30 Aralık 2012 Pazar
Rimbaud: Büyük Sürgünün Coğrafi Koordinatları ve Teolojik Analizi/Ücra Şiir sayı 50'de
Ücra Şiir, sayı 49'da başladığım "Sufizm & Sürrealizm -sancılı 1
kesişime dair düşünceler-2" adlı metnimin 2. bölümü Rimbaud, inanç, ideoloji sorunsalına dalıyor, sorular soruyor.
24 Aralık 2012 Pazartesi
"çiftdüşünme" ya da şimdiki tarih
"Eğer herkes Parti'nin dayattığı yalanı kabul ederse, eğer bütün tanıklar aynı şeyi söylerse, yalan tarihe geçiyordu ve gerçeğe dönüşüyordu. "'Geçmişi kim kontrol ediyorsa' diyordu Partinin sloganı, 'geleceği de kontrol eder'. Buna gerçekliğin kontrolü adı veriliyordu. Ama yenidilde bunun için özel bir kelime vardı : çiftdüşünme".
23 Aralık 2012 Pazar
Suret/Semblance 2012
30x30, aycrilic on canvas
"Yüz'e yaklaşım sorumluluğun en temek kipidir. Bu anlamda başkasının yüzü dikeylik ve eğilmezliktir; bi doğruluk ilişkini ifade eder. Yüz benim karşımda değil, üstümdedir; o ölümün karşısındaki başkasıdır; bakışları ölümü geçerek ölümü sergiler"
Emmanuel Levinas
"Yüz'e yaklaşım sorumluluğun en temek kipidir. Bu anlamda başkasının yüzü dikeylik ve eğilmezliktir; bi doğruluk ilişkini ifade eder. Yüz benim karşımda değil, üstümdedir; o ölümün karşısındaki başkasıdır; bakışları ölümü geçerek ölümü sergiler"
Emmanuel Levinas
22 Aralık 2012 Cumartesi
17 Aralık 2012 Pazartesi
21 Aralık'ta Marduk Yoksa- partisinde...
21 Aralık Cuma Beyoğlunda Muaf'ta.. Periferi DJ'leri (OnstOn, Bay Perşembe, Cins.. ) ve Gecenin tüm süprizleriyle..
Muaf: İstiklalin Parelelindeki Dolmuş duraklarının orada, Kurabiye Sokakta.
Saat 22:00'de ameliyat masasındayım; beklerim..
2 Aralık 2012 Pazar
28 Kasım 2012 Çarşamba
26 Kasım 2012 Pazartesi
Türkçe de Yayınlanmış Philip K Dick Kitap Listesi(1971/Kasım 2012) Rafet Arslan
1971, Yaratılan Dünya; Okat yay.
1997 Doktor Gelecek; Sarmal yay.
1997 Gökteki Göz; Metis bk
1998 Vulkan’ın Çekici; Metis bk
1999 Gizli Göz, Karizma yay. (seçme öyküler)
1999 Yüksek Şatodaki Adam, Metis bk
1999 (ilk baskı 1971, Uzayda Suikast, Okat) Suikastçı, Sarmal yay
2000 Marsta Zaman Kayması; 6:45
2001 Albemuth Özgür Radyo; 6:45
2002 Alfa Ayının Kabileleri; Metis bk
2004 Hesaplaşma; Altın Kitap (seçme öyküler)
2004 Simulakra; 6:45
2006(ilk baskı 1996, Bıçak Sırtı, Kavram Yay) Androidler
Elektrikli Koyun Düşler Mi; 6:45
2007 Çığrından Çıkmış Zaman, 6:45
2010 Timothy Archer; 6:45
2011 (ilk baskı 1998, 6:45) Karanlığı Taramak; 6:45
2012 (ilk baskı 2002; 6:45) Ubik; 6:45
2012 Aksın Gözyaşlarım dedi polis, 6:45
2012 Şizofreni ve Değişimler Kitabı, 6:45 (Felsefi deneme)
*
Ps: ilk baskılar başta parantez, roman dışında yayınlanan yapıtlar
sonda parantez ile belirtilmiştir.
Bunun yanında Metis yayınlarının Asker Kaçağı adlı bilimkurgu
derlemesinde 2 Dick öyküsü yayınlanmıştır.
2002 yılında ilk sayısını çıkaran Albemuth Özgür Basın başlıklı
fanzin PKD’nin romanına özel bir gönderme ile adını almıştır.
Philip K. Dick üzerine çeşitli derleme kitap ve dergilerde Zühtü
Bayar, Mustafa Yelkenli, Ogan Güner, Kutluhan Kutlu, Murat K. Güney, Oguzhan
Ersümer, Rafet Arslan’ın yazdığı makaleler bulunmaktadır.
Ayrıca Dick’in “iki günde çökmeyecek bir evren nasıl yaratılır”
başlıklı önemli makalesi Davetsiz Misafir dergisinin “sonbahar 2004” başlıklı
sayısında yayınlandı. Daha sonra bu metin, Satanislaw Lem ve Kellner/Best’in 2
önemli Dick incelemesiyle birlikte yine Davetsiz Misafir ekibinin derlediği ve
Varlık yayınlarının bastığı “başka bir dünya mümkün” adlı derlemede yer aldı.
Periferi sanat kolektifi; Rafet
Arslan ve Alper T. İnce’nin koordinatörlüğünde 2011 Temmuz/2012 Şubat tarihleri
arasında “Ubik Project” başlıklı Ubik romanı ve Philip K Dick evrenini merkeze
alan bir dizi etkinlik gerçekleştirdi. Proje kapsamında fanzin, blog, 2
performans gecesi ve Hayaka Artı da uluslararası katılımlı bir sergi hayata
geçti.
Ubik Project süreci içersinde Rafet
Arslan ve Can Batukan “ubik ya da hasar tespiti” adlı bir şarkı kaydı
yayınladılar. Şarkının sözleri Ubik romanı, Dick’in Tefsir el yazmaları ve
Arslan’ın dizelerinin kolajlanmasıyla yaratıldı.
6:45 Yayıncılığın yeni dönem yayın
listesinde baskısı biten kitapların yeni basımı yanında, Türkçe de ilk
kazandırılacak 2 romanı ve düz yazıları bulunmaktadır.
21 Kasım 2012 Çarşamba
sarışın tarihe karşın..
Karantina koca bir yokuştu, kendimi kaybetmiştim o yokuşun alacasında. sağanak yağmur alnında bir hastanenin bahçesindeki telefon kulübesinde, iletişimsizlik. tik-tak, tik-tak; yokuş aşağı, tik-tak mavi bin gökün bilinmezliğinden dip aşağı; durdun..
18 Kasım 2012 Pazar
" Karakutu/Blackbox-2012" Rafet Arslan
83x92 cm-in frame-
(Contempora ry Istanbul @Booth IKM 110-sanatorium)
21/25 Kasım 2012-İstanbul
"FRAG-TÜM" adını verdiğim ve en üst boyutunu Karakutu adlı çalışmamın oluşturduğu yapıtların uygulamasında "montaj" ustalığına soyunduğumu itiraf edeceğim. Karakutu 80 santime dayanmış ebatı ve onu oluşturan 40'ı aşkın fragmanın oluşturduğu bütünlük ile, kaosun birliğini yoklayan , yeni ve heterotopik bir kolajın işaret fişeği olmak istiyor..
Heterotopya:
‘Öteki Mekânlara Dair’de Foucault, ütopya ve heterotopya ayrımını yaparak heterotopya’nın altı karakteristik özelliğini saymakta ve farklı ölçek, program ve biçime sahip çok sayıda örneğini vermektedir:
1.Evrenseldirler ve çok çeşitli biçimlerde karşımıza çıkarlar ancak farklı biçimlerini iki sınıfa ayırmak mümkündür: a)kriz heterotopyaları (hamile kadınlar, yaşlılar vb. kriz durumundakiler için kutsal ve yasak yerler) b)sapma heterotopyaları (kriz heterotopyalarının yerine geçen ve bir şekilde normlardan sapma gösterenlerin mekanları: hapishane, akıl hastanesi, huzur evi [çalışmayarak norm dışı davrananlar] vb..)
2. Bir toplum, tarih boyunca, var olan ve var olmaya devam eden bir heterotopyayı çok farklı biçimde işletebilir. (mezarlıkların şehir dışına çıkması..)
3. Heterotopyanın, birçok mekanı, birçok mevkiyi kendi içlerinde bağdaşmaz olan birçok mekanı tek bir gerçek yerde yan yana koyma gücü vardır. (tiyatro)
4.Akıcılık (festival) ve birikim (müze) olarak zamanla bağlantılıdırlar.
5. Heterotopyalar her zaman bir açılma ve kapanma sistemi gerektirirler; bu, heterotopyaları hem tecrit eder hem de içine nüfuz edilebilir kılar.
6. Heterotopyalar diğer bütün mekanlarla ilişkileri içerisinde bir işleve sahiptirler.
Foucault en sonunda mükemmel (par excellence) bir heterotopya örneği olarak gemiyi göstermektedir.
-Erdem üngür'ün Heterotopya başlıklı makalesinden alıntıladım-
"FRAG-TÜM" adını verdiğim ve en üst boyutunu Karakutu adlı çalışmamın oluşturduğu yapıtların uygulamasında "montaj" ustalığına soyunduğumu itiraf edeceğim. Karakutu 80 santime dayanmış ebatı ve onu oluşturan 40'ı aşkın fragmanın oluşturduğu bütünlük ile, kaosun birliğini yoklayan , yeni ve heterotopik bir kolajın işaret fişeği olmak istiyor..
Heterotopya:
‘Öteki Mekânlara Dair’de Foucault, ütopya ve heterotopya ayrımını yaparak heterotopya’nın altı karakteristik özelliğini saymakta ve farklı ölçek, program ve biçime sahip çok sayıda örneğini vermektedir:
1.Evrenseldirler ve çok çeşitli biçimlerde karşımıza çıkarlar ancak farklı biçimlerini iki sınıfa ayırmak mümkündür: a)kriz heterotopyaları (hamile kadınlar, yaşlılar vb. kriz durumundakiler için kutsal ve yasak yerler) b)sapma heterotopyaları (kriz heterotopyalarının yerine geçen ve bir şekilde normlardan sapma gösterenlerin mekanları: hapishane, akıl hastanesi, huzur evi [çalışmayarak norm dışı davrananlar] vb..)
2. Bir toplum, tarih boyunca, var olan ve var olmaya devam eden bir heterotopyayı çok farklı biçimde işletebilir. (mezarlıkların şehir dışına çıkması..)
3. Heterotopyanın, birçok mekanı, birçok mevkiyi kendi içlerinde bağdaşmaz olan birçok mekanı tek bir gerçek yerde yan yana koyma gücü vardır. (tiyatro)
4.Akıcılık (festival) ve birikim (müze) olarak zamanla bağlantılıdırlar.
5. Heterotopyalar her zaman bir açılma ve kapanma sistemi gerektirirler; bu, heterotopyaları hem tecrit eder hem de içine nüfuz edilebilir kılar.
6. Heterotopyalar diğer bütün mekanlarla ilişkileri içerisinde bir işleve sahiptirler.
Foucault en sonunda mükemmel (par excellence) bir heterotopya örneği olarak gemiyi göstermektedir.
-Erdem üngür'ün Heterotopya başlıklı makalesinden alıntıladım-
13 Kasım 2012 Salı
Tük/etim, Rafet Arslan montaj/kolaj
Tük/etim/Rafet Arslan
Hazan 2012
Mecmua sayfası üzerine 116 parça "handmade"montaj.
Karga Mecmua'nın Aralık sayısındaki "Tüketim" başlıklı dosya kapağı için hazırlanmıştır.
4 Kasım 2012 Pazar
"Totem: Güzellik Savaşı 3" KargArt'ta; İkametgah Kadıköy kapsamında
"Güzellik Savaşları" başlıklı yeni serime dair ilk sergilenme, 7 Kasım tarihinde çok mekanlı açılacak İkametgah Kadıköy sergileri aracılığıyla oluyor.
Güzellik Savaşları soyut bir resimsel dil ile kolaj sanatının; güncel bir montaj mantığıyla iç içe geçirilmesi, eritilmesi üzerinden yapılanıyor.
Seride seçilen imajlar ise aşk ve nefret arasında gidip geldiğimiz tüketim realitesinin genelde gölgede kalan güzellik, gençlik, form, cool gibi derin uzaylarına dalıyor. Güzellik Savaşları serisinden "Totem" 7 Kasım/9Aralık 2012 tarihleri arası KargArt'ta izlenebilir.
3 Kasım 2012 Cumartesi
Street Action/ R.A.
Ekim 2012, Yoüğurtçu Parkı/Kadıköy
Acar belediye Yoğurtçunun ortasına park kılığında yeni bir helikopter pisti dikerken..
31 Ekim 2012 Çarşamba
Sufizm & Sürrealizm -sancılı 1 kesişime dair düşünceler
"Sufizm & Sürrealizm -sancılı 1 kesişime dair düşünceler-" başlıklı metinle Ücra Şiir dergisindeyim. Uzun ve sancılı düşüncelerin dökümü olan bu düşünceler, ülkede bu mecrada çıkmış ilk metin olma durumunu da taşıyor..
21 Ekim 2012 Pazar
18 Ekim 2012 Perşembe
35 Gram'a Duvar Resimleri/Rafet Arslan
15 ve 17 Ekim günlerinde Kadıköy/Kadife
sokaktaki "35 Gram"a birbirine bağlı 2 seriden oluşan 6 parçalı bir
yapıt hazırladım. Ay bitmeden yeni Gram 35'in açılışıyla izleyici ile iletişime çıkacak. İletişime açık alanlarda olmak, onları bırakmamak benim için önemli.
Barlarda öğrendik şiir yazmayı, sanatın halatını hayata çeken her yerde olmak güzel. Tıpkı 35 Gram gibi.
Ben gittim ama aklım orda kaldı, belki sizinde aklınıza düşer.
Barlarda öğrendik şiir yazmayı, sanatın halatını hayata çeken her yerde olmak güzel. Tıpkı 35 Gram gibi.
Ben gittim ama aklım orda kaldı, belki sizinde aklınıza düşer.
13 Ekim 2012 Cumartesi
Kareler ve Behçet Necatigil
Necatigil, sakin, mütevazı
bir yaşamıyla tanınan bir insan ve şiirimizde geleneksel anlayış içinde yaratıcı
sesiyle bilinen bir şair olmuştur.
Necatigi; 59 yaşındayken Türk
şiirin en atılgan, deneysel yapıtları arasında gelen “Kareler ve Aklar”ı
yayınladı. İki bölümden oluşan bu kitabın “Aklar” kısmındaki ‘Klinik, Duraklar,
Bağban’ şiirlerindeki gerçeküstü imgenin yoğunluğunu saymazsak, bu bölüm
Necatigil’in genel şiir geleneği içindedir. Ama bu kitabın ilk bölümünü
oluşturan “Kareler” tamamı bir mozaik olarak örülmüş, ses ve biçem oyunlarından
oluşur. Yarattığı şiirin görsel yetkinliği ise Mallerme’nin “Zar Atımı’ ile
karşılaştırılabilir.
Kareler; okura şiiri istediği
gibi okuma/yazma özgürlüğü tanıyan, her yöne açımlanabilen, bir açık
metin/şiirdir. Yazımı ile çok ince örülmüş bir yapı olsa da, okunması ile akışkan,
çarpışık ve göçebe yapıda bir şiire olanak verir. Bu yönüyle başlı başına bir
deney olduğu kadar, oluşturduğu labirent içinde okurunu da otomatik bir şiir
okuma şansını da verir. Geleneksel dize yapılarına kısa devre yaptıran
“Kareler” okuruna rastlantılara ve oyuna
açık farklı bir alem sunar.
Necatigil; 59 yaşında bu gün
dahi gepgenç olan bir şiire imza atmıştır.
Rafet Arslan
30 Eylül 2012 Pazar
Neyzen Teyfik'in Ruhsal Demi
Anadolu tasavvuf düşüncesi;
iktidarlarla ile bütünleşmiş dinsel elitlerin tüm dezenformasyon çabalarına
rağmen, sürekli çağıldayan heteredoks bir pınar olmuştur. İdrak’a giden pek çok
kapı, yol, geçit vardır. Açtıkları kapılar, Taptuk Emre’yi tefekküre, Şeyh
Bedrettin’i ütopik bir isyana, Ömer Hayyam’ı ise şiirle, sözle sonsuzluk ile
bütünleşmeye götürmüştür.
Hayyam, öbür dünya vaadiyle
yaşamı ıskalayan Ortodoksluğa karşı asıl var oluşu bu dünyaya taşır. Arzular
ertelenemez, her şeye rağmen hayat, yaşamak içindir. Bu yüzden şiir, mey ve ney
ile yapılan deneyim, bir çeşit iç deneydir.
Neşe bir var oluş biçimi, onun biçimlendirdiği kara mizah ise eleştirel bir
silahtır.
Hayyam’ın açtığı yolun
Anadolu topraklarındaki en büyük erlerinden biri de Bodrum’lu göçebe şair
Neyzen Teyfik’tir. O ney’i dergâhlardan çıkarıp sokaklara ve meyhanelere
taşımıştır. Mala mülke tamah etmemiş, yersiz-yurtsuz ama kimseye eyvallahsız
yaşamayı seçmiştir.
Neyzen Teyfik’i, Anadolu’nun
gezgin ozan/aşıklarının sözlerinde, taşlamalarında, çocuk oyunları ve
tekerlemelerinde gün yüzüne çıkan kendiliğinden bir gerçeküstü geleneğin usta
bir sürdürücüsü kabul etmek doğru olacaktır.
“Memleketçe bilindiği üzere
bu yazıların hemen pek çoğu hastanelerde, diğer kısmı meyhanelerde, baştan
çıktığım perişanlık devirlerinde yazılmış veya sayıklanmıştır. Bersami
hamlelerin tufan ve girdapları ortasında dönerken, şuraya buraya veya hastane
duvarlarına karalanan veya mırıldandığım sıralarda tesadüfen yanımda bulunanlar
tarafından not edilen dağınık sözlerde, asla mutlak bir hikmet olduğunu kabul
etmiyorum.” (Bütün Kitaplar yay, 1961, syf:6)
Kara mizahın büyük ustası,
hürriyet aşığı; düşünür, şair ve saz üstadı Neyzen Teyfik’i, kadehlerimizi
şerefine kaldırarak selamlıyoruz.
Rafet Arslan
23 Eylül 2012 Pazar
Türkiye'de Kolaj,1972/2012
PS: Bu taslak ülkedeki kolaj ve onla ilişkili medyumlarda çalışan tüm sanatçıları sıralamaktan öte; son 40 yıl içinde ülke kolajına dair önemli kavşakları belirlemeye çalışan bir harita girişimidir. Benim neden adım yok diye düşünülmesin; çünkü bu haritanın kendisi otomatik olarak üretimiş bir kolajdır.
Rafet A.
2012-Eylül 23
20 Eylül 2012 Perşembe
Noir/Rafet Arslan, Group Show-Hayaka +
Noir(2011) serisinden 3 yapıt ile Hayaka Artı'daki Gruop Show sergisindeyim.
Acilis 20 Eylul Persembe 18.00-21.00 arasi
Opening Thursday, September 20th between 6–9 pm
20.09.2012 – 20.10.2012
(7 Ekim 2012 Pazar Tophane Art Walk “Açık Pazar”)
Dilara Akay / Erman Akcay / Sevinc Altan / Rafet Arslan / Firat Bingol / Irmak Canevi / Eda Gecikmez / Dilek Hekimoglu / Komet / Christina Maria Kulot / Noel Morera / Argun Okumusoglu / Onston / Siir Ozbilge / Sevil Sert / Mark McConnell Sweeney / Aziz Tavil / Esat Tekand
HAYAKA ARTI
Çukurcuma Cad No:19A Tophane 34425 Istanbul
Galeri Saatleri: Perşembe - Cuma 13.00 – 17.00
22 Ağustos 2012 Çarşamba
5 Ağustos 2012 Pazar
son şiir- "Vegan Köfte"
Vegan Köfte
Kira zamanı gelmişti ve mevlüd okuttuk
Panduf giyen teyzelerin yüzü suyu hürmetine
Sakındım ezelden beri ecelden
Sosyal medyaya hayvansever olan çok kasap tanıdığım
Emelleri karanlık bir hudut
Kesme biçme tutkunu kadınlar tanıdım
Hepsi aktöre bağlı ve oral sekse karşı
Bir kağıt parçasına evla oldu cümle mesel
Tektonik patlamaları bizden ırak bak
Kaç tane aklı evvel
QR kodlarına sığmaz ise kefenim
Söyle ey sevgili kederim
Lakin bu bakiyeye kim, nasıl öder?
Yediği budun kökenini soruşturmayan bizden değildir!
2
Evden çıkmalı derken derin taraçalara
Yine yol düzdü bize esrarına
Oysa güncel sancıları vardı hayatın
Ve ustalık göstermesi gerekiyordu kınından fırlayan her
kılıcın
Söyle hangi yırtıcı hayvan bir Cadillac ile gezer?
Dolusu boş olan bizden değildir!
3
Ben kendimi bilirim ama alem anlamaz idrakimi
İşrak ile düşülmemiş o uykuları güneşe lekeli
Endama düşmedik imaj denilen suret-i afakî
İkrar edilmeyen sanal uçurumlar boş ruhların kabri alemi
Fasl-ı hazan ufka vurmadan zahiri özgürlüğüne kanma
Bakalım öfke saati vurunca karşındaki kumdan
Kaleler ne eyler?
Metrobüs kuyruğunda düzüşmeyen bizden değildir!
4
Çıkmaz sokaktan vurdum yola önümüz dersaadet.
Rafet Arslan
Agustos-1012
4 Ağustos 2012 Cumartesi
Şiirlerim ve lirik metinlerimle Ücra'dayım
Ücra-48 çıktı!
Temmuz-Ağustos sayısının şairleri: Can H. Türker, Bünyamin Demir, Özgür Asan, Osman Özbahçe, Bülent Keçeli, Mihrap Aydın, Ergun Tavlan, Ulaş Karadağ, Rafet Arslan, Ercan Y. Yılmaz, Anita Sezgener ve Ozan Yıldız…
Murat Üstübal, İlhan Berk’in “kuşların doğum gününde olacağım” kitabıyla ilgili yazı dizisine başladı.
Erik H. Rzepka, bu sayının görsel şiir konuğu…
Sinan Ulakcı, Ontolojik alımlama olarak Dersimli Ece Ayhan’ı yazdı.
Temmuz-Ağustos sayısının şairleri: Can H. Türker, Bünyamin Demir, Özgür Asan, Osman Özbahçe, Bülent Keçeli, Mihrap Aydın, Ergun Tavlan, Ulaş Karadağ, Rafet Arslan, Ercan Y. Yılmaz, Anita Sezgener ve Ozan Yıldız…
Murat Üstübal, İlhan Berk’in “kuşların doğum gününde olacağım” kitabıyla ilgili yazı dizisine başladı.
Erik H. Rzepka, bu sayının görsel şiir konuğu…
Sinan Ulakcı, Ontolojik alımlama olarak Dersimli Ece Ayhan’ı yazdı.
Can Arp, Dadaköy’de türev denemelerinde…
Ertuğrul Rast, Murat Nemet Nejat’ın bir şiirini çevirdi.
Bülent Keçeli, Ercan Y. Yılmaz’ın görsel şiirlerini çözümlemeye devam etti.
Sorgusual’siz bölümünde Mehmet Davut Özdal ilk kitabı “Mehmet Molla” ile ilgili soruları yanıtladı.
Ertuğrul Rast, Murat Nemet Nejat’ın bir şiirini çevirdi.
Bülent Keçeli, Ercan Y. Yılmaz’ın görsel şiirlerini çözümlemeye devam etti.
Sorgusual’siz bölümünde Mehmet Davut Özdal ilk kitabı “Mehmet Molla” ile ilgili soruları yanıtladı.
28 Temmuz 2012 Cumartesi
"Edebiyat Plastiktir!" dosyası Agustos'ta Varlık Dergisinde..
Sevgili Barış Acar'ın editörlüğündeki dosya için, ilk defa Varlık dergisinde yazdım. Dosyanın bütününe bakınca bu yazmaktan çok, merkezi bir dergide bir sayılık ta olsa "geçici otonom bir bölge" kurma denemesi olduğunu söyleyebilirim. Dosyaya yazdığım "Sanat Piyasasına Malûm Bir Giriş Olarak Anti-Sanat ya da Dadanın Ekmeğini Masumca Yemek" başlıklı yazı son süreçte hareketlenen politik sanat, bir jest "miş gibi" yapma tarzı olarak politik sanat tartışmasına dair de güncel soruşturmalar barındırıyor. Dosyaya verdiği emekten dolayı sevgili Barış'a teşekkürlerimle..
Çağdaş sanat - edebiyat ilişkisine odaklanan "Edebiyat Plastiktir!" dosyası Varlık dergisinin Ağustos sayısında:
Edebiyat Plastiktir! (Retorikle Terörün Son Raundu) – Barış Acar
“Gerçeküstü”nde Başkent - Vilayet İlişkileri: Paris-Brüksel – Çağdaş Acar
Jean Paulhan ve Francis Ponge yahut Paulhan, Ponge’a Karşı – Jan Baetens
Sabun – Francis Ponge
Sanat Piyasasına Malûm Bir Giriş Olarak Anti-Sanat ya da Dadanın Ekmeğini Masumca Yemek – Rafet Arslan
L’expérience Continue / Deneyim Devam Ediyor (Şiir) – Paul Nougé
Leylâ Erbil ve “Sozial Plastik” – Necmi Sönmez
Dil Yontusu: Edebiyat ve Plastisite – Yusuf Eradam
Modern Sanatın Kesin Buyruğu – Thierry de Duve
Sanat Suniden Gelir (Şiir) – Konrad Bayer, Gerhard Rühm, Oswald Wiener
Ars Poetica / Kozalar (Şiir) – Dana Levin
26 Temmuz 2012 Perşembe
geçmiş zaman
Yeni bir binyıl yaşıyoruz şaka maka. Şu "an" kendi gerçekliğini yaratır/yaşatırken; geçmiş ile ilişkimizi gözden geçirmekte fayda var.
Dünden kalan ne? görünmez iplerle saklanacak meleksi parıltılar ile geçmişin yıkıntı arkeolojisini ayırmadan bir "dün" hesabı yapılabilir mi?
An'a sızmış geleceğe dipten baskı yapan her türlü muhafazakarlık ile koşulsuz her geleceğe soyunan idraksız "şimdi" avcıları arasında?
An'ın heyecanı, baştan çıkarma oyunu, tersinme gücü hangi dün/gelecekte; ey sevgili arzu?
Fotoğraf: herbert list/ the spirit of lykabettos I, 1937
ps: Herbert List'in bu fotoğrafını 5 parçalı Altar kolaj serimde, Chrico'ya sunakta kullanmıştım. List fotoğrafı ile Chirico sanatı arasındaki arzu bağını da düşünmek gerek..
11 Temmuz 2012 Çarşamba
ÖLÜ NESNEYE RUH ÜFLEMEK
Sanatçının tercihleri önemlidir. Yeni ve şık
malzemeler yerine, ben başkasının çöp diyeceği materyali alır ve onun bambaşka
bir şeye dönüştürürüm. Kâğıt, karton, ahşap, cam ya da nesne; rastlantıyı ve
an’dan sızan elektriği deneyim ve duyusal birikim ile harmanlamak burada
önemlidir. Bu formsal anlamın ötesinde duyusal anlamda yeni bir plastik
yaratmaktır. Nesneyi tekilleştirmek, nesne ile kurulan ilişkiyi
kişiselleştirip; estetik bir formun ışıltısını yaratmak. Benim nesneler ile
ilişkim bu.
R.A. (2012)
8 Temmuz 2012 Pazar
8 Mayıs 2012 Salı
Şuuraltı Operasyonları sergi Mülakatı-BirGün gazetesi
Şuuraltı yolculuğuna bir bilet lütfen
Şuuraltı yolculuğuna bir bilet lütfen
BURCU ÇELİK
Rafet Arslan; Onu sürrealizm, dada ve sitüayonizmin günümüzdeki mirasını yeniden düşünen bir sanatçı olarak tanıyoruz. Yıkım 2011, Ubik Project gibi, son dönem ses getiren sergilerin koordinatörlüğünü yapan Rafet Arslan ile 2 Haziran'a kadar Sanatorium'da devam edecek olan “Şuuraltı Operasyonları”nı ve çağdaş sanatı konuştuk.
»Rafet Arslan kimdir, biraz bize kendinizden bahsedebilir misiniz ?
Rafet Arslan; çok uzun yıllar boyu yeraltında üretmeyi seçmiş, şiirle, hikâyeyle, kavramsal sanatla, performans ile kendi ruhunu, imgesini inşa etmeye çalışmış; dünya ile derdini formlara dökmüş biridir. Her şeyden önce de Eylül’ün babası.
»Bu sergiyle kitlelere, topluma, insanlara bir mesaj ile gönderme yapıyor musunuz?
Sanatım bireyseldir ve de özellikle toplumdan; çoğunluğun ezici yargısından sakınır. Deneyimden ve gaibin kadim bilgisinden beslenen bireysel üretimim; hiçbir şekilde mesaj kaygısı taşımaz. Tabii bu hassas direnç noktam, sanat için sanat ürettiğim anlamına gelmez. Bilinçli, idrak etmiş öznelliklerle iletime geçme çabası benim için önemli. Kendi imgemi, 150 yıllık avangard sanat geleneğine ve onun toplumla, insanla, uygarlıkla sorunlu radikal politik hattına bağlayabiliyorsam ne mutlu. Bu beni mutlu eder; zaten “güncel” bir avangard söylem yaratma hevesim bundandır.
»Yaklaşık 10 yıldır çalışmalarınızı yapıyor ve pek çok kolektif işte de işleriniz sergilendi, ama ilk kez kişisel serginizi açıyorsunuz. Neden bu kadar beklediniz?
Farklı alanlarda, disiplinlerde düşünen, yazan, üreten biri olarak farklı yoğunlaşmalar, demlenmeler, çarpışmalar, çakışmalar yaşaya geldim. Ama yüzeye çıkmamak, kendin için üretmek, yeraltının kapısını tık tık’lamak, sokakla yaşamak, göçebe ruhu uzun yıllar üretimlerim ile iç içe geçti. Bu anlamda yüzeye çıkmaktan çok, yıllardır yan yana biriktirdiğimiz emeklerin, yaratıların, imgelerin artık yüzeyce kabullenildiğinden bahsetmek belki de daha doğru olur. Yıkım 2011 sergimizin ya da ‘Çağdaş Sanat Manifestoları’ kitabımın yarattığı etki gibi. Bu anlamda sergim zamanlamasını kendi seçti; olması gerektiği zamanda gerçekleşti diyebilirim.
»Serginin adı çok ilgi çekici, neden “Şuuraltı Operasyonları” ?
Şuuraltı Operasyonları, izleyiciyi benim içuzayıma, bilinçaltı kanallarıma; yani en öznel dünyama davet ettiğim bir içsel sergidir. Yaklaşık 3 yıldır üst üste binen üretimlerimi bu başlıkla değerlendiriyordum. Bu anlamda izleyiciyi en samimi olduğum alana, bir bakıma atölyeme davet etmiş gibi kendimi düşünüyorum.
Ama bu operasyon/deneyim dökümlerinin samimiyeti, sıcaklığı kadar tekinsizliğinden de bahsedebilirim. Çünkü bilinçaltı, kişisel olduğu kadar toplumsal izlerin şifrelerini, travmalarını, sarsıntılarını içlerinde taşır. Zamanın ve rasyonel aklın kısa devre yaptığı bu uzaylar, düş gücünün olanca yırtıcılığı, yıkıcılığı, baştan çıkarıcılığı ve entropi ile barışıklığıyla imgelere yansır. Bu yüzden bu operasyonlar estetik oldukları kadar şiirseldir de aynı zamanda.
»Gündelik hayatımızı işgal eden sahte gerçekliklere karşı, karşıt kültür oluşturmaya çalışıyor ve gerçekliğin çoğunluğun tahakkümü olduğunu söylüyorsunuz bunu biraz açabilir misiniz?
