4 Ağustos 2010 Çarşamba

Erekte Şiir Manifestosu 4 – Şiirin Tüm Formlarını Aramak




Erekte şiir, düşünsel ve dilsel bir şiddet yaratma uğraşı olarak ortaya çıkmıştı. Ülkemizde üretildiği şekliyle şiir sadece ‘şair cemaati’ içinde okunan, onun dışındaki insanlardan ıraklaştırılmış bir tekrar şablonuna dönüşmüştür. Ödül çılgınlığı, defin yıllıkları, ahbap çavuş ilişkileri dışında; deneye, sokağa, hayata ve yaşayan ruha kapanmış bir oligarşik yapı. Bu düzenek içinde şiir bir çeşit bitkisel hayata mahkum edilmeye çalışmıştır.

Deneyci olduğunu söyleyenler bile kendi nüfus alanlarını yaratıp, takipçilerin izleyeceği kalın çizgili şablonlar üretip duruyorlar. Erekte Şiir deneyimleri bu koşullarda, yaklaşık 2,5 yıl önce başladı. Deneyimleme- diyorum, çünkü bizlerin 21. yüzyıl başında hayata geçirdiği birçok şey, farklı formlarla uzun yıllar önce küre de hayata geçirilmişti.

Fakat bu topraklarda tarihsel avangart’ın hiç yaşanmadığını ve edebiyatın köşe tutucularının yıllarca Dada’yı, Sürrealizm’i yok sayması yanında; deneysel şiir uğraşının toplumculuğa ve gerçekçiliğe düşman, hastalıklı küçük burjuva eğilimleri ilan edilip ötelendiğini hatırlayalım. Ece Ayhan o süreçteki toplumcu-gerçekçi sansürü tüm çıplaklığıyla anlatmıştır. Bu yüzden deneyimlemeliyiz, Amerika’yı yeniden keşfetmek için değil, geçmişin devrimci hafızasını ruhlarımızda canlandırmak için.

İlk Erekte Şiir Manifestosu, düşünsel şiddetin otomatizmine yeniden dönüş ve dilsel bir kırılma arayışıdır; kalemle kağıda yazılmıştır; Sürrealist hareket ve kökleriyle ilişki içindedir. Temel amacı şiiri hayata yeniden kazanmaktır (ya da şiiri yeniden kazanmak), ama ağırlıklı olarak alternatif okuma ağları üzerinden ilerlemiştir (fanzin, bildiri, blog, mail ağları vb.)

İkinci Erekte Şiir Manifestosu, şiirin basılı kağıttan kurtarma çabasının izdüşümüdür, sokağı bir sunum-eylem alanı olarak ele alır; yazıldığı dönemde hayata geçirdiğimiz Sitüasyonist pratikle paraleldir.


3. Erekte Şiir Manifestosu, kolajın tarihine yönelik bir zamanda yolculuk ile başlar ve bu güne dair bir somut şiir(-kolaj) dilini yoklar. Sonuçta her erekte şiir manifestosu kanlı-canlı yaşanan pratik süreçlerin ifadesi olmuş ve yaşanan bir deneyim üzerinden biçimlenmiştir. Bu deneyimler sadece kâğıt, sadece siberuzay, sadece sokakla sınırlandırılamaz.

Radikal öznellik için yüceltilecek hiçbir kavram yok; sokakta mekan, fanzin de dergi kadar nefessiz-içine kapalı olabilir, asıl olan araçlar değil niyettir. Şiirin öncelikle hayata dönmesi çabasına girişmek ve yeniden şiirin hâkimiyetinde bir dünya ütopyasını bağlı kalmak; her şeyden önce ruhumuza sarılmak…

Sistemin sürekli ikili tercih sistemleri-rol modelleri dayattığının daha önce altını çizmiştik. Dergi mi fanzin mi? Sokak mı mekan mı? Kağıt mı ses mi?… ayrımlarına karşı Donnie Darko refleksi ile karşılık vermeliyiz. Hayatta sadece sevgi ve nefret yok!

Ses ile can verilen şiirin ses kaydının dolaşıma girmesi, basılı mecmuada yer alması aynı şey değil midir? Peki bir sergi alanına şiir girebilir mi? Brecht’in teknik ile ilgili çözümlemesine geri dönmekte fayda var. Asıl sorun şiirin nasıl paylaşıldığı, sokağa inip-inmediği değil; hayatın içine geri dönmesi, kazandırılmasıdır. Şiir sadece kolaj ya da sokağın sanatı araçları ile form değiştirmeyecektir. Video olarak, obje olarak, happening, ses-gürültü-müzik olarak da kendini somutlaştırmıştır ve bu günün teknik imkanları ile de yola devam etmelidir.

Yeni bir Erekte Şiir Manifesto denemesi de tanık olduğumuz-deneyimlediğimiz-eylediğimiz pratik çabaların bir sonucu ve ifadesi olacaktır.

Hiç yorum yok: