11 Mart 2009 Çarşamba

Sürrealist Devrimin Ruhsal Kaynakları

Sürrealist Devrimin Ruhsal Kaynakları

Avant garde hareketler ve karşıt-kültürler değişime yönelik, radikal ve devrimci bir öz taşırlar. Kapitalist sistemin ideolojik-kültürel yeniden üretim aygıtları sürekli muhalif bilince dair ne varsa sistemin kullanımına açma, onların devrimci enerjisini sömürme uğraşındadır. Bu gün Dada, Situasyonizm, Beat ya da Punk gibi en radikal akımlar sistem tarafından tüketim toplumunun bir parçası haline getirilmeye çalışılmaktadır. Reklamcılık, tasarım, moda, Hollywood sinemasının sürekli malzeme çaldığı, sisteme devrişirmeye çalıştığı mevzilerin başlıcası hiç kuşkusuz Sürrealizmdir. Bu yüzden 1. Sürrealist Manifesto’nun 84. Yılında, sistemin yaylım ateşi altındaki Sürrealizmi oluşturan tinsel kaynaklara dönmek zorunluluktur.

Tinsel Bir Tavır Olarak SürrealizmSürrealizm
en başta araçsallaşmış akla bilerek ve isteyerek sırt çevirmektir. Gündelik hayatın totaliterliğinin yarattığı uyku halindeki bireyi şoklar vasıtasıyla sarsmak, gerçeklik adlı uykudan kaldırmak gerekmektedir. Kendi gerçeğinin ve tutkularının farkına varacağı yeni bir zihinsel duruma yelken açmasını kışkırtmak için.Rimbaud’un şaire kaşif rolü vermesi boşuna değil. Kendini keşfetmek için dünyayı yeni bir bakış açısı ile yeniden keşfetmek, oradan kendine dönmek… Ve böylece ‘bir başkası’ olarak ben’in parçalı yapısını, evrensel uyum ile birleştirmek; kendini tanıyarak bir tamlığa varmak. G.J. Ballard’ın dediği gibi asıl yabancı gezegen kendimizdir. Kendi iç-uzayımıza seyahatlere çıkmak, kendi psiko-patolojimizin derinlerine dalmak. Otomatik yazı da tam bu noktada içimizdeki ben’lerin ajanı, sözcüsü olur. Kişinin kendi bütünlüğünü tanıma sürecinde ebe rolü üstlenir.Ancak gece rüyalarımızda karşılaştığımız ben’lerin söylemlerini ayaklandırmak otomatik yazının telepatik gücüdür. Kentsoylu aydınlanmanın rasyonelitesine savaş açan Sürrealizmin düş atlası, uzak doğunun sunya anlayışından vahdet-i vücud’a dek uzanır.

Susturulmuş Söylemlerin Ayaklandırılması

Breton’un ilk Sürrealist manifestosu çocuklar ve deli ilan edilenlerin saflığına övgü ile açılır. Zamanın hükümdarlığından, çalışmanın köleliğinden, toplumun ve dinin kişiyi ezen kurallarından bağımsız çocukluk, yitirdiğimiz özgür geçmişimizdir. Çocuk şaka yapar, eğlenir, her şeyi oyuna çevirir, gerekirse şımarır yani büyüklerin yaşamının rasyonelliğine gedikler açar. İsterse soyunur, çıplak gezer, ahlakı ve kutsalı hiçe sayar. Sever ve sevgisinde bencildir. Lunaparkların, hayvanat bahçelerinin, çocuk parklarının, kocaman sahillerin taşıdığı devrimci psiko-coğrafyanın sadece çocuklar farkındadır. Bu yüzden Sürrealist yaratıcıların asıl çabalarından biri çocuk ruhunun yaratıcılığına, şenlikli doğasına geri dönebilmektir. Çocuk ruhundaki saflık, geçen yıllarla ailenin ideolojisi oidipus, bir kalıplaştırma aracı olarak okul, askerlik, iş süreci, statü gibi aygıtlarınca bastırılacaktır. Sürrealistlerin amacı herkesi içindeki bu özgür ruhun hayaletini geri çağırtmaya kışkırtmaktır.Aklın ve toplumsal statükonun kurallarına uymayan-uyum sağlayamayan insanlar deli olarak ilan edilirler. Akıl hastaneleri uygarlığın en büyük kapatılma mekanizmalarındandır. Sigmund Freud büyük devrimi psikanalizin açtığı yolu takip eden Sürrealistler kentsoylu toplumun delilik saldırına karşı çıkmışlardır. Akıl merkezli dünyanın kibri, akla hiçe sayanlara bir hapishane hayatı sunarken, Sürrealistler deliliğin özgürlüğünün savunucusu olmuşlardır. Art Brut hareketi ile deli ilan edilenlerin üretimleri topluma açılmış, psikiyatriye karşı anti-psikiyatri hareketi desteklenmiştir. Nerval’den Unica Zürn’e, Sade markisinden Artaud’a Sürrealizm deliliğin dağlarına tırmanmaktan hiç çekinmemiştir.