Sistem bize sürekli verili gerçeklikler ve bunlara bağlı kodlar sunar; tüm gündelik hayatın akışı da bunların üzerine kuruludur. Artık reklamcılık, siyaset, televizyonculuk, pazar yoklamaları aynı şey haline geldi. Kitle beğeni ve tepkilemeleri de tüm bunlar üzerinden kuruluyor. Sanatın tüm bu “sahte” gerçekleri sorgulamak için en uygun araç olduğunu düşünüyorum. Farklı sanat dallarındaki insanların yan yana gelip düşünmesi, üretmesi, kolektif imkân ve enerjileri yoklaması bu açıdan önemli. Kişisel sergim yanında, koordinasyonunda bulunduğum Gerçeklik Terörü projesi de bu sorulardan/sorgulamalardan yola çıkıyor.
»Yapıtlarını nereye konumlandırmayı tercih edersin?
Modern sanat, algısının yaratıcıyı soktuğu soyutçu ya da gerçekçi, güncel ya da çağdaş kalıpları reddeder. Çünkü üreten kişi yapıtı aracılığıyla boşlukla yani sonsuzlukla bir iletişimin kapısını çalmaktadır. Bu iletişim/yaratı süreci; yaratıcıyı özneleştiren, özgürleştiren bir arzu sağanağının kapısını açar. Sanatla bu anlamda kavramsal bir bağ kuran, dert edinen yaratıcı, disiplinler arası değil, tüm disiplinleri bozan bir düzensiz, disiplinsiz söylem tutturmak zorundadır. Çünkü sorun sadece form üretmek değil, gündelik hayat denilen hapishaneden kaçış çizgileri yaratmak, yeni ütopik, auratik, otonom uzayları imgesel anlamda var etmektir.
Etiketler:
Şuuraltı Operasyonları sergi röpörtajı
Müzeye Girmenin 6 Kutsal Yolu
Genelde Oscar törenlerindeki kullanımıyla toplumsal
imgelemde yer etmiş kırmızı halı, yıldızların ışıltılı gösteri dünyasına girişi
de temsil etmektedir. Bence; kırmızı halı imgesi sanatçı açısından müzeye
girme, yıldızlaşma, tescil edilme, onaylanma, içeri alınma, kendini ispat etme,
onure edilme, yükselme-level atlama, tescillenme, kalıcılaşma, ölümsüzlük,
sanat tarihine girme gibi zengin kavramları bünyesinde toplayan ve geniş
eleştirel alt okumaya izin veren; eleştirel bir metafordur.
Özellikle 90’lardan beri patlayan neo-liberal politikalar da
sanat piyasasının yükselen konumu ve ona bağlı “star sanatçı” sistemi, sanat
üretimine dair her şeyin piyasa normlarınca belirlenir hale gelişi, piyasanın
sessiz sansür ve mobbing sistemi, sanatçının bir aydın, münevver, entelektüel
kimliklerinden soyundurulması ve piyasaya göre üretim yapan bir tasarımcıya
dönüştürülmesi, piyasa normları dışında hareket eden sanatçı öznelerin “loser”
konumuna indirgenmesi ya da sukut suikastı ile yok sayılması realitesin sorgulanması
bu mekan düzenlemesinin ana konseptini oluşturur.
Market arabası ise, en düz okuma ile piyasanın görünmez
elini temsil eder. Kırmızı halıda yürümeye başlayan sanatçı; o ışıltılı yolda
yürürken elinde naifliği, düşlerini ve yapıtlarını taşımaktadır. Yürüdüğü
halının sonu müzeye girmektir ve o yolun sonunda sanatçı bakarken taşıdığı
yükün önemli bir bölümü, elinden alınmış ve yolun sonundaki “marketing”
arabasına yerleştirilmiştir.
Sonuçta müzenin temsil ettiği kültür endüstrisi alanı,
yaratıcının naif içsel evreni ötesinde, koyu bir rasyonalite merkezidir. O
halının sonunda ok yaydan(sanatçıdan) çıkar. Sanırım her sanatçının kişisel
tarihindeki en önemli dönüm noktası; tam da bu an’dır. Nesneleşmek ya da
radikal öznelliğinin tekilliğinde ısrar etmek. Müzenin içerisinde ve müzeye
rağmen bir bağımsız varoluş seçebilmek.
Bundan sonraki sanat menzilinde ya bilinçli ve gönüllü
olarak yükünü o market arabasına yerleştirecek, ya da akışa dahil olmayan bir
uzay yaratmakta diretecek. Tam da Dostoyevski kahramanlarının ya da
anti-kahramanlarının yaşadığı etik ve trajik; hesaplaşma ve seçim anı gibi.
Rafet Arslan
2012/İstanbul
6 kutsal yolu açıklayan 'insert'ler.
Müze girişine serdiğim kırmızı halı
Müze İçinde Müze sergisi, Elgiz Museum içinde.
Müze İçinde Müze sergisi, Elgiz Museum içinde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)