Ege üniversitesi uludu mu? Hayır... Ama bir şeyler oldu orada 3-4 mart dolaylarında. Küçük ama önemli şeyler; şairin dediği gibi ‘günün bu saatinde anıt gibi dururlar. Ananem bana demişti çok eski; ‘büyük devrimler yapamazsınız’ demişti rahmetli.
O yüzden küçük devrimlerle hayatın kozmosa akacağını bilirim. Biz uluduk; orada 10 çocuk uludu, bütün Ege üniversitesi ulumamış kimin umurunda?
Spontane bir durum şenliği değil miydi çocukların çabası, bu başarıldı. Ama bunu anlatmak onlara düşseydi keşke. Ege tayfası, Küçükpark yalnızlar şebekesi ya da Aras, Hande, Denge…
Ama saz bendeyse, dilim döndüğünce onların yapmak isteyip, bizlerin destek verdiği etkinliği anlatmaya çalışayım.
Etkinlik üniversite çatısı altında gerçekleşse de, üniversite bu etkinlikte yoktu. Etkinlikte yer alan tek hoca da, dostumuz olduğu için oradaydı. Buradan sevgili Murat’a selamlar…
Ege de mediko sadece sağlık işlerine bakmaz, kültürel olaylara da el atmıştır. Bu sayede çocuklar rektörlük ya da dekanlık ile yüz göz olmadan mediko kanalı ile etkinliği yapmayı başardılar.
Başardılar, diyorum ama bu tek bir cümle ile geliştirilemeyecek 1 konuydu. Notları yükseltmeyecek, kariyerlerine katkı vermeyecek, kampus de popüler çocuk bile yapmayacak bu etkinliğe neden soyunmuşlardı ki?
Mediko düşünüyordu bu çocuklar neden durduk yere böyle bir etkinlik yapmaya kalktı, yani arkasındaki hedef neydi? Uluma etkinliği ile şovenist hareketin bağı neydi? Dada’nın zaza yada Kürtçülükle? Debord’un ‘gösteri toplumu’ filmine porno ihbarı gelmişti.
Mediko çocuklar ile uzun uzun konuştu, sorguladı ve en sonunda kurum çocukların serserilik yapmaya çalışan serseriler olduğuna karar verip, kazasız, sessiz ve masrafsız etkinliği akışına bıraktı.
Sadece katılımcılar özgeçmişleri talep edildi. Böylece Mediko arkadaşların etkinliğin Situasyonist çalışmasını yapmalarına ön ayak oldu. Mesela şöyle:
Kerem Kamil Koç
1978 senesinde Brüksel’de doğdu. Latin dili edebiyatı ve Fars dili edebiyatı üzerine eğitim gördü. Hakemli hakemsiz dergilerde, fanzinlerde yazıları yayımlandı.
http://uluma-izmir.blogspot.com/2009/02/katilimcilar.html
İzmir’in o Tuhaf Psikocoğrafyası
Ben etkinlikten birkaç gün önce gavur ve güzel İzmir topraklarına ayak basmıştım. Öncelikle Eylül ile kavuşmak benim için önemliydi. Dostlarımı görecek ve Ege üniversitesindeki etkinliğe arkadaşlar ile iştirak edecektim. Pazar günü Eylül ile adı daha almadan ‘maviş’ konmuş mavi kuşu alamaya gittik. Akşama Hayali de balık rakı keyfi. Pazartesi benzer keyifli telaşlar ve etkinlik anı geldi…
Uluma’nın ağır topları 6:45 ekibi ilk etkinlik günü Salı sabahı Bornova’ya gelmişlerdi. Ben aldığım tarif neticesiyle kültür ve sanat evine ulaştım. Hava bahardan ödünç alınmışçasına güzeldi. Aydınlık yüzlü gençler beni karşıladılar, gidip etkinlik salonunu gezdik.
İlk günün programı şöyleydi:
12.00 BOŞTA GEZER’İN ŞİİRİ
“Rimbaud – Baudlaire” giriş
13.00 SÜRREALİZM
“Sürrealizm nedir?” panel
“Alfabetik Düşler” film gösterimi
14.30 DADA
“Dadaizm Nedir?” panel
“Dada Performans” performans
16.00 SOKAK SANATI
“Stencil Nasıl Yapılır” atölye
17.30 BEAT
“Beat nedir?” panel
“Uluma” film gösterimi
Açılışı etkinliği neden yaptıkları ile başlayıp, Baudlaire surlarına dayanarak bitiren sevgili Aras yaptı. Ki Aras; sanırım beni son yıllarda en çok etkileyen şiir olan ‘Amokachi ilerde hep yalnızdı’ şiirini benimle o günlerde paylaşmıştı.
Ardından iş başa düşüyordu; çıkıp hayatımda ilk defa insanlara Sürrealizmin ne olduğunu anlattım. Neticeyi inan bende bilmiyorum, alınan video kaydının çözümünde sonucu görebileceğim.
Verilen öğle arasında güzel şeyler oldu, annesi Eylül’ü getirmişti; bahçede gezdik, eğlendik. Ardından Eylül ile dada etkinliğini izlemeye başladık. Eylül; dada ne baba- diye sorduysa da izle göreceksin yanıtı ile yetinmek zorunda kaldı. Kerem Kamil Koç’un Dada Manifestoları kitabının girişinin tamamını okuyup, insanların sabır sınırlarını ölçmeye çalıştığı performans sırasında, sanırım sadece Eylül açıktan isyan etti ve bu çok sıkıcı -diye bağırdı. Ardından Eşit topluluğu dadaist şiir performansı vardı, Eylül’ün keyfi bu performansta düzeldi ve etkinlik sonunda ‘dada neymiş’ soruma şöyle yanıt verdi: dada 1 otobüstür….
Ardından bahçeye çıkıp sokak sanatına dair kısa bir sunumu Eylül ile birlikte yaptık. Sunum sonrası Hande meraklı izleyici kalabalıkla stencil uygulaması yaptı. Sonra Eylül’ü uğurlayıp
günün yine önemli etkinliklerinden Mehmet Ada Öztekin’in yönettiği ve şu sıralar New York gösterimi yapılan Uluma filminin gösterimine katıldık.
Gösterim geniş bir katılım ile gerçekleşti ve ardından Mehmet Ada Öztekin, Şenol Erdoğan, Kerem Kamil Koç ve benim yer aldığımız Beat paneline geçtik. İnsanların izledikleri film sonrası, film dışı sorular sormaları gerçekten tuhaftı.
Etkinlik bitimde topluca Alsancak adasına geçtik. Coco Loca’daki yemek sonrası Hayalbaz’a gidip bira içtik. Kerem çok uykusuzdu, Şenol ile otele geçerken, etkinliğin gizemli adamı Musa Yılmaz ile Mehmet Ada bir rakı düellosuna girişmişler. (Yılmaz’ın bütün yazıları http://musayilmaz.com/ adresinden okunabilir)
İkinci Gün (4 mart) programı ile şöyleydi:
12.30 SİTÜASYONİZM
“Sitüasyonistler kimdir?” panel
“Gösteri Toplumu” film gösterimi
15.00 BALLARD - İÇ UZAY - SİBERPUNK
“İç uzay ve bedenin dönüşümü” panel
16.30 PUNK
“Punk nedir?” panel
“Pank Tavrı-Punk Attitude” film gösterimi
“Punk konseri”
Debord’un filmi İzmir de ilk defa gösterildi ve sanırım yapılan panelde şu ana dek ülkede direkt Enternasyonel’e dair ilk gerçek sunumdu. Ardından Murat hoca Cyberpunk’un derin içuzayına doğru bir seyahate dinleyicileri davet etti. Sunumun sonlarına doğru Eylül’ü okuldan almaya gideceğim için çok istediğim Punk programına kalamadım.
Genel olarak izlenimim izleyicilerin bize uzaktan saygı duyan ama biraz da ‘alien’ yerine koyan tavırlarıydı. Sonuçta yapılan bir ilkti. Çocuklar kalan yerden ileri de devam edeceklerdir.
Kapalı alanı aşan, sokağa taşan, şenlikli bir otonom çizgi umarım gelecek etkinliğin ana hatları olacaktır.
9.4.09
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder