağırlıklı olarak ingilizcedir, eğer açarsanız baştaki almancadan gaza gelip kapatmayın...)
Kaydın Türkçe Transkripsiyonu:
"Hiç bir şey söylemeyeceğim. Bu adaletin, yöneten sınıfın adaleti olduğunu düşünüyorum ki bu aslında adaletsizliktir... Bu durumda kendimi savunmak istemiyorum...
Hepimizi öldürecekler. Ne tip domuzlara karşı olduğumuzu biliyorsunuz. Bu karşımızdaki Auschwitz neslidir. Auschwitz'i yapan insanlarla tartışamazsınız. Onların silahları var ve bizim yok. Silahlanmalıyız...
Dün gece Berlin'den radikal öğrenciler verdikleri demeçte; "eğer polis bize ateş açarsa, biz de geri ateş açarak cevap vereceğiz" dediler...
Her yıl 12.000 insan sadece kapitalizmin hizmetinde çalışmak istemedikleri için ölüyor... Yani, intihar ediyorlar...
Her yıl 1000 çocuk sadece yaşadıkları daireler onlara küçük geliyor diye ölüyor. Çünkü toprakağaları daha fazla kira istiyorlar.
Bu sistem bizi fakir domuzlara çevirecek, ta ki biz ondan kurtulana kadar...
Kapitalizmin yarattığı suçlardan biz sorumluyuz...
Bu bizim geldiğimiz yerdir. Terörist evlerin izolasyonundan, gecekonduların beton silolarından, hapishanelerden, tımarhanelerden, beyin yıkayan medyadan, tüketicilikten, güçsüzlüğün ideolojisinden, depresyondan, hastalıktan, emperyalizm tarafından baskı altına alınan, sömürülmüş insanlardan...
Bu muhabir, Kuzey Batı Almanya'da Ulrike Meinhoff'u bir genç kızken, üniversite öğrencisi olarak bilen kişiler ile 7 hafta kaldı ve rö portajlar yaptı. Ulrike, 34 yaşında dergi köşe yazarı ve radyo TV eleştirmeniydi. Batı Almanya ilk kampüs radikallerindendi, 1950'lerin ortasında radikalizm coşmamışken eve dönenlerdendi, 1960'lerde ise, yeri belli ve ünlü bir köşe yazarıydı. Yeni bir parlemento karşıtı protesto hareketi geliştiren öğrenciler arasında en güçlülerden biriydi.
43 gün sonra, Hanns-Martin Schleyer'in değersiz ve ahlaksız varlığına son veriyoruz. Başbakan Schmidt onu yeşil bir Audi'den Neuhausen(?)'daki bir parktan alabilir. Bu ölüm Moagadishu ve Steinheim katliamları yanından bir hiçtir.
Sistemin bir çok etkisinden kurtulabileceğiniz tek bir yol vardır ve o da domuzlara karşı olan şiddettir. Silahlarla ve kollektif...
Silahlı mücadeleyi başlatmanın doğruluğu, sadece onun mümkün olmasına bağlıdır.
Yaşasın RAF, kahrolsun domuz sistem!"
ps:
çeviri: Ozan Durmaz
5 Mayıs 2009 Salı
Unutuluş/Ayşegül (Volüme 8)
sertse kırılır
resimli ses. orada içerde. olduğu gibi kalamamış. eskimiş. tekrar edilmemiş. saygı görmemiş. ama en çok sevilmediğine içerlemiş. orada içerde. diğerleriyle beraber. renkleri solmuş sesleri tuhaflaşmış. ara ara hatırlanmaya çalışılmış ama sevilmemiş. sevilmediği halde özlenmiş. söylenmese olmaz. resmin ve sesin olmadığı an korkunç görünmüş yalnızlıkta bundandır hatırlanmış, özlenmiş ama sevilmemiş. yalnızlıktan sertleşen bir resimli sestir belleğim, parça parça kırılır.
.
biriyse üzülür
sevilmekten çok anlaşılmak istenenmiş. iç rahatlatıcı olan bir eylem beklemiş. içi için. içindekiler için. durmak dinelmek soluklanmak için. nedense aramamış, bu da olmamış.
aramadan bulduğu değersizmiş diye yine üzülmüş. üzülmek alışkanlıktandır demiş. yine üzülmüş. biri olduğuna bir şey olmadığına.
.
hayatsa geçer
uykudan uyanmadan uykuya dalmadan öncesi bir yumuşak kafa halinde olmasa da. geçer. genelgeçer bir ilkedir geçer. bir yokluk hiçlik. bahsi edilmemiş varlığı sezilmemiş nerdeyse hiç olmamış gibi geçer geçersin geçerim.
resimli ses. orada içerde. olduğu gibi kalamamış. eskimiş. tekrar edilmemiş. saygı görmemiş. ama en çok sevilmediğine içerlemiş. orada içerde. diğerleriyle beraber. renkleri solmuş sesleri tuhaflaşmış. ara ara hatırlanmaya çalışılmış ama sevilmemiş. sevilmediği halde özlenmiş. söylenmese olmaz. resmin ve sesin olmadığı an korkunç görünmüş yalnızlıkta bundandır hatırlanmış, özlenmiş ama sevilmemiş. yalnızlıktan sertleşen bir resimli sestir belleğim, parça parça kırılır.
.
biriyse üzülür
sevilmekten çok anlaşılmak istenenmiş. iç rahatlatıcı olan bir eylem beklemiş. içi için. içindekiler için. durmak dinelmek soluklanmak için. nedense aramamış, bu da olmamış.
aramadan bulduğu değersizmiş diye yine üzülmüş. üzülmek alışkanlıktandır demiş. yine üzülmüş. biri olduğuna bir şey olmadığına.
.
hayatsa geçer
uykudan uyanmadan uykuya dalmadan öncesi bir yumuşak kafa halinde olmasa da. geçer. genelgeçer bir ilkedir geçer. bir yokluk hiçlik. bahsi edilmemiş varlığı sezilmemiş nerdeyse hiç olmamış gibi geçer geçersin geçerim.
İtiraf
monolog monolog monolog...
herkes kendine yazar başkasına değil. yada ben bunu bilirim böle, başkası ne yi ne bildi, hiç sikimde değil.
duvara yazıyorum-biri kendine sanıyor. deftere yazıyorum- biri kendine sanıyor. internete yazıyorum- birileri kendine sanıyor.
ben kaliteli bir monolog yazarıyım, yek kendime yazarım...
stop
herkes kendine yazar başkasına değil. yada ben bunu bilirim böle, başkası ne yi ne bildi, hiç sikimde değil.
duvara yazıyorum-biri kendine sanıyor. deftere yazıyorum- biri kendine sanıyor. internete yazıyorum- birileri kendine sanıyor.
ben kaliteli bir monolog yazarıyım, yek kendime yazarım...
stop
4 Mayıs 2009 Pazartesi
karacigere açık mektup...
sevgili karacigerim, ne çabuk gitmeye niyetlisin. daha yeni başlıyorduk oysa....
bi de sen sevgili alkol.... rahmetli Tanju abi derdi ya, benim tek dostum-diye ve ilk seni anardı. bi de ben dostsuz değilimkine? selamlar Alsancak adasına, Kadıköy sokaklarına, Porsuk çayına...
bak sevgili karacigerim , canım ciğerim sen büyümüş büyümüşsün, bi de üstüne yağ bağlamışsın olcak şey mi? değerlisin amma; neden bakayım senin değerlerim 5 katı?
seninle anlaşalım, ben anlamam öle 3 derece elde kaldı son derece. neymiş o 'hoşgeldin siroz' bak bak.
sana derim ki benim daha işlerim var, bu dünya ile dertlerim var, bi de mutlu olsam az derim, sonra geçerim ileri denizlere...
bak karacigerim beni terketme sakın; yoksa seni terk ederim.
bi de sen sevgili alkol.... rahmetli Tanju abi derdi ya, benim tek dostum-diye ve ilk seni anardı. bi de ben dostsuz değilimkine? selamlar Alsancak adasına, Kadıköy sokaklarına, Porsuk çayına...
bak sevgili karacigerim , canım ciğerim sen büyümüş büyümüşsün, bi de üstüne yağ bağlamışsın olcak şey mi? değerlisin amma; neden bakayım senin değerlerim 5 katı?
seninle anlaşalım, ben anlamam öle 3 derece elde kaldı son derece. neymiş o 'hoşgeldin siroz' bak bak.
sana derim ki benim daha işlerim var, bu dünya ile dertlerim var, bi de mutlu olsam az derim, sonra geçerim ileri denizlere...
bak karacigerim beni terketme sakın; yoksa seni terk ederim.
1 Mayıs 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)