Çılgın Aşkın Savunusu
Fransız ozan Nerval hayatı boyunca hiçbir zaman beraber olmadığı ve olamayacağı Jenny Colon’a aşık olarak yaşar. Bu aşk tam anlamıyla hayatının merkezinde, her şeyindedir. 1836 da başlayan bu tek taraflı tutku, 1847 de Jenny’nin evlendiğini haber alınca daha da büyür. Bu olayın olduğu soğuk bir gün için şöyle yazar defterine: sıcak bir kış günüydü...
Ardından Jenny’nin genç yaşta hastalıktan öldüğü haberini alan Nerval’in içinde büyüyen kara safra, kendi deyimiyle kara bir güneş olur. Nerval aşklı ile yaşar, aşkın failinin yitimi ardından yaşayamaz; Paris sokaklarındaki her hangi bir gaz lambasının direğine kendisini asar.
André Breton’un çılgın aşk adını verdiği şey, bu çırpınışlı varoluş halidir. Platonik aşk, bilinçaltı arzuya denk gelir ve asla tatmin edilemez. Kor alevlerle yaşanan, çırpınan, çıldırtan bir tutku selidir. Çığlın aşk mantık tanımaz, sonsuz bir para-normal birlikteliktir.Bu satırları az önce sürrealist eyleme omzu veren bir dostun dünyadan kendini ayıran eylemini haber almış bir yürek olarak yazıyorum sevgili Nerval. Bu dünyanın en çok yücelttiği şey olan yaşamı kendi elleriyle son vermişlere: Van Gogh, Vache, Zürn, Cravan, Rigaud, Sage ve sen Tutkutut… Ey bana adımı veren sen, sen konuştun ve tüm evren sustu, hiçliğim artık sonsuza dek bir kara ayna, yıkımım ise dünyadan nefretimdir; üstad Nerval…

Çılgın aşk sadece platoniktir demek eksik olacaktır. Rastlantının o tuhaf yasaları bazen mutluluğa da izin verir. Rene Magritte 15 yaşında ailesi ile gittiği bir panayırda 13 yaşında bir kız ile tanışır ve ona hemen aşık olur. Yıllar boyu panayırdaki o kızı arar ve 24 yaşında hayatının aşkı olan Georgette ile evlenir.Breton’un Nadya, Çılgın Aşk gibi bir çok romanı hayatındaki bu çığlın aşk rastsal randevularının otobiyografisidir. Bir sürrealistin inanç besleyeceği tek şey rastlantılardır. Her insanın kozmosa dağılmış bir şansı vardır ve Sürrealistlerin nesnel rastlantı olarak formüle ettikleri arayışlar bu altın postu bulma çabasıdır. Dali, evini ziyaret eden Eluard’ın kendisinden 10 yaş büyük karısına aşık olur. Çılgın ressam, evleneceği Gala’ya ömrü boyunca tapacaktır. Ve çılgın aşk Aragon, Eluard, Desnos gibi Sürrealist şairlerin büyük dizeleri ile ölümsüzleşecektir.

Bireysel varoşlun anlamsızlığından evrensel uyuma giden yol tefekküre dayalı, yalnızlığın yolu değildir. Aşk; özgürlük ve kolektivizme giden yolun ilk adımlarındandır. Yeniklerin, sanatçıların, devrimcilerin, delilerin çılgın aşkı, yaşadığımız sefil dünyaya karşı ilk başkaldırma girişimidir. Ece babanın deyişiyle aşk örgütlenmektir!

Tüm İktidar Düşlere!
Aslında her ölümlünün 2 yaşamı vardır. Biri gündüz yaşadığımız gerçekliğin rasyonelitesi, diğeri gecelerimizi dolduran düş evrenleri. Kendimize ait diğer ben’lerin söylemlerini ayaklandıran düş, henüz bilmediğimiz iç denizlerimize sürükler bizi. Orada her şey mümkündür, bir tek yumurta atarsak koca kaleler yıkılıverir, sokakta bir kere görüp aşık olduğumuz kişi düşte bizim yarimizdir, korkunç otorite o evrende bir palyaçoya dönüverir. Düşün bilinci, gündelik hayatın baskısıyla körelmiş yaratıcılığın sesidir. Sürrealistler düşün söylemini ve eylemini tüm hayata hakim kılmaya çalışırlar.
Gündüz düşleri, aşk, şarap ya da başka esrikleşme araçlarından da gerektiğinde yardım alarak. Düşü ile barışık insanlar, kendi özgürlükleri ile barışıktırlar. Bu yüzden Sürrealistlerin bildirileri ‘anneler, babalar, çocuklarınıza düşlerinizi anlatın’ sloganı ile başlar.

Bir Saldırı Silahı Olarak Kara Mizah
Gündelik gerçeklik karşısında mesafeli uzaklık, dışındalık, yadırgatıcı bir bakış kara mizahın yokla çıkış kılavuzlarındandır. Sistemin yarattığı bir illüzyon olarak büyük insanlığa dair söylemleri tersine çevirmek gerekmektedir. Kara mizah, yeni var oluşların ateş hırsızlarının elinde bir silaha dönüşür: Swift’in keskin mizahı, Fourier’in nükteleri, Sade’ın saldırgan mizahı, Dada’nın kendisi, Jery’nin delişmen Übü’sü, Duchamp’ın hınzırlığı, Dali’nin parayonak-kritik bakışı, Prevert’in neşeli kara alayı, Topor’un şiddeti, Svankmajer’in mutasyonları, Miro’nun kadın, kuş yada kişileri…Kara mizah uzlaşmayı sevmez, kabullenmek yerine başkaldırıyı seçer. Düz, yapışkan, içeriksiz mizahın boş eğlencesine karşı, kara mizah Gerçek’in karamsarlığını, nihilizmin dövüşken umutsuzluğunu kuşanır. Bu yüzden kara mizah sonuna kadar dövüşkendir ve liberterdir. Her türlü toplumsal önyargıya, ortodoksluğa, kentsoylu sahte ahlak savunularına karşı uzlaşmazdır. Artaud; Max kardeşlerin ilk filmi Animal Crackers’i bir öncü kabul eder. Olguları sistemin hesaplamadığı yerlere sürüklemek ve oradan çılgınlığa bir selam çakmaktır bu tavır. Nesneleri kendi kullanımlarından saptırıp, onlara yeni anlamlar-kullanımlar yükleyen gerçeküstücü nesneler kara mizahın en belirgin örneklerindendir. Aynı yöntem şiirde bir birinden bağımsız imgelerin otomatik yan yana gelmesi, dili kırmaya yönelik oyunlar ve anlam saptırmalar ile ortaya çıkar. Ressam Magritte, şair Prevert ve Peret, sinemacı Svankmajer bu simyanın ilk akla gelen ustalarındandır.2008 Türkiye’sinde sırf kadınlara has plaj açan ve bu plaja 9 yaş üstü erkek çocukları almayı na-mahrem sayan anlayışların iktidarında, ülkemiz Sürrealistlerinin, sanatçılarının, sokak yaratıcılarının elinde sınırsız bir kara mizah cephaneliği, harekete geçmeyi bekliyor.
.......................... (devam edecek)
Bay Perşembe

Hiç yorum yok